1 Nisan 2021 Perşembe

on soruluk sohbetler 32 : evren kutlay

 Performans sanatçısı Marina Abramović ve kurucusu olduğu Marina Abramović Enstitüsü’nün (MAI) Sakıp Sabancı Müzesi’nde 31 Ocak 2020’de açılan Akış / Flux sergisi pandemi nedeniyle uzun bir süre kapalı kaldı, daha sonra alınan önlemlerle, lakin insanların bir mekanda toplanmaya ve bir topluluk oluşturmaya daha temkinli yaklaştığı bir dönemde yeniden ziyarete açıldı. Sergide Abramović’in performanslarının dokümantasyonlarının yer aldığı ana bölüme eşlik eden canlı performans programına, yapılan açık çağrı sonrasında Türkiye’den 12 sanatçı davet edildi. Biz de sergide hem pandemi öncesi hem de pandemi esnasında ‘canlı’ performansları ile yer almış bu sanatçılarla On soruluk sohbetler serimize devam ediyor ve sıradaki sohbetimizde, Tekliğe Giden Yolda: Doğuya ve Batıya Barış İçin Öneri performansını gerçekleştiren Evren Kutlay’ı misafir ediyoruz.



Performansın özü sizce nedir? Performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
Performansın özü bir fikirdir, bir mesajdır. Bu fikrin veya mesajın verimli iletimi sanatçının geçirdiği etkili zihinsel ve yaratıcı süreçlerle ilgilidir. Algılananların sorgulandığı ve kendine mahsus iletişim biçimleriyle paylaşıldığı bir platformdur. Pandemi sürecine kadar seyircinin fiziksel varlığında canlı gerçekleşmesi değer bulan performansın zaman ve mekâna tabiliği (ve bu bağlamda varsayılan sınırlılıkları) bugün sorguladığımız ve sürdürebilirliği açısından koşullara adapte olabilme becerisi elzem olan özelliğidir

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanat kendine mahsus alt türlerinin farklı özellikleriyle bir ifade ve anlatım biçimidir. Kimi insan görsel, kimi duysal, kimi kinestetik kimi ise bunların farklı kombinasyonlarıyla iletişime açık olduğundan, bence, herkesin kendini ifade edebileceği ya da kendini bulabileceği bir sanat dili vardır. Keşfetmemiş, fark etmemiş, öğrenmemiş olabilir. Kişinin o sanat türüyle tanışıklığı mertebesince sanatın dönüştürücü gücü vermek istediği mesaja, mesajın taşıdığı anlama ve karşılık bulabilmesine, o mesajı iletebilme yetisine bağlıdır. Dönüşümün iki bacağını oluşturan sanatın icracısı ile onu anlamlandıran tüketicisinin ortak zeminde buluşabildiği unsurlar ne kadar çok boyutlu olursa sanatın dönüştürücü gücü de o kadar yüksek olacaktır. Böyle bir buluşma gerçekleşemezse sanat ürünü madde olarak kaydedilmemişse (örneğin yazıyla ya da teknoloji vesilesiyle) icrasının ardından evrende kaybolacak, görünmez olacaktır. İletişimin yaygın hali sözün karşılığını bulabilmesi ya da bulamaması gibi… Dolayısıyla sanatın dönüştürücü gücü var da olabilir hiç olamaya da bilir. Sanatçı mesaj iletme gayesiyle yola çıkabilir, fakat mesajı iletebilmenin de alabilmenin de gelişime açık ve değişimin ve dönüşümün kendisinin bir gönüllülük esasına dayandığı göz önüne alınırsa, sanata atfedilen genel bir söylemi, kesinlik ve zorunluluk içereceğinden, üstlenebileceğinden çok daha ağır bir sorumluluk olarak görüyor ve gereksiz iddialı buluyorum.

Size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?
Bana ilham veren birisi yok. Tamamen kendime dönük, kendimle meşgulüm. İnsan varoluşundan itibaren üst üste koyduğu edinimleriyle inşa ettiği, günden güne yenilediği bir benliğe bürünüyor. Nihai bir ürün olamıyor. Sürekli evriliyor. İlhamımı, her an eklenerek oluşturduğum bende süreklilik arz eden farkındalıklarım oluşturuyor diyebilirim. Bu farkındalıklarımın malzemeleri, zamana ve mekana bağlı olmayan kişi, nesne ya da olaylar olabiliyor; fakat bunlarla sınırlı değil. İç sesimin rehberliğini de seviyorum.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?
Tarihten ve doğadan besleniyor; bahsettiğim ve süreklilik içinde geliştirmeye çabaladığım farkındalıklarımla kendimi ve bütünü yorumluyorum. Görünenden derinini sorguluyor, mana arıyorum. Bu süreçlerde keşfettiklerimin benden taşan coşkusuyla, bazen sınırlılıklarımı ya da benzeşmediklerimi idrak edemeyerek dâhil etmek istiyor olabiliyorum. Çünkü kabul ettiklerime büyük tutku duyuyorum; tutkunun yarattığı coşkulu heyecanın büyüsüne “bizlik” özlemimle ve saf niyetlerimle kapılabiliyorum. Bazen bulgularımı açıkça paylaşıyor bazense kodluyorum. Bunun için birden fazla ifade biçimini kullanabildiğim ve anlamlandırabildiğim için zengin bir dünyaya sahip olduğumu idrak ediyor, kendimi şanslı buluyorum. Gününde anlaşılma, beğenilme ya da onaylanma kaygım yok; çünkü kendimi (ve dolayısıyla varoluş alanlarımdan biri olan işlerimi) zamana ve mekâna bağımlı bir düzlemde tanımlamıyorum. Sadece içimde doğru olduğunu bildiğimin, insanlığa vermek istediğim mesajın, ardımda bırakmak istediklerimin peşinden gidiyorum. Rüyalarım işlerimde pek etken değil. Ama uyanıkkenki hayallerim ve tefekkür edebildiğim anlarım işimi tasarım sürecimde ilham veriyor.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Yeni keşfedeceğim bir durumsa genel bir yol haritası kafamda vardır. Son rötuşu işimi bitirince yaparım. İşi en az kelimeyle en iyi ifade eden sözcük ya da sözcük grubunu ararım. Yine burada da kodlarım bazen. Yani bir meselede yüzeyde görünenin derinini aradığım gibi ben de aslında görünenden fazlasını ifade eden kodlar kullanırım. Bir örnek verecek olursam, 2000’li yıllarda keşfettiğim ve 2009 - 2010 yılından beri konferanslarımla ve Osmanlının Avrupalı Müzisyenleri kitabımla müzik camiasına ilk kez benim tanıştırdığım, bir arşiv kaynağı olarak dikkat çektiğim Şark Ticaret Yıllıkları’nda İstanbul ile özdeşleşmiş olan Capital de Orient “Doğunun Başkenti” tanımını gördüğümde büyülenmiştim. Başta 19. yüzyıl Osmanlı piyano müziğini icra ettiğim Doğunun Başkentinden Batılı Sesler: Dersaadette Avrupa Müziği adlı 2011 yılının ilk günlerinde çıkmış CD kaydıma olmak üzere, yıllar boyunca yaptığım kimi performans ve yayınlarıma İstanbul’un rumuzu “Doğunun Başkenti” tamlaması ilham kaynağı oldu. Diğer yandan, bu atfımla Şark Ticaret Yıllıklarını ilk kez benim müzik literatürüne kazandırdığımı kodladım aslında, tarihe kendimce bir nevi not düştüm. Bir gün bir başkası aynı yoldan geçerse bu kodu fark edecekti. Belki benim yolculuğum ya da işim ona ilham olacaktı. Bunu açıkça söylememiştim bugüne kadar. Sorunuz vesilesiyle bir örnek üzerinden kendi çözümlememi kendim yapmış ve tavrıma dair ipuçları paylaşmış oldum. Bazen de her şey tamamen her boyutuyla, adıyla, içeriğiyle ve tüm resmiyle kafamda çoktan bitmiştir; onu, sunacağım formata dökmenin zamanını beklerim. Çok boyutlu, çok yönlü meşguliyetlerim paylaşabilmemi geciktirebildiğinden, zaman yaratabilmek için fırsat kolladığım süreç heyecanımı kamçılar.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder