22 Ağustos 2010 Pazar

kadim dansçısının gözünden pina bausch

jo ann endicott, son sayfalara doğru bir yerde, 2007'de pina bausch ona asistanlık teklif edince, karar vermek için zorlanırken, kendi kendine soruyor:
"tasarladığı hareketlerde ve yapıtlarında rüzgarı, nefesi, kederi, ölümü, yaşamı, yazı, baharı, güzü ve kışı, ve tabii boşluğu, ve hatta "her şey"i ve "hiç bir şey"i hissedebildiğin başka bir koreograf tanıyor musun?"

...


çoğunluğu 2005-2006 yıllarında yazılmış, 2007 ve 2008'e dair epilog niyetine kısa bir ekleme yapılmış, 2009'un başlarında -pina bausch hayattayken- yayınlanmış jo ann endicott'un "warten auf pina" (pina'yı beklemek) adlı ikinci kitabından 2006 yılına denk gelen bir bölüm:

"70'li ve 80'li yıllarda dansçıyken pina bausch benim için çok önemliydi. bütün dans camiası için de. genç ve arayış içinde idim. otuz yıldan fazla zaman geçmiş üzerinden. şimdilerde sadece dünkü sirk atıyım. hayatım bir döner kavşağa gelmiş gibi. ya bir yoldan ya da diğerinden gideceğim. ona giden tek şeritli güzel yola ise ender olarak sapıyorum. kabul ediyorum, bu kadın, pina bausch, bir şekilde bana sahip oldu. uzun zaman onun tarafından sahip olunmak istedim. ama şimdi artık huzur arıyorum. ona ve tanztheater'a duyduğum bağımlılık yeter. meslek olarak dansçılık - istifa ediyorum.

pina ile benim aramda gerçekleşen her şeye rağmen, huzur bulamıyorum. bağ çok güçlü. kopamıyorum. bir dolu incinme, yine de bir şekilde kol kırılıp yen içinde kalıyor. benzersizliği ve yalnızlığı ile onu hala o kadar güzel buluyorum ki. kendime soruyorum: sırrı ne? güzelliğinin sırrı? dansının sırrı? gerçek nerede yatıyor? cevabı nerede bulacağım? ne zaman bitecek? ne zaman özgür olacağım? neden kopamıyorum?

onun yakınında olduğum zaman, beni nasıl etkilediğini anlatmaya çalışacağım. 1973'de -o 33 yaşındaydı- dance centre london'daki ilk karşılaşmamızda, insanın aklını başından alacak kadar güzeldi. makyajsız, berrak denizmavisi gözler, arkada toplanmış saçlar, kemikli uzun elleri, büyük ayaklar, tatlı bir ağız, yumuşak gülümsemesi, cezbedici bakışları! aurası kilometrelerce uzağa yayılıyordu. meryem ana misali. büyüleyici. anında etkisi altına girdim. aşık oldum. onu tanıdığımda 23 yaşındaydım, naif, çekingen, hayat dolu ve meraklıydım. pina'nın tam tersi: al yanaklı, dolgun, ortaboylu, öyle pek güzel değil, yüksek sesli, dolu dolu gülen, hızlı yemek yiyen, obur. bana dokunabilirdiniz. oradaydım. pina ise solgun, ince, oldukça uzun ve çok güzel. çoğunlukla sessizce konuşur, gülmekten ziyade gülümser, yavaş yemek yer. pina elle tutulamaz gibi durur, kendine özgü, kuvvetli ve soğukkanlıdır. kendi içine dönük, çalışkan, inatçı. şimdi yaşlandı. arada sırada sahnede dans ettiğinde, yaşını hiç göstermiyor. alçakgönüllü, hayır alçakgönüllü değil. her zaman sakin. biricik, sıradışı. lirik, şairane. kuvveti sakinliğinde gizli. onu hiç bağırırken görmedim. en yüksek çığlığın sessizlik olduğunu söyler.

akıllı mı? bence fazla akıllı. çok iyi bir bussinesswoman oldu. çok ünlü. sınırsızca yaratıcı. büyük bir mesuliyet taşıyor. tanztheater sınırları içinde mutlak kontrole sahip.

onun için endişeleniyorum. çoğunlukla çok solgun.

farklılaşan bir dış görünüşü var. kaliteli, basit, iyi ve rahat giyiniyor. pahalı.

karşısındakini etkisi altına almak için bir gülümsemesi yeter. hiç vakti yok, kafasında hep düşünceler. bazen mucizeler gerçekleştiriyor. yapıtları dahiyane, kendisi de. dansçıları ona tapıyorlar - ona aşıklar, yoksa orada duramazlar.

keskin bir gözlem yeteneği var. kesinlikle çok fazla sigara içiyor. tam bir gece kuşu. bedensel olarak kuvvetli, ender olarak hastalanır. sadece duymak ve anlamak istediği şeyler duyar ve anlar. çoğunlukla beni çileden çıkarır, özellikle "onun" video kasetleri söz konusuysa. ben yan odada kasetlerle "orpheus"u çalışırken, o durmadan, kontrol amaçlı girip çıkar. "jo, paris'e geldiğimde sekiz kasedim vardı, şimdi sadece altı tane sayıyorum. dün sana iki tane ödünç verdim di mi", "evet pina, zaten şu anda onlarla çalışıyorum. seninkilerdeki görüntülerde her şey daha iyi belli oluyor." benimkiler, benimkiler, benimkiler. her şey mükemmel olmalı. ona çok saygı duyuyorum ama artık onu sevmiyorum.

tam alman, kendisiyle dopdolu. çoğunlukla bilmece gibi konuşur. yapıtları da aynı pina'nın kendini ifade ediş şekli gibidir. hiç bir zaman "bu şudur" demez. havada uçuşan kelimeler ve cümleler kullanır, yazarkense ekonomik ve kompakt davranır ama tam düşündüğünü ifade eder. kelimlerini, cümlelerini, konuşma dilini duymaktan ziyade görürüm, hissederim. söyleyişindeki hareketi hissederim.

iyi kazanır ama mütevazi yaşar, yoksul olduğunu ileri sürer. açık kahve içer. onu hiç terlerken görmedim. isteksizce konuşur. her başarısını hak etmiştir. hiç bir zaman pes etmez, sabırlıdır. panik derecesinde uçak korkusu vardır. hayvan gibi çalışır. hastalık dışında hiç tatil yapmaz. onyıllardır zirvede. eksantriktir, gururludur, günü takip eder, özeldir, egemendir, ebediyen yalnızdır, tek başına kalmayı sevmez. herkes her an elinin altında olabilseydi çok memnun olurdu. mutlu mu? bilmiyorum. galiba onu hala seviyorum.

dansçılarının ona sarılmasını ve onu öpmesini sever. bürosunda neyin nerede olduğunu bilir; her bir eski gösteri broşürü, her bir kast listesi, videolar, mektuplar. her şeyi saklar, saklamadığı şeyler de zihnindedir. her şeye karar verenin kendisi olmasını ister; ona göre yapman gereken şeyi, yapman gerektiğini tahmin edemediğin için, yapmadığın takdirde sana bunu hissettirir. ender olarak över. ondan duyduğun iki güzel kelime yeter, mutlusundur. eğer senden memnunsa hissedersin zaten, kelimelere gerek kalmaz.

yapıtları hakkında konuştuğu zaman, kulağını dört açarsın. söyleyiş şekli, kelimeleri yanyana getiriş şekli benzersizdir. bazen çok nükteli olabilir. cazibeli. karizma onda fazlasıyla mevcut. elleri, uzun parmakları her defasında beni büyüler. konuşmayı sevmediğini söyler ama konuştuğu zaman keyifle dinlersin. tanztheater onun tek ve her şeyidir. kendinden hiç bir şeyi sakınmaz. işi onu yer bitirir. yapıtları hakkında konuştuğu zaman, önemli bir şey söyleyeceğini anlarsın.

onun da artık bir iki yaşlılık lekeleri var. geçen yıl altı ay diş doktorunda eziyet çekti, çünkü yıllar boyu diş doktoruna gitmek için zamanı yoktu. genel olarak doktorlara isteksizce gider, kendi kendine ilacını alır. akılsızca. hafif sallanır. pina IN'dir.

arada sırada kaliteli bir bardak kırmızı şarabı kendinden mahrum etmez. bir kaç yudumdan sonra yumuşar, gevşer, daha konuşkan olur, hatta komik. dudakları şarabın rengini alır. lokantada kendini rahat hisseder. bütün dünyadan gelmiş önemli konuklar onun yanında oturur. tam bir hayranlıkla. bazen beni ve dominique'i de davet eder.

onu kelimelerle tarif etmek imkansızdır. belki, dans yaratıcısı? dans kraliçesi salonda zarifçe dolaşır. ikon, efsane, idol, kahraman, meryem ana. o çok, çok nadidedir.

o pina bausch'tur.

ve i guess i still love her.
"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder