30 Eylül 2021 Perşembe

on soruluk sohbetler 49 : elif temuçin (tiyatro bereze)

İstanbul'da gösteri sanatları sezonunun başlangıcını şenlikli bir hale getiren İstanbul Fringe Festival'in bu yıl üçüncüsü düzenleniyor. Program Fiziksel, Çevrimiçi ve Dijital olmak üzere üç formatta sunulacak gösterilerden oluşuyor. Üç yabancı ve altı yerli ekibin dahil olduğu Fiziksel formatındaki gösterilerin yaratıcıları ile On soruluk sohbetler söyleşi dizimizi gerçekleştirdik. İlk konuğumuz, ülkemizin hem yetişkinlere hem de çocuklara ve gençlere yönelik nitelikli gösteriler üreten ender topluluklarından Tiyatro Bereze. Topluluğun kurucularından Elif Temuçin’in yazdığı ve oynadığı, Erkan Uyanıksoy’un yönettiği An-Sızı-N bir ergenlikten yetişkinliğe geçiş hikayesi anlatıyor. Ülkemizde sık rastlamadığımız, gençlere yönelik tiyatro örneklerinden biri olan A-Sızı-N Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü desteği ile üretilmiş. Şimdi söz, hem belgesel niteliği olan hem de kurmaca bir hikaye anlatan A-Sızı-N’ın yaratıcılarından Elif Temuçin’de.




Performansın özü sizce nedir?
Of, çok zor bir soru bu. Herhalde öncelikle bir icra edene, bir de icra edileni izleyene/algılayana ihtiyacımız var. İcra eden izlendiğinin farkında ve de icra ettiğini izleyene "sunuyor". İzleyen de bunun bir icra, bir sunum olduğunun bilincinde. Yani ortada bir akit var. Bir de bu akdin gerçekleştiği belirli bir zaman ve mekan var. Özü sanki bu gibi. Kapsamlı bir soru, üzerine tez yazılır.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Kendimizdeki etkisine bakarak bu güce inanıyoruz evet. İnsan dönüşmeye hazırsa aslında her şey; bir söz, bir diyalog, bir karşılaşma onu dönüştürebilir, neden olmasın, sanatta da bunlardan bol bol yok mu? Buradaki kritik kelime belki de "karşılaşma". Doğru zamanda doğru yerde doğru karşılaşma bir dönüşüm yaratabilir, onun kıvılcımını çakabilir, onu tamamlayabilir. Ama dönüşüm bir süreçtir ve dönüşecek olanın ne kadar dönüşmek istediğine bağlıdır; tek başına bir sanat eserinden bir gecede bir dönüşüm yaratmasını beklemek de sanata haksızlık olur.

İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını nasıl dönüştürmekte?
Henüz çok net gözlemlediğimiz bir dönüşüm yok. Yani evet pandemi süreci nedeniyle bir ekrana bakarak izlediğimiz işlerin sayısı arttı, ama bu deneyim pandemi sonrasında yapılan işleri ne kadar etkileyecek, bu teknolojik deneyim işlerimize sirayet edecek mi, yoksa laptopları kenara koyup tiyatro yapma pratiğimize kaldığımız yerden devam mı edeceğiz, bunu şimdiden söylemek zor sanki. Kuşkusuz en azından şunları çok iyi gördük: Bir; hepimizin işlerinin birinci sınıf video kayıtları olmalı; iki; bir B planı, bir başka kapanma durumunda hala üretken olabilmenin bir yolunu bulmalıyız.

Gösteri sanatları alanından çalışan biri olarak, pandeminin yarattığı zorlu koşullarla kişisel olarak nasıl başa çıkıyorsunuz? 
B planıyla :) Kendimize başka meşgaleler bulmaya çalıştık. Kimimiz çeviriye yöneldi, kimimiz yazmaya koyuldu, biri daha çok müzik dinledi, beriki daha çok okudu vs. Bu hemen olmadı, çok bocaladık. Ezberlediğin bir yaşam pratiği gidince çok afallıyorsun tabi. En zoru da "açılmışsın gibi ama tam da açılmamışsın hali". Ama bu süreçte BeReZe’cek en net anladığımız şu oldu: yan yana durmak çok önemli. Hepimiz pandemi sürecinde düştü, ama hiç aynı anda düşmedik, biri düşerken öbürü tutmak için mecbur ayaktaydı :) Düşersen birinin tutacağını bilmek de, düşeni yakalamak için uyanık kalma zorunluluğu da bizim için bu süreci görece kolaylaştırdı.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?
Üretim kaynaklarımız gerçekten oldukça çeşitli. Bazen okuduğumuz, izlediğimiz herhangi bir şeyden etkilenip oyun ürettiğimiz gibi, bir fotoğraftan ya da tek başına bir sözcükten bile yola çıkabiliyoruz. Bazen biçim tetikleyici oluyor, bazen içerik. Oyun çalışma sürecinde algıda seçicilik işlediğinden gündelik hayatın rutininde bile oyuna malzeme olacak şeyler çıkıveriyor karşınıza. Mesela Macbeth / İki kişilik kabus isimli oyunumuz kendimizi "kabus" ve "vicdan" kelimeleri üzerine fazlaca düşünürken bulduğumuzda şekillenmeye başladı. Hem biçimi hem içeriği etkiledi. "Kabus" dramaturjisi rüyaların özgür kapısını açtı. Ve evet, biraz grotesk’i seven bir ekip olarak rüyaların dünyası, etkileyici bir alan sunabiliyor, onlardan faydalanıyoruz.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder