taşoz’un kumsal yerleşimleri ne kadar sevimsiz, düzensiz yapılaşmış ve yeniyse; dağ köyleri de o kadar eski ve tarihi dokulu, sevimli ve insancıl.
kumsaldaki potos’tan taşıtla 10 dakikada, yukardaki dağ köyü theologos’a ulaşılıyor. theologos osmanlı döneminde adanın başkentiymiş. evlerin çoğunun çatısı taş kiremitlerle kaplı; yukardan bakınca görüntü çok etkileyici.
köyün omurgasını oluşturan ana eksen üzerinde bir-iki kilise, bir manastır, bir müze, dükkanlar ve iki taverna var.
theologos folklor müzesi, köyün ve dolayısıyla adanın önemli şahsiyetlerinden (önemli oluşu osmanlı'ya karşı bağımsızlık ayaklanmayı başlatması sebebiyle) belediye başkanı hatzigiorgi’nin evinden dönüştürülmüş.
neyse ki, bir zamanlar çok moda olan etnografik kıyafetler giydirilmiş mankenler yok. her oda tematik olarak dönemine göre dekore edilmiş, eşyalar ve objeler odanın temasına göre toplanmış.
bina, müze olmasından çok, daha önce karşılaşmadığım yarım kat merdiven çözümlü bir osmanlı evi olması dolayısıyla ilginçti benim için. kapalı bir giriş katından sonra bir kapı ile yarım kat inip dışardaki ahıra, bir kapı ile de yarım kat çıkıp yine dışardaki hayata (osmanlı evlerinde dışa açılan büyük balkonlara hayat deniyor) ulaşıyorsunuz; bu kota evin sahibinin yatak odası açılıyor. oradan da yarım kat çıkınca yine bir kapıdan içeri girip bu sefer evin başodası size karşılıyor. ahır kotundan çeyrek kat inince de girişin altı, basık tavanlı bir mutfak.
ayrıca evin çok güzel bir bahçesi de var; serin bir günde burada kahve içilebilir; servis var..
theologos’un ana caddesinde dolaşırken bir girintiye yerleşmiş, önündeki masa bal-reçel çeşitleri dolu bir kadınla karşılaştık; aramızda türkçe konuşmamızdan “siz türk müsünüz, hoşgeldiniz, ben de ermeniyim” diyerek kendini tanıttı; hatırımızı sordu, küçük kaşıklar verip bütün reçel çeşitlerinden tattırdı. pek hoş sohbet, hafif kaçık, tatlı bir hanımdı; bize diğer turistleri çekiştirdi. "geliyor, hepsinden tadıp hiç bir şey almadan gidiyorlar, bunların hepsi böyle" deyince, el mahkum biz alışveriş etmeden ayrılamadık; portakal ve mandalina reçellerinden birer büyük kavanoz aldık. özellikle mandalina çok lezzetli.
bu arada; adanın balının çok meşhur olduğunu söylemem lazım; zaten adaya adım atmaz ve adada nereye gitseniz karşınıza çıkan bal kavanozlarından bunu anlamak mümkün.
theologos köyü kuzu çevirmesiyle meşhur. ana cadde üzerinde iki taverna var; biri yemyeşil vadiye bakan bir terasa, diğeri ise yoldan yukarda, dut ağaçlarının altında püfür püfür esen, ama yola ve karşıdaki evlere bakan bir terasa sahip. biz, ilkinin sandalyeleri plastik olduğu ve gölgesi ağaç olmadığı için, ikincisini seçtik: taverna stelios. çok da doğru bir seçim yapmışız; çok lezzetli bir et yedik.
kuzu çevirmeyi gramla sipariş veriyorsunuz, yanında hazır-dondurulmuş değil, anneannem usulü gelişigüzel ve kalın kesilmiş patates kızartmasıyla geliyor; enfes!
yetmedi, patates kızartmasından bir porsiyon daha istedik.
genel olarak “ne özelliği var ki, kaba kaba doğranmış domates, salatalık, soğan; üzerine de beyaz peynir konmuş” diye küçümsenen, yakın bir arkadaşımınsa “tam or..pu salatası, beş dakikada hazırlanıyor” dediği yunan salatası da burada bir başka güzeldi..
lokantanın ev şarabı da çok hafif ve lezzetli; biz beyazı denedik; retsina’ya en fazla beyaz şarapla ihanet edebilirdik.
yemek üzerine yunan helvası istedik; bizdekinin daha az tatlı ve fıstıksız olanı; tad olarak yumuşacık, çok güzeldi..
yunan kahvesinin geldiği fincanlar ise başka bir güzel; cesaretim olsa birini aşırırdım..
eğer köyü çok sıcak bir günde veya saatte ziyaret etmemişseniz; köyün içinden vadiye inip karşı yakaya giden taş yolu takip ederek, dere kıyısından eski taş köprüye, orada da şapele ulaşılıyor.
biz bu yolu öğle sıcağı alnımızdayken yaptık; bayır inip bayır çıkmamıza rağmen doğa, taş yol, köprü, dere ve ağaçlardan oluşan doğa o kadar güzeldi ki, çok fazla zorlanmadık..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder