Yaklaşık 300 kişilik salon tıklım tıklım. Oturduğum sırabaşının bitişiğindeki basamaklara iki yaşlarında bir oğlan çocuğuyla babası geliyor. Çocuk loş sahneye bakıp İngilizce, karanlıktan canavarların çıkacağını, korkacağınısöylüyor. Babası cevaben, sakin ve sevecenlikle, öyle olmayacağını, endişe etmemesi gerektiğini anlatıyor. İçeriye,başlama saatine 5 dakika kala alındığımız için gösteri 15 dakika gecikmeyle başlıyor. Kimse sabırsızlanıp alkışlamıyor, kimse gösteri boyunca baba-oğulun fısıltılı konuşmasından rahatsız olmuyor. Herkes sakin ve huzurlu.
Gösterinin başlamasını beklediğimiz süre boyunca sahnenin en arkasında boydan boya serili olarak yatan upuzun rulo, bütün mekanın önce tamamıyla karartılıp sonra alacakaranlığa çevrilmesiyle ve adeta ölüm sessizliğinde sahneye gelen üç-dört kişi tarafından yavaş yavaş öne doğru yuvarlanarak açılıyor. Ortaya, yani kelimenin tam anlamıyla sahnenin ortasına; düz, desenli, dokulu ve/veya resimli birçok parçadan oluşan rengarenk bir örtü çıkıyor, boyutu yaklaşık 10 x 10 metre. Ruloyu açanlar çıktıktan bir süre sonra, bu sefer yanlardan teker teker, farklı zamanlamalarla, çırılçıplak dansçılar önce sahneye, ardından örtüyü oluşturan kumaşların, havluların, örtülerinaltlarına giriyorlar. Sahnede rengarenk, göz alıcı, merak uyandırıcı bir peyzaj oluşuyor; yumuşak eğriler, sivri çıkıntılar beliriyor. 11 dansçı her biri farklı şekilde ilişki kuruyor kumaşlarla, farklı şekillerde kullanıyor kumaşları; bir kaçını kullanarak bedenine giysi yapan, kollarına yılan gibi saran, başına sarık gibi sarmalayan, başından uzun bir saç kuyruğu gibi sarkıtan da var, bedeninin tek bir parçasını örneğin şişirdiği göbeğini göstermek için diğer taraflarını gizlemek için kullanan da.
Uzaktan gelmeye başlayıp gittikçe yaklaşan ve yükselen, ritüelistik ve ritmik bir melodinin hakim olduğu ses peyzajına, dansçıların önce tropik bir ormanın derinliklerindeymişiz gibi attığı çığlıklar, çok sonra ise hep bir ağızdan söyledikleri (Brezilyanın yerel kabilelerinden Guarani’lere ait olduğunu sonradan öğrendiğim) bir şarkı eşlik ediyor. Ortam adeta bir geçit törenini, bir karnavalı andırıyor. Çıplaklıklarını gizlemeden kumaşlarla farklı şekillerde hemhal olan ve gizemli ruhlara, fantastik yaratıklara, sevimli cadılara dönüşen bedenler hiç durmayan, dinmeyen bir devran içinde sahnede deviniyorlar. Zihnim gündüz Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde, bir kere daha beni büyüleyen Hieronymus Bosch tablolarını çağırıyor, bununla da kalmayıp, yine gündüz Leopold Müzesi'nde gezdiğim Alfred Kubin ve onu etkileyen Josef Kugler, Karl Mediz, Max Klinger gibi diğer ressamlar hakkındaki geçici sergide hayret ve hayranlıkla izlediğim düşsel dünyalara gidiyor.
Rodrigues Encantado ile, özellikle son yıllarda karanlık bir kabus gibi üzerimize çöken savaş, salgın hastalık, doğal afet ve şiddetle yüklü atmosferin tekinsizliğini gözlerimizin önüne, ruhlarımızın derinine seriyor, ama ironi, abartı ve çoşku ile tatlandırarak. Belki bu yüzden, yanı başımdaki baba-oğul bir saatlik gösterinin bitmesine sadece 10 dakika kala çıksalar da, o iki yaşındaki çocuk sahnede canlanan büyülü dünyadan korkmuyor, o dünyayı merak edip, o dünyayla ilgileniyor. Velhasıl Rodrigues’in Encantado’su, tam da Kubin’in hayatın “tam olarak budur” diye tarif ettiği bir dünyayı betimliyor önümde: Kaygı ile olduğu kadar hayalle de örülü bir dünya.
Gösteri biter bitmez, akşamın ikinci gösterisine yetişmek için alkışlara kalamadan Odeon Tiyatrosu’nu terk edip telaşla Museumquartier’deki G Salonu’nun yolunu tutuyorum. Metroya doğru hızlıca yürürken, tesadüf bu ya, gösteride yanımda oturan baba-oğulun yanından geçiyorum, Encantado’daki melodiyi mırıldanıyorlar.
Odeon’dakinin aksine buradaki gösteri tam vaktinde başlıyor. Kraanerg bu yıl 100. doğum yıldönümü kutlanan mimar kökenli Yunan müzisyen İannis Xenakis’in (1922-2001) 75 dakikalık bir bale yapıtı. Yapıtın 1968’te sahnelenen özgün versiyonunun koreografisini Roland Petit’nin yapmış olması ne kadar şaşırtıcı ise, sahne tasarımcısının Op-Art’ın ikonik ismi Victor Vasarely’nin olması bir o kadar olağan geliyor bana. Festivalde prömiyer yapan sahnelemede ise koreografiyi Emmanuelle Huynh, sahne ve ışık tasarımını Caty Olive üstlenmişler.
Yazının devamını okumak için tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder