salzburg festivali'nde "jedermann"ı beklerken (fotoğraf: mehmet kerem özel, 21 ağustos 2018)
bu yaz, çocukluk/ilk gençlik zamanlarımdan beri gitmeyi hayal ettiğim avrupa'daki beş festivalden üçünü ziyaret etme fırsatını yarattım kendime. bunlardan sonuncusu, klasik müzik ve opera festivallerinin kraliçesi salzburg festivali idi.
salzburg festivali özellikle klasik müzik ve operayla öne çıksa da, programın üçüncü ayağı olan tiyatro da oldukça önemli bir yer tutuyor programda. hatta 98 yıl önce festivalin temelini atan da bir tiyatro gösterisi aslında.
victor hugo'nun 19.yüzyılın ikinci yarısında temelini attığı tiyatro gösterilerinin oyunların geçtiği mekanlara uygun tarihi yerlerde sahnelenmesi fikri doğrultusunda ünlü tiyatrocu max reinhardt ilk dikkat çekici adımı atar: 1920 yılındaki ilk festivalde salzburg katedralinin önündeki meydanda avusturyalıların en ünlü edebiyatçısı hugo von hoffmansthal'in "jedermann" (ademoğlu) oyununu sahneler. bu gelenek günümüze kadar sürüyor; festivalin hala en rağbet gören, biletleri ilk biten gösterisi "jedermann".
katedralin meydanında gösteri için hazırlanmış geçici tribünler (fotoğraf: mehmet kerem özel, 20 ağustos 2018)
marvin carlson "places of performance" kitabında hugo'nun görüşlerini çok güzel aktarır: "yerin özgünlüğü; gerçekliği kuran ilk öğelerden biridir. konuşan veya rol yapan karakterler, seyircinin ruhunda olayların izlenimlerini gerçeğe sadık bir şekilde uyandırmakta yeterli olamazlar. olayın gerçekleştiği yer, olayın ayrılmaz bir parçası olarak tanığıdır.”
bu doğrultuda reinhardt'ın görüşleri de şöyledir: "iyi oyuncu bırakın bugün bir barakada veya bir tiyatroda; yarın bir handa, bir kilisenin içinde veya ekspresyonist bir sahnede oynasın, mutlaka iyi performans çıkarır; ama eğer oyun ile ilişki kuran bir yerde oynarsa, bu sefer sonuç mükemmel olur.”
burada bir parantez açıp, ülkemizde de hugo'nun fikrine ve reinhardt'ın yapımının festivalin demirbaşı olmasına benzer bir yaklaşımın iksv'nin düzenlediği istanbul festivali'yle birlikte türkiye'ye de ses bulduğunu, gerçekleştirildiğini tarihe not düşmek lazım.
öğrenimini almanya'da görmüş opera sanatçısı, ülkemizin ilk opera rejisörü ve istanbul operası'nın kurucusu aydın gün'ün sanat direktörü olduğu istanbul festivali'nin 1973'teki başlangıcından 90'lı yılların sonuna kadar en önemli gösterisi topkapı sarayı'nın babüssade kapısı'nın önünde sahnelenen mozart'ın "saraydan kız kaçırma" operası idi.
sanırım uzun yıllar boyunca festivale yurtdışından özel olarak bu gösteriyi seyretmeye gelen turist grupları vardı. ben de 80'li yılların sonunda ve 90'ların ortasında iki kere o müthiş ortamda "saraydan kız kaçırmayı" seyretmiştim.
salzburg festivali'nde 21 ağustos 2018'de 17:00 seansında sahnelenen "jedermann" başlamadan önce
(fotoğraf: mehmet kerem özel)
salzburg festivali'ne ve "jedermann"a dönersem:
festivale gidip de "jedermann"ı seyretmemek olmazdı. neyse ki geçen yılın, yani 2017'nin kasım ayında internetten doldurduğum rezervasyon formundan, bilet çıkmayan bir kaç konser ve operaya rağmen, "jedermann"a yer çıktı.
salzburg festivallerindeki "jedermann" yapımı her sene değişmiyor; eğer seyirci ve eleştirmenlerden de yüksek not almışsa, bir kaç yıl sahnelenmeye devam ediyor. bu yılki "jedermann" geçen yıl prömiyer yapmış, hem kadrosuyla hem de mizanseniyle büyük övgüler almıştı. sanırım en az beş yıl daha devam eder sahnelenmeye.
istanbul tiyatro festivallerinden birinde john malkovich'in seri katili oynadığı müzikli bir gösteri izlemiştik, işte onun yönetmeni michael struminger bu "jedermann"ın da rejisörü.
struminger "jedermann"ı 90 dakikaya indirmiş; dinamik bir mizansenle, süsten arındırılmış duru oyunculuklarla ve 10 kişilik orkestralı canlı müzikle günümüzün kolay sıkılan, her şeyi çabuk ve kısa isteyen, dikkati kolay dağılan seyircisini diri tutmayı başarıyor.
tabii seyircinin ilgisinde, avusturya'nın en ünlü tiyatro/sinema/tv aktörü tobias moretti'nin başrolde olmasının da büyük rolü olsa gerek. moretti'ye sahnede eşlik edenler arasında; alman tiyatro sahnesinin grande dame'ı, almanların yıldız kenter'i de diyebiliriz, edith clever ve istanbul seyircisinin geçen sezon şehrimize konuk olan berliner ensemble'ın "kafkas tebeşir dairesi"nde oynadığı başrolden tanıdığı, bir dostumun "sahne hayvanı" diye lakab taktığı stefanie reinsberger vardı. yani, oyunun kastı, rejisinin önüne geçmişti. böyle bir kastla ne olsa seyredilirdi; öyle de oldu. keyifle ve pür dikkat seyrettik.
salzburg festivali'nde "jedermann"ı bittikten sonra (fotoğraf: mehmet kerem özel, 21 ağustos 2018)
yağmur olur da, iptal olursa diye endişelenirken, müthiş güneş gündüz 17:00'de başlayan gösteriyi hem biz seyirciler hem de oyuncular için zor duruma soktu. seyircilerden bayılan bir iki yaşlı hanım oldu mesela. stefanie reinsberger'in de gösteri sonrasında instagram hesabında paylaştığı fotoğrafta ayakları buz kabının içindeydi.
salzburg festivali'nde seyrettiğim beş gösteri arasında en çok seyircinin geleneksel/milli avusturya kıyafeti trachten ile geldiği gösteri buydu. hepimizin "sound of music" (neşeli günler) müzikal filminden hatırladığı, genellikle köy/dağ ortamında giyilen trachten'lar içindeki bir sürü insanı şehirde dolaşırken ve sonra da gösteri mekanında görmek, maalesef etnografik kıyafetlere değer vermeyen bir toplumdan/kültür ortamından gelen bizler için şaşırtıcıydı.
trachten japonların kimono'su gibi; önemli günlerde özenilerek giyilen, katınılan etkinliğin önemsendiğini hissettiren bir öğe. hatta, geleneksel trachten kumaşının kullanıldığı çağdaş tasarım kıyafetler de var ki, fiyat olarak geleneksel trachten'ların yanına yaklaşmak bile çok zorken, bunlar iyice el yakıyor. yani, avusturya'da trachten giymek sadece bir milli'lik gösterisi değil aynı zamanda bir prestij gösterisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder