3 Temmuz 2019 Çarşamba

ayşe draz ve marlin de haan'dan "panorama radio"



pina bausch, dansçılarına sorduğu sorulara onların verdiği cevapları kullanarak yapıtlarını tasarlardı. ayşe draz ile marlin de haan ise seyircilere sordukları sorularla üretiyorlar işlerini.
draz ile de haan ikilisini ilk defa geçen yıl, şimdilerde kapanmış olan bomontiada_alt'ta sahneledikleri, a corner in the world'ün ortak yapımcılarından olduğu performatif yerleştirme "once i set foot outside" ile tanıdım. ayşe draz'ı istanbul tiyatro sahnesinden dramaturg ve oyuncu olarak biliyordum zaten ama düsseldorf'lu sanatçı marlin de haan'ı hiç tanımıyordum. "once i set foot outside" ikilinin ilk işbirliğinin ürünüydü. ilk diyorum çünkü onlar bu sezon tekrar bir araya geldiler ve biz seyircileri yeni işlerine maruz bıraktılar: "panorama radio"ya.

ama önce kısaca da olsa, “once i set foot outside” hakkında geçen yıl yazmaya vakit bulamadığım düşünce ve izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.
“once i set foot outside” bildik bir kara-kutu tipi sahnede sergilenmişti, ancak icracı-seyirci ilişkisi bildik/alışıldık değildi. biz seyirciler oyun alanından yaklaşık iki metre kadar yüksekte bir kottaydık, icracıları yukarıdan seyrediyorduk; sanki onlar kentsel kamusal bir mekandaydılar, mesela bir şehrin meydanında, bizler de evimizin balkonundan onları izliyorduk.
günde üç seans olarak sergilenen iş, strüktürü aynı kalsa da her seferinde doğaçlamaya ve durumlara göre değişiyordu. nereden mi biliyorum, üç ayrı seansta izlemiştim. gerek biçimi gerekse içeriğiyle bu iş bir kara-kutu mekanda sahnelenmek yerine keşke (üç oyuncunun her seferinde değiştiği) daha geniş bir kastla bir müze salonunda günboyu kesintisiz olarak sergilenseydi, seyirci salona istediği gibi girip çıkabilseydi diye düşünmedem edememiştim o zaman. tür olarak yaratıcıları tarafından “performatif yerleştirme” olarak tanımlanan “once i set foot outside” bir çok açıdan aklıma tino seghal’in işlerini getirmişti; “müzede sergilenseydi keşke” yorumum da seghal etkisi nedeniyleydi zaten. ama “once i set foot outside” asla kopya değil, en az seghal’inkiler kadar nitelikli bir işti.
“once i set foot outside”ın güçlü taraflarından birini daha belirtmeden bu paragrafı bitirmiyim: icracıları. dansçı-koreograflar gizem bilgen ile canan yücel pekiçten ve oyuncu-yönetmen erkan uyanıksoy bana göre istanbul sahnesinin hareket, mimik ve jest kalitesi açısından en nitelikli ve sıradışı üç sanatçısıdır ve bu işte de oldukça dozunda icralarıyla göz doldurdular.

“panorama radio”ya dönüyorum:
yaklaşık iki buçuk ay önce posta kutuma bir mektup düşmüştü. mektup draz ve de haan'dan geliyordu; ekinde bir anket vardı ve cevaplamam isteniyordu. şaşırmamıştım çünkü geçen yılki projeleri için de benzer bir formatta iletişime geçmişlerdi benle. bu seferki sorular geçen yılkilerle aynı sularda yüzüyordu: kamusallık, kamusal mekan, kent mekanı. belli ki, draz ile de haan özellikle bu kavramlarla ilgileniyor, bunların derinine inmek istiyorlardı.
yolladıkları öyle çok uzun bir anket değildi; dört soru vardı. kamusal neyi gözetmeli, kamusalın sorumlulukları neler, hangi hizmetler kamusal olmalı, hangi ölmüş veya yaşayan kişiyi kamusal tartışmalarda görmek isterdiniz, neden? hangi özel eşyanızı kamuyla paylaşmak istediniz, neden?
sorular ilginç, zihin çalıştırıcı ve cezbediciydi. draz ile de haan'ın, onlara gelen cevaplardan çıkaracakları işi merakla beklemeye başladım.
haziran sonunda ikiliden gösterinin daveti geldiğinde heyecan ve merakım iyice arttı çünkü ikili oyun mekanı olarak klasik veya çağdaş bir tiyatro binasını değil, kentsel kamusal alan içinde kişinin kalabildiği en özel alanı seçmişti: arabayı. evet, araba!
davette belirtildiği üzere kendi arabanda sürücü olarak da katılabilecektin gösteriye, arabadaki yolculardan biri olarak da.
"panorama radio"nun ilk gösterimleri 28-30 haziran 2019'a denk gelen haftasonunda gerçekleşti. bir arabanın arka koltuğunda oturan üç kişiden biriydim.

hiç tanımadığınız üç kişiyle birlikte bir arabanın içinde kentin sokaklarında dolaşarak 40 dakika geçirdiğinizi düşünün. arabanın sürücüsü de sizin gibi, seyircilerden biri.
arabada sadece onun yanında oturan kişi seyirci değil; o bir tür kolaylaştırıcı, tedarik edici. neyi mi tedarik ediyor? 40 dakikalık sürede yapacaklarınız için gereken aksesuarları. evet, bu gösteride bir seyirci olarak siz, aynı zamanda bir icracısınız. neyi/neleri icra edeceğinizi ise, arabanın radyosundan duyduğunuz sesler yönlendiriyor. nasıl icra edeceğiniz ise size kalmış.

"panorama radio" çevrenize, yaşadığınız çağa, kente ve kamusallığa farklı bir açıdan bakmanız için pencereyi aralıyor; pencerenin ardından değil içinden bakmanız için; sesleri de duyabilin, elinizi  uzatıp dokunabilin diye..
"panorama radio" sürreal olduğu kadar gerçek bir yolculuk, geçmişe olduğu kadar geleceğe doğru bir yolculuk..
"panorama radio" bütün tiyatral gösteriler gibi işitsel ve görsel olmasının yanısıra dokunsal algınıza da hitap eden, onu da tetikleyen; iletişim için sosyal medya araçlarının hakim olduğu günümüzde yüz yüze gelerek, ortaklaşa bir şey yaparak, bir konuyu "o anda ve orada" tartışarak sosyalleşmenizi sağlayan bir iş..
"panorama radio" farklı, talepkar ve özgür bir iş..

"panorama radio"yu büyük ihtimalle kaçırdınız! üzülmeyin, eylül sonundaki düsseldorf sürüşlerinden sonra ekim'de tekrar şehrimizde olacak..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder