Yer: Berlin’de Tempelhof Havalimanı’nın bir numaralı Hangar’ı. Yapıt: Hans Werner Henze’nin “Das Floss der Medusa” (Medusa’nın Salı) Oratoryosu. Topluluk: Dünyada üç ödenekli opera kurumuna sahip ender şehirlerden biri olan Berlin’in üç numarası Komische Oper Berlin. Orkestra şefi: Titus Engel. Yönetmen: Tobias Kratzer.
Karl Heinz Stockhausen, Luigi Nono, Hans Werner Henze gibi 1920’li yıllarda doğan ve üretimlerini özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında veren 20. yüzyıl bestecilerinin büyük boyutlu yapıtları genellikle geleneksel İtalyan sahneli opera binalarından veya konvansiyonel konser salonlarından çok, âtıl kalmış endüstri yapılarından dönüştürülmüş mekânlarda sahnelenegelmiştir. Zaten geleneksel kalıpları yıkan bu yapıtlar konvansiyonel mimariler için de yazılmamışlardır. Peki Komische Oper Berlin’in 2022-23 sezonunda göreve başlayan yeni genel sanat yönetmenleri Susanne Moser ile Philip Bröking bu yapıtı durup dururken mi bir hangarda sahnelemeye karar vermişler. Pek öyle değil.
Berlin Şehir Yönetimi yıllar önce ilk olarak şehrin önemli tiyatro-opera binalarından biri olan, Bismarck Caddesi üzerindeki Schiller Tiyatrosu’nu restore etti. Yedi yıllık kapsamlı bir yenilemeye giren, şehrin dünyaca da en prestijli opera kurumu Staatsoper Unter den Linden bu süre zarfında orayı kullandı. Staatsoper unter den Linden 2017’de binasına geri taşınıp Schiller Tiyatrosu boşalınca, bu sefer Komische Oper Berlin’in mevcut binasına sanatçılar ve seyirciler için yeni mekânların eklenmesini ve Unter den Linden (Ihlamurlar Altında) Caddesi’ne cephe veren bir yapı adasının içinde olmasına rağmen arka sokaktan (Behrensstrasse) olan girişinin cadde tarafına alınmasını içeren kapsamlı bir yenileme projesi devreye sokuldu. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz 2023-24 sezonundan itibaren Komische Oper Berlin bir süre Schiller Tiyatrosu’nu kullanacak. Moser ile Bröking’in genel sanat yönetmeni olarak kuruma getirdikleri yeniliklerden biri, her sezon açılışı öncesinde şehrin opera açısından alışılmadık bir mekânında büyük bir yapım sahnelemek. Bu kapsamda programa alınan ikinci yapım “Das Floss der Medusa”, Komische Oper Berlin’in 15 Ekim’deki Sezon Açılış Partisi öncesinde, 16 Eylül – 03 Ekim tarihleri arasında, Nazi zamanından kalma havalimanı Tempelhof’un 1 numaralı Hangar’ında altı kere sahnelendi.
Hans Werner Henze’nin, Théodore Géricault’nun 1819 tarihli aynı adlı ünlü tablosundan esinlenerek 1967-68 yıllarında bestelediği, librettosu Ernst Schnabel'e ait olan ve yaklaşık 90 dakika süren “Das Floss der Medusa” soprano, bariton, konuşma sesi, koro, çocuk korosu ve geniş bir orkestra için iki bölümden oluşan bir oratoryo. Komünist dünya görüşüne sahip olan Henze yapıtına, sıradan halka özgü olmasını ve halkın kendini savunmasını ve direnişini çağrıştıran "Oratorio vulgare e militare" alt başlığını koymuş. Schnabel ise librettoyu Géricault’nun tablosunda betimlediği gerçek olaydan hayatta kalan iki kişinin, araştırmacı Alexandre Corréard ve cerrah Henri Savigny'nin raporlarından yararlanarak ve özellikle kazada ölenlerin seslerini duyurma saikiyle Dante’nin İlahi Komedyası’ndan İtalyanca pasajlar kullanarak oluşturmuş.
Henze ve Schnabel bu yapıtla kapitalizmi itham etme amacındaymışlar. Öyle ki Henze yapıtını, 9 Aralık 1968’de Hamburg’da gerçekleşecek prömiyerden yaklaşık bir yıl önce öldürülen Ernesto Che Guevara'ya adamış. İlginç bir anekdot, solcu öğrencilerin Henze’yi “Salon komünisti” olarak suçlayarak prömiyeri basmış olmaları. Öğrenciler konser salonunda kırmızı bir bayrak açmışlar. İroni bu ya, Géricault’nun tablosunda saldan geri kalanların kurtulmasını sağlayan denizci Jean-Charles’ın elinde salladığı da kırmızı bir bez. Salonda çıkan kargaşaya polis müdahele etmiş ve prömiyer iptal olmuş. Yapıt o akşam radyodan naklen değil, son prova kaydı olarak yayınlamış. İlk seslendirilişi ise ancak 1971 yılında Viyana’da gerçekleştirilebilmiş.
Aynı zamanda oratoryonun metninde hikayesi anlatılan yaşanmış olay şöyle: 1816’da Senegal’i İngilizlerden geri alarak sömürgeleştirmek için dört gemilik bir Fransız filosu yola çıkmıştır. Filonun amiral gemisi Medusa varış noktasına kısa bir süre kala kayalığa çarpar. Diğer gemilerden uzakta kaldığından dolayı yardım alamayan Medusa’yı kurtarmak için geminin kendi mürettebatının verdiği çabalar sonuçsuz kalınca gemideki vali, onun akrabaları ve arkadaşları, subaylar ve generaller filikalar ile, aralarında kadınlar ve çocukların bulunduğu geri kalan 154 sıradan yolcu ise filikaların çektiği bir sal ile açılırlar. Kısa bir süre sonra valinin emriyle salın halatı kesilir. Saldakiler kaderleriyle baş başa bırakılmışlardır. Yardımsız geçen 15 gün boyunca saldakilerin çoğu sıcak, açlık, susuzluk, delilik ya da kavga sırasında ölür. Yamyamlık bile gerçekleşmiş, sal bulunduğunda hayatta sadece on beş kişi kalmıştır.
Yapıtta ikisi şan, biri konuşma sesi tarafından canlandırılan üç ana karakter var. Henze saldaki hayatı organize eden, elindeki kırmızı bez ile yardım çağıran ama sal kurtarıldığında ölmüş olan Jean-Charles’ı bariton sesiyle ve Ölüm’ü soprano sesiyle temsil etmiş. Yapıttaki konuşma sesi ise, Yunan mitolojisinde ölüleri ölüler diyarına götüren kayıkçı olarak bilinen Charon’a ait ve hikayenin anlatıcısı olarak görev alıyor.
Komische Oper Berlin’in yapımında Charon’u İdunnu Münch, Jean-Charles’ı Günter Papendell ve Ölüm’ü Gloria Rehm canlandırdılar. Henze’nin erkek sesi için düşündüğü Charon’da mezzosoprano İdunnu Munch tane tane artikülasyonuyla, akustik açıdan sorunları olan mekâna rağmen oldukça anlaşılır bir icra ortaya koydu. Günter Papendell stilistik açıdan (örneğin Jean-Charles’ın ölümüne yakın lied-benzeri bir karaktere bürünen) çok yönlü partisyonda bariton sesinin bütün becerilerini göstermekle kalmadı, doğal oyunculuğuyla da başarılı ve inandırıcı bir icra sundu. Kariyerinin başından itibaren Almanya’da ve Almanya dışında Gece Kraliçesi (Sihirli Flüt) yorumuyla ünlenen Gloria Rehm, ki bu sezon yine Komische Oper Berlin’de bu rolle sahneye çıkacak, kristal berraklığındaki soprano sesiyle yüksek notalarda ustalığını sergiledi ve cezbedici şarkılarla denizcileri büyüleyen bir denizkızı/siren gibi saldaki insanları kendine çağıran Ölüm yorumuyla övgüyü hak etti.
Koro Henze tarafından, orkestranın üflemeli çalgılarının eşlik ettiği yaşayanlar ile yaylı çalgılarının eşlik ettiği ölüler olmak üzere iki gruptan oluşturulmuş. Henze’nin aslen oratoryo olan yapıtına dair tek mizansen talimatı koroyla ilgili: Yaşayanlar ile ölülerin sahnenin iki tarafında yer almaları ve anlatı sürecinde yaşayanlardan ölenlerin sahnenin diğer tarafına, yani ölülerin tarafına geçmeleri. Tobias Kratzer Henze’nin bu talimatını, toplamda 1400 seyirci alan iki tribünden birine Yaşayanlar, diğerine Ölüler adını vererek ve mizansende koronun (yani yapıt boyunca ölenlerin) hareketini tribünlerin bu düzenine göre yönlendirerek gerçekleştirdi. 83 kişilik koro, kurumun kendi topluluğunun yanısıra Berlin Devlet ve Katedral Korosu ve Vocalconsorts Berlin’in üyelerinden oluşuyordu. Ayrıca yine Komische Oper Berlin’in 20 kişilik çocuk korosu ve 40 kişilik hareket korosu da gösteride görev alıyorlardı. Solistler dahil olmak üzere yaklaşık 150 kişilik ekip müzikal icrada ulaştıkları mükemmellikle birlikte, öyle ucundan ayaklarını veya ellerini suya değdirmenin ötesinde, suyla fiziksel olarak neredeyse her an ve bütün bedenleriyle haşır neşir olmalarını gerektiren sıradışı mizansenin altından da etkileyici bir şekilde kalktılar.
Opera alanında son yıllarda Almanya’nın yükselen yönetmenlerinden biri olan ve 2025’ten itibaren Hamburg Devlet Operası’nın başına geçecek Tobias Kratzer’in “Das Floss der Medusa”ya getirdiği yorum temelde, tam da bu yapıtın güncel bir yorumundan bekleneceği üzere ve 2018’de ünlü İtalyan yönetmen Romeo Castellucci’nin Hollanda Ulusal Operası’nda sahnelediği gibi, yıllardır Avrupa’ya iltica etmek için Akdeniz’i ve Ege Denizi’ni botlarla geçmeye çalışan insanlar ile doğrudan ilişki kurmuyor. Zaten Kratzer kendisiyle program broşüründe yapılan söyleşide yüzeysel bir sosyal eleştirinin veya Afrikalı mültecilerin Avrupa’ya varmak için en sık kullandıkları durak noktalarından biri olan Akdeniz’in ortasındaki İtalyan adası Lampedusa’yı çağrıştıran güncel yorumların cazibesine direndiğini belirtmiş.
Kratzer’in yorumu zamansız ve mekânsız bir sahnelemeye sahip. Seyirciler gösteri başlamadan 20 dakika önce fuayeden tribünlerin tarafına girdiklerinde 22 metreye 24 metre boyutlarında ve 50 cm derinliğindeki bir havuzla ve havuzun içinde, ahşap kalasların üzerinde, Géricault’nun tablosunun birebir canlandırmış haliyle karşılaşıyorlar (etkileyici sahne tasarımı Rainer Sellmaier’e ait). Seyircilerin yerlerini aldıkları süre zarfında aynı bir tableux vivant (canlı tablo) gibi, Géricault’nun tablosunu oluşturan oyuncular tablodaki karakterlerin donmuş hallerinin hemen öncesi ve sonrasını çok yavaş hareketlerle canlandırıyorlar. Charon’un, üzerinde güvenlik yeleğiyle ve kırmızı bir şişme botun içinde havuza girmesiyle tablo dağılıyor, çünkü Charon hikayeyi en başından itibaren, hikayenin tabloda betimlenen duruma gelinceye kadarki aşamalarını anlatmaya başlıyor.
Gösteri boyunca seyirciler su öğesinden ve suyun olası (sanatçıların havuzdaki veya seyirci tribünlerinin koridorlarındaki hareketleri sırasında üzerlerine sıçrama ya da sanatçılar tarafından doğrudan üzerlerine sıçratılması gibi) etkilerinden uzaktılar. Kratzer seyircilere havuzu ve içinde-üzerinde-etrafında gerçekleşenleri güvenli bir mesafeden bir seyir nesnesi olarak sundu, bir teşhir nesnesi olarak seyrettirdi; aynı bir tablo gibi. Kratzer, nasıl en başta ve en sonda Géricault’nun tablosunu birebir bütün detaylarına sadık kalarak canlı bir tablo olarak sahneye taşıdıysa, yapımın bütününde de seyirci ile gösteri arasında, seyreden ile duvara asılı bir tablo arasındaki ilişkinin “mesafesini” kurdu ve korudu. Ama Kratzer bu mesafeyi korurken, gösteri boyunca görsel olarak etkileyici sahneleri arka arkaya dizmeyi ihmal etmedi. Örneğin; geminin kayalara çarpması sonrası, imtiyazlı olanların kurtarılma operasyonunu rengarenk cankurtaran simitleri ve plastik palmiye ağaçlarıyla neşeli ve tasasız bir havuz partisi gibi sundu. Kratzer cankurtaran filikası ile sal arasındaki ipin bir balta darbesi ile kesilmesinin ardından saldakilerin yaşadığı susuzluk, sanrı, son su bidonu için isyan, cinayet ve yamyamlığa kadar varan barbarlık durumlarını ise, gölgenin aydınlık kadar etkileyici kullanıldığı bir ışık tasarımı (Olaf Freese) ve nüanslı bir hareket kompozisyonundan (Marguerite Donlon) destek alarak şiirsel bir şekilde görselleştirdi. Kratzer’in 150 kişilik kalabalığı ustaca organize ederek ortaya çıkardığı güçlü imgeler ve müzikal anlar birbirini izledi: Koronun seyirci tribünlerinin altından gelen sesi, koro üyelerinin seyirci tribünlerinin koridorlarını kullanışı, Ölüm’ün bir anda ortaya çıkışı, bütünüyle siyahlar içindeki Ölüm ile saldaki hayatı organize eden Jean-Charles’ın beyaz gömleğinin kurduğu karşıtlık, ikisinin suyun içindeki düetleri, saldakilerin gördükleri sanrılardan biri olarak İsa benzeri bir figürün su üzerinde yürümesi ve gösterinin sonunda, hangarın apron (havaalanında uçakların bulunduğu bölge) tarafındaki devasa kapılarının açılmasıyla saldan hayatta kalanları, üzerinde "Follow me” (Beni takip et) yazan bir neon tabelası bulunan havaalanı trafik kontrol aracının karşılaması gibi...
Titus Engel yönetimindeki Komische Oper Berlin’in 82 kişilik orkestrası Henze'nin güçlü ve yoğun müziğini incelikli ve tiziz bir şekilde yorumladı. Fuayede ve tribünlerin bulunduğu alanda akustiğin iyileştirilmesi amacıyla yapılan mekânsal düzenlemeleri görmüş olsam da, gizlenememiş bir yankıya sahip Hangar’da Engel’in ve orkestranın üst düzey icrasının detaylarının farkına hakkıyla varamadım belki, ancak tam da bu yankılı nitelik mevcut mekânın ve devasa su öğesinin başrolde olduğu sahnelemenin görsel etkisiyle birleşerek üzerimde psikoakustik açıdan sıradışı ve tek defalık bir etki bıraktı. Müzikal icranın ve tiyatral gösterinin yüksek niteliği bana ve benim seyrettiğim akşamki seyircinin gösteri bittikten sonraki çılgın alkışlarından anladığım kadarıyla çoğunluğa, güçlü bir duygusal deneyim yaşattı.
[Bütün fotoğraflar: Mehmet Kerem Özel (23 Eylül 2023, Berlin Tempelhof Hangar 1)]
[Bu yazı Andante dergisinin Kasım 2023'te çıkan 205. sayısında yayınlanmıştır. Gösteri fotoğraflarının da bulunduğu yazıya buradan ulaşılabilir.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder