1 Temmuz 2019 Pazartesi

jochen sandig'den "insanlık ağıtı"



bir klasik müzik yapıtının icracılarının yapıtı icra ederken mekanın içinde hareket ettiklerini hayal edin. sonra da o hayale seyirci olarak sizin de yapıtı dinlerken hareket ettiğinizi ekleyin. hele de bu yapıt en sevdiğiniz, sadece canlı değil kayıttan her dinlediğinizde sizi huşu içinde bırakan bir yapıtsa, cennetesiniz demektir.
bir seyirci olarak; bir müzik konserinin ne kadar içinde olabilirsiniz? uçuşarak boşlukta ilerleyen notalar sizi ne kadar sarabilirler? havaya karışan müziğin bir parçası ne kadar olabilirsiniz?
işte jochen sandig’in hayalgücünün ürünü “human requiem” bu soruların “ne kadar”ını sonuna kadar karşılayan müthiş etkileyici bir gösteriydi.

sandig, johannes brahms’ın duygusu yoğun yapıtı “ein deutsches requiem” (bir alman ağıtı)'nın, koro ve solistlere orkestra yerine iki el piyanonun eşlik ettiği versiyonunu kullanmak suretiyle, icracıların mekanda hareketli olmalarının yolunu açmış. mekanda serbestçe hareket edebilsinler diye seyircilerin de altlarından koltuklarını çekmiş. ikisi de sabit konumlarda bulunarak, birilerinin çaldığı/söylediği diğerlerinin dinlediği, bildik bir konser düzenine sahip bir gösteri değil bu; iki tarafın birbirinin içine geçtiği, sınırların/çizgilerin ortadan kalktığı bir biraraya geliş!

brahms'ın, adına dili diğer requiem'lerden alışıldık şekilde latince değil de almanca olduğu için "alman"ı eklediği ancak onun yerine rahatlıkla "insan"ı koyabilirdim dediği ağıtı, sandig'in sahnelenmiş yorumunda bu niteliği kazanıyor, hem de sonuna kadar; icracı ve dinleyici, bütün insanları kapsayarak. icracılar (koro üyeleri) gündelik kıyafetlerinin içinde seyircilerden ayırt edilmiyorlar. mekana girişte ayakkabılarının çıkarılması istenen seyircilerin de yalınayak icracılardan farkları kalmıyor.

şimdiye kadar immersive (kapsayan/çevreleyen/yutan) tiyatro örneği deneyimleme şansım olmadı ama "human requiem" sayesinde immersive konser deneyimledim; arkanızdan, önünüzden, solunuzdan, çaprazınızdan, sağınızdan, hemen dibinizden, biraz uzağınızdan, çok ötelerden gelen çepeçevre seslerle müziğin bir parçası kılınıyorsunuz, müzik gözeneklerinizden sızıp içinize işliyor. ben böyle bir deneyim hiç yaşamadım.
müzik, sanatlar arasında bana göre en ilahi ve ulvi olanıdır, evde kayıttan müzik dinlerken bazen sesi olabildiğince açarım, müziğin mekanı ve içimi doldurmasını, onun içinde olmayı isterim. işte hayatımda ilk defa bu hissi "human requiem"de yaşadım, deneyimledim.

jochen sandig bu gösteriyi koreograf eşi sasha waltz'in danışmanlığında gerçekleştirmiş. waltz sahne alanını olduğu kadar mevcut mekanları kullanmada, yani yere özgü (site specific) işler üretmekte oldukça deneyimli ve usta bir koreograf. onun bu projedeki danışmanlığı sayesinde, 64 kişilik oldukça kalabalık rundfunkchor berlin (berlin radyo korosu) üyeleri mekanın içinde müthiş akıcı ve rahat bir şekilde hareket ediyorlar, ve bazı sahnelerdeki yalın koreografilerin altından başarıyla kalkıyorlar.

brahms'ın yapıtı yedi bölümden oluşuyor. sandig her bölüm için, o bölümün müzikal formundan ve içeriğinden esinlenerek farklı bir mekansal mizansen tasarlanmış;
ilk bölümde  mekanın geneline dağılan, adeta dağınık bir konumlanma,
müzikal tempo olarak cenaze töreni alayının geçisini betimleyen ikinci bölümde mekanı çaprazlarla kesen bir hareket düzeni,
üçüncü bölümde döngüsel bir hareket,
ruhun tanrıda bulduğu barınaktan bahseden dördüncü bölümde yukardan inen iki büyük salıncak grubunun tanımladığı iki merkezi mekan/barınak yaratıldı,
soprano solosunu içeren beşinci bölümde sopranonun mekanı çapraz kesen tek bir hatta hareketi,
altıncı bölümde mekanı ikiye yarayan koridor sahne düzeni
ve adeta hepimizin karanlıkla/ölümle bütünleştiği son bölümde seyircilerin icracılar tarafından devasa bir halkanın içine alınması.
bu mükemmel düzenlemelere dair tek eleştirim; salıncaklı kısımda keşke salıncakta sallananlar içeri, yani merkeze doğru değil, dışarı yani bizlere doğru sallansalardı; hareketin bu hali icracıların içlerine kapanmasına neden oldu, diğer haliyle ise bizlere açılıyor, bizleri kapsıyor olacaklardı ve bu hali gösterinin genel ruhuna daha uygun olurdu kanımca.

phillip moll'ün dört el piyano uyarlaması yapıtın orkestra ve orglu özgün halinden daha sakindi ancak zayıf değildi.
gerek gijs leenaars yönetimindeki koronun üyeleri, gerek bariton john brancy ile soprano iwona sobotka, gerekse de dört el piyanoda angela gassenhuber ile philip mayers müthiş nüanslı, duygusal ve yumuşak bir yorum çıkardılar.
dolayısıyla hem müzikal uyarlama hem de icracıların yorumları, sandig'in insanları biraraya getiren ve tek bir bütünde birleştiren konseptinin hümanist özünü vurgular nitelikteydi. bu hümanist öz zaten brahms'ın yapıtına da içkindi. yani bütün öğeler birbirleriyle uyumlu bir şekilde bir aradaydılar.

gösteri bittiğinde huşu içinde zeminden bir kaç karış havalanmıştım sanırım.
iksv müzik festivali düzenleyicilerine, bizleri bu olağanüstü gösterinin bir parçası yaptıkları, bizlere bu müzikal ve mekansal deneyimi yaşattıkları için yürekten teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder