21 Ağustos 2021 Cumartesi

istanbul'da açık havada senfonik yaz akşamları


hollywood bowl'da ya da berlin waldbühne'de verilen büyük orkestralı klasik müzik konserlerine gidebilen o kentlerin sakinlerine özenmişimdir hep. hele de waldbühne'den seyrettiğim kayıtlarda insanların bir piknik gibi [tabii çoğunluğu almanyalı olduğundan kuru sandwiç-sekt ile, bizdeki gibi mangalda sucuk değil onların piknik konsepti, ama belki bratwurst :)] keyifle konseri yaşantılıyor olmalarına imrenirim. bir gün oralarda bir konser deneyimleme dileğim baki. 

istanbul'un da o mekanlar gibi açık havada konser verilebilen, nispeten bir park içinde olan ve kalabalık bir seyirci kapasitesine sahip bir konser mekanı var gerçi, ama ben orada klasik müzik konseri verildiğini pek hatırlamıyorum. harbiye -cemil topuzlu- açıkhava tiyatrosu'nda tiyatro, caz, dans, müzikal, bale, pop, world, rock, folklor, indie mindie falan her tür gösteri sanatları etkinliği düzenlendi de, klasik müzik pek akla gelmedi, hayatımıza pandemi müdahele edene kadar. ilk defa geçen yaz sonu kentimizin kültür-sanat organizasyon şirketlerinden iksv'nin müzik festivali orada tek bir konser düzenledi, bu yıl da sanırım bir-iki etkinlik için kullanıyorlar orayı, her zamanki gibi cep yakan bilet fiyatlarıyla.

ama neyse ki kaliteli bir klasik müzik konserini güzel bir konumdan seyretmek için gereğinden pahalı bilet fiyatları ödemek zorunda olmadığımızı kanıtlayan bir etkinlik dizisi istanbul büyükşehir belediyesi'nin cemal reşit rey senfoni orkestrası tarafından bu yaz biz istanbullulara sunuldu: "istanbul'da senfonik yaz".
geçtiğimiz sezon crr konser salonu'nun başına getirilen orkestra şefi cem mansur'un sayesinde olduğuna neredeyse emin olduğum bu etkinlik dizisi kentlisine her anlamda hizmet etmesi gereken bir belediyenin yapması gereken şeyleri yapmaya başlamasının ilk anlamlı örneklerinden biri. 
bu etkinliğin harbiye açıkhava tiyatrosu'ndaki biletli gösterimlerinin ötesindeki güzelliği ise, her konserin ertesi akşam kentin bambaşka bir semtinde ücretsiz tekrar veriliyor olması; örneğin büyükçekmece anfi tiyatrosu, topkapı şehir parkı, kalamış sahili...

konserlerden ikisine katıldım: ikincisi "bir yaz akşamı"na ve dün akşam düzenlenen üçüncüsü "dansa davet"e.
cem mansur 1990'ların sonundan itibaren akbank oda orkestrası'nı yönettiği dönemlerde de hem ince ince düşünerek yan yana getirdiği yapıtlardan oluşan "konseptli" konser programları düzenlerdi, hem de seyircilerle konser öncesinde yapıtlar hakkında keyifli sohbetler yapardı. "istanbul'da senfonik yaz" dizisinde de mansur'un bu alışkanlıklarını devam ettirdiğini gördüm. 

mansur bir yaz akşamı rahatlığında biraraya gelen kalabalık bir seyirci topluluğunu sıkmadan, ama ucuza da kaçmadan, klasik müzik repertuvarının nitelikli yapıtlarını belli konseptler altında biraraya getirmiş. yapıtların seçimi dışında icrası konusunda da "ucuza" kaçılmamış, zaten mansur'un başında olduğu bir orkestradan farklısı da beklenemezdi; crr senfoni orkestrası iki konserde de oldukça iyi bir performans sergiledi. 
maalesef konserler akustik değildi, elektronik ses sistemi kullanılıyordu, ama ses teknisyenlerini kutlamak lazım, çok iyi bir işi çıkarmışlar. hiç abartmıyorum zorlu psm'nin alacalı bucalı büyük salonundaki herhangi bir büyük orkestralı klasik müzik konserinde olmayan müzikal kalite ve nitelik vardı açıkhava'daki iki konserde.
belki de akustik nedenlerle bu kadar yıl açıkhava'da klasik müzik konserinin düzenlenmedi. yıllar önce sahne üzerine oturtulan çatıda akustik anlamda bir tasarım, mesela yansıtıcı paneller yok. çatı sadece ışık ve ses tesisatlarını taşıması için yapılmış, tabii bir de sahneyi yağmurdan korumak için. eskiden yağmur oldu mu hemen gösteri durur, sahnenin üzeri hızlıca muşamba ile örtülür, yağmurun durması beklenir, durursa devam edilir, durmazsa gösteri iptal edilirdi. chris de burgh'inki gibi yağmura rağmen iptal edilmeyen ve sırılsıklam seyrettiğimiz konserler de olmadı değil.

"bir yaz akşamı"nı yöneten can okan ve dün akşamki "dansa davet"i yöneten cem mansur yapıt aralarında verdikleri ilginç bilgiler ve besteciler hakkında anlatttıkları nüktedan anektodlarla da klasik müziğin asık suratlı değil, keyifli olabileceğini kanıtladılar; sohbetleriyle de açıkhava'daki yaklaşık 2000 kişiyi avuçlarının içine aldılar.  

cem mansur 1980'lerde atatürk kültür merkezi büyük salonda orkestra çukurundan fışkıran kıvırcık saçıyla istanbul devlet opera ve balesi'nin sayısız opera ve balesini yönetirken edindiği deneyimi "dansa davet"in ilk yapıtı, saint-saens'ın "samson ve dalilah" operasından bacchanale'de gösterdi. gecenin son yapıtı "köçekçe"nin de kıvrımlarını, örneğin bir sascha goetzel gibi bizzat kıvırtmadan, orkestradan çıkartarak bütün incelikleriyle ve nüanslarıyla bizlere sundu. 
mansur neden konserin ikinci yaptını başka bir şefe sundurdu, anlamadım. neyse ki atıf taner çolak borodin'in "poloveç dansları"nda iyi bir sınav verdi. genç kemancı idil yunkuş da saint-saens'ın havanaise'inde başarılıydı.

dün akşamın başka bir güzelliği ise afişteki dolunayın üsküdar tepelerinden bizzat yükselmiş olmasıydı... 

dizinin son konserleri 17-18 eylül'de. offenbach, çaykovski ve dukas'nın yapıtlarından oluşturulmuş programın başlığı "masallar". şef cem mansur, solist ise nitelikli icralarıyla sevdiğim sopranolarımızdan hale soner kekeç. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder