Performans sanatçısı Marina Abramović ve kurucusu olduğu Marina Abramović Enstitüsü’nün (MAI) Sakıp Sabancı Müzesi’nde 31 Ocak 2020’de açılan Akış / Flux sergisi pandemi nedeniyle uzun bir süre kapalı kaldı, daha sonra alınan önlemlerle, lakin insanların bir mekanda toplanmaya ve bir topluluk oluşturmaya daha temkinli yaklaştığı bir dönemde yeniden ziyarete açıldı. Sergide Abramović’in performanslarının dokümantasyonlarının yer aldığı ana bölüme eşlik eden canlı performans programına, yapılan açık çağrı sonrasında Türkiye’den 12 sanatçı davet edildi. Biz de 20 Aralık 2020’de sona eren sergide hem pandemi öncesi hem de pandemi esnasında ‘canlı’ performansları ile yer almış sanatçılarla On soruluk sohbetler serimize devam ediyor ve sıradaki sohbetimizde, Correspondence Morphology performansını gerçekleştiren Murat Adash’ı misafir ediyoruz.
Performansın özü sizce nedir? Performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
Performans, benim için, sabit bir öze sahip statik bir nesneden ziyade, çok sayıda bağlama göre sürekli değişen dönüşümlere maruz kalan yaşayan bir ortam/medyum. Şahsen performansı, özneler arasında, görsel ve söylemsel olanın ötesinde, örneğin somatik ve duyular yoluyla, yeni iletişim yolları kuran ilişkisel bir pratik olarak görüyorum. Böylece performansı, birlikteliğin, mahremiyetin ve bedenler-arasılığın ilişkisel modellerinin -öznellik ve eylemliliğin kolektif yeniden yapılandırmalarının araştırılabileceği, test edilebileceği ve müzakere edilebileceği yeni durumlara izin veren- kurulma olasılığı olarak tanımlıyorum.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın, biçimsiz olana biçim vermenin bir pratiği olmanın yanı sıra, halihazırda var olan oluşumları yeni dünyevi ilişkiler ve konstelasyonlara dönüştürmenin bir pratiği olduğuna da inanıyorum. Böylelikle, sanatın dönüştürücü potansiyeli, yalnızca dışavurumcu yaklaşımında değil, aynı zamanda simya anlamındaki dönüşüm kapasitesinde de yatıyor: biçim olmayandan biçime, görünmezden görünür olana, düşünceden eyleme, içgörüden tanınmaya, özelden kamusal olana vb. ve tam tersi. Yani sanat, dünyayla yeni benzerlikler yaratılmasına izin veren büyülü bir eşik alanı olduğu ölçüde dönüştürücüdür.
Size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?
Geniş bir insan yelpazesinden ilham alıyorum. Bitki şifasının ve animist kozmolojilerin ekolojik itkilerle yönlendirilen biçimlerini uygulayan yaşlı yerlileri derinden dinliyorum; Irkçılık ve kapitalizm karşıtı eforlar tarafından yönlendirilen özgürleştirici ve radikal siyasi düşüncelerle, pratiklerle ilgileniyorum; yeryüzü temelli spiritüalizmle aktivist çalışmaları diyaloğa sokan Starhawk gibi insanları okudum; Luce Irigaray, Donna Haraway ve Karen Barad gibi feministlerin ve yeni materyalist düşünürlerin kitaplarını okuyorum; Jose Esteban Munoz ve Jack Halberstam aracılığıyla queer teori ile ilgilenmenin yanı sıra, Tim Ingold ve Michael Taussig gibi alışılmışın dışında antropologlarla da ilgileniyorum. Walter Benjamin ve Roger Caillois, her zaman geri döndüğüm iki çok özel düşünür. Sanat açısından, Trisha Donnelly, Ana Mendieta, Prapto Suryodarmo, Anna Halprin, Simone Forti ve Apichatpong Weerasethakul gibi çok çeşitli sanatçılardan ilham alıyorum.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?
Yapıtlarım için birincil ilham kaynakları duyumlar ile ilişkisel ve bedensel olgulardır. Bir yapıt, genellikle, temas, dokunma, figür/zemin veya nefes gibi bedenin çevresiyle buluştuğu fenomenolojik örneklere atıfta bulunan bir sözcük veya sözcük dizilimiyle başlar. Bu terminolojilere dayanarak, bir dizi pratik ve teoriden ilham alan hareket dağarcıkları ve bedensel diller geliştiririm. Her yapıt bu şekilde benzersizdir ve gelişmek için farklı bilgi sistemleri gerektirir. Çalışmalarım yapım aşamasındayken, yani mesela üretim aşamasındayken, en fazla, işbirlikçilerimle kurduğum hem insani hem de insan dışı ilişkilerden beslenirler. Rüyalarıma çok uyum sağlasam da, onların yapıt yaratımlarım üzerinde, dolaylı olsa da açık bir etkisi olmaz.
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
2019'dan beri tüm çalışmalarım Correspondance başlığıyla başlıyor, ardından parantez içine alınmış farklı bir olgu geliyor. 2019'dan önce, yapıtlarımın başlıkları, yapıtın mekânsal ve bedensel metodolojileriyle yönelimlerine benzer dilbilgisel kurgular şeklinde ortaya çıktı.
Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder