Fotoğraf: Judith Buss
Viyana’nın tarihi tiyatro binalarından Volkstheater’in salonuna girdiğimde, göz alıcı kırmızı perdenin hemen önünde kalan dar sahne alanında ve onun önündeki koridorda bekleşen üç-dört kişinin oyuncu olduklarını, aralarında gösterinin yaratıcısı Michiel Vandewelde’nin de olmasından anladım. Salon sonra yavaş yavaş kalabalıklaştı, sahne tarafına da daha çok oyuncu geldi. Aynı, seyircilerin salonu peyderpey doldurmaları gibi, oyuncular da peyderpey sahneyi doldurdular; 11 kişi sahne önüne ve ön koridora sıralandılar. Görüntüleri, saçları, kıyafetleri seyircilerden farksızdı. Sanki sokaktan geçerken içeriye girmiş gibiydik, onlar da bizler de. Sanki, gün boyu Viyana’nın ünlü Ring (Halka) Bulvarını, Rathaus (Belediye) Meydanı’nı ve etrafındaki sokakları dolduran Onur Yürüyüşü katılımcılarından bazılarımızın yolu, akşam saatlerinde şehre dağıldığımızda tesadüfen Volkstheater’e düşmüştü. Oyuncular o akşam dünya prömiyerini yapacak gösteri yüzünden Yürüyüş’e katılamamış olsa gerekler, ama seyircilerden bir kısmımızın oradan geldiği, yüzlerdeki gökkuşağı makyajlarından, kafalardaki gökkuşağı renklerinden çiçekli taklardan, çantalara iliştirilmiş Onur bayraklarından anlaşılıyordu.
Vandewelde’nin prolog gibi de kabul edilebilecek bu girişi bilinçli olarak bu şekilde kurgulamış olduğunu biraz sonra daha iyi idrak edecektim. Sahnedeki her bir oyuncu, seks işçisinden yaşlı bir kamyon şoförüne, Münchner Kammerspiele oyuncularından queer bir çifte, teker teker söz alıp, kısaca kendilerini tanıttıktan, kendilerine nasıl hitap edilmesini istediklerini belirttikten (örneğin birisi kendisini she/her/they olarak tanımladığını belirtti) ve cinselliğe dair düşüncelerini bir-iki cümleyle bizlerle paylaştıktan sonra Vandewelde “Sizlerden de kendisini ve görüşlerini söylemek isteyen olur mu?” diyerek seyircilere attı topu.
Gösteriyi beklerken oldukça canlı, heyecanlı, fıkır fıkır olan salon bir anda adeta taşlaştı. Sanki kimse konuşmayacakmış gibi geçen ürkek bir on-onbeş saniye sonrasında neyse ki arka arkaya üç kişi söz aldı. Vandewelde salondaki tereddütü sezmiş olmalı ki şansını daha fazla zorlamadı ve “Hadi başlayalım o zaman” diyerek ön koridorlarda durmakta veya ön sahnede oturmakta olan oyuncuları sahneye çağırdı. Salonun önce ışıkları, sonra da fuayenin açık pencereleri üzerinden sokak seslerini ve temiz havayı salona taşıyan kapıları kapandı, kırmızı perde yukarı kalktı ve gösteri başladı.
Hareketli bir müzik eşliğinde oyuncular ilk iş üzerlerini çıkarırlarken bir yandan da sahnenin arkasına tam projeksiyonla iki ayrı liste halinde gösterinin ilham aldığı metinlerin ve sanat yapıtlarının isimleri yansıtılıyordu. Aklımda kalan ikisi Vaslav Nijinski’nin L’apres-midi d’un faune balesi ile Erwin Schulhoff’un Sonata Erotica’sı.
Fotoğraf: Judith Buss
Dokuz bölümden oluşan gösteri kendimize olduğu kadar içinde yaşadığımız çağa dair cinsellik, erotizm, seks, şehvet, arzu, fantezi, umut, haz, mahremiyet, samimiyet ve teklifsizlik üzerineydi. Çoğu bölümde sahnede -mış gibi seks icra edildi, e tabii ki, sahnedekiler oyuncuydular, tabii ki -mış gibi yapacaklardı, sahne gerçek hayat değildi. Ancak, oyuncuların sahnede 80 dakika boyunca, günümüzdeki hayata dair hiçbir tespit, sorgulama veya çatışma olmadan, sanki cennettelermişcesine sorunsuz ve fütursuzca sevişme, okşama, sürtünme, öpüşme “taklidi” yapmalarını, birbirlerinin vücutlarını boyamalarını, çocuklar gibi oynamalarını, hamamda veya banyodaymış gibi ellerini bedenlerinin üzerinde gezdirmelerini seyretmek giderek özgürleştirici etkisinden sıyrılıp, sıkıcı bir hale dönüştü.
Gösteride rol alan seks işçisi kadının prologta “Ataerkilliği s***yorum, ama bedavaya değil” dediğini düşünürsek, gösteri, prologda vaat ettiği radikalliğini ve gerçekliğini 10. dakikasında yitirmişti belki de. Halbuki Joy 2022’nin 12 Haziran 2022’de Viyana Volkstheater’daki dünya prömiyeri seyircisinin azımsanmayacak bir kısmı, tam da o günün içinden taşıdıkları gerçek ve yüksek bir enerjiyle oradaydılar. Sanırım bu gösterinin bir kez daha bu kadar hazır ve bir o kadar da müsamahalı bir seyirciyle karşılaşma olasılığı çok az.
Fotoğraf: Judith Buss
Carolee Schneeman’ın 1964’te skandal yaratan Meat Joy performansından esinlenen Joy 2022, kadınların ve LGBTQIA+ kişilerin temel hak ve özgürlüklerine dair kısıtlama ve engellerin hala var olduğu günümüzde, çok yönlü bir kutlamadan ziyade sıkı bir sorgulama olabilseydi keşke. Bu eksiklik Joy 2022’nin sevimliliğinden, samimiyetinden ve neşesinden bir şey kaybettirmedi, o başka…
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder