7 Mayıs 2011 Cumartesi

işsanat'ta son bir hafta: üç konser


geçen cumartesi işsanat'taki hesperion xxı konserinden hayal kırıklığı ile ayrılmıştım. bunun tek nedeni, konserin başlamasına 30 saniye kala anons edilen montserrat figueras'ın rahatsızlığından dolayı yerine, jordi savall ile figueras'ın oğulları ferran savall'ın çıkacak olması değildi.
evet, kendimi montserrat'nın sesinden ninnilere hazırlamıştım; erken ulaştığım salonda koltuğuma oturmuş, oldukça kapsamlı hazırlanmış konser broşüründeki makaleyi okumuş, şarkı listesini içime sindirmiştim. tabii ki ferran savall'den aynı programı seslendirmesini beklemedim; sanırım sadece sondaki "farklı dillerde üsküdar'a gideriken potporisi" aynı kaldı, gerisi bütünüyle ferran'ın caza ve popa göz kırpan repertuarıyla yer değiştirdi.
buna da itirazım olmazdı; ancak bence konserin esas sorunu, jordi savall'in gerek albümlerinde gerekse de konserlerinde her zaman tanımlı bir tema üzerine kurduğu strüktürünün, daha önemlisi şarkıları bir bütünün parçaları yapan omurganın bu konserde olmayışıydı.



bu akşam işsanat'ta yine hafif bir hayal kırıklığı yaşadım; bu sefer de, yine hayran olduğum bir sanatçı tarafından: ute lemper. maalesef işsanat'taki bir önceki konserine düzdüğüm methiyeleri bu sefer düzemeyeceğim.
ute lemper hemen konserin başında, kuliste iki yıl önceki konserin fotoğrafını görmemiş olsaymış o konserde giydiği elbisenin aynısını giyeceğini, iyi ki yanında yedek bir tanenin bulunduğunu söyledi. iki yıl önceki konserden bu akşama tekrar eden sadece elbise olsaydı keşke; edith piaf, eva peron, margaret thatcher, helmut kohl, angela merkel, condolezza rice, hilary clinton, michelle obama ve bayan erdoğan'dan geçen kırmızı otriş hikayesini sarah palin'siz, bayan erdoğan kısmı genişletilmiş olarak tekrar dinledik. evet, bu sefer de gülmekten kırıldık ama olmasa daha iyi olmaz mıydı!
doğrusu, konserin başlığını görünce pek bir heyecanlanmıştım: "last tango in berlin". hele bir de konserin şarklı listesini görünce heyecanım iyice artmıştı: brel'ler, weill'lar, marlene dietrich, edith piaf şarkıları falan hepsi bildikti de, esas beni yüreğimden yakalayan altı adet piazzolla bestesi vardı programda! konserin başlığındaki "tango" ibaresiyle katmerlenen bir beklenti büyümüştü içimde.
maalesef, o altı piazzolla bestesinden sadece üçünü seslendirdi ute bu akşam işsanat'ta! anlayacağınız; tango'su törpülenmiş, zaten tartışmasız bir şekilde güzel ve etkileyici yorumladığı şarkıları tekrar söylediği ve bizim de tekrar dinlediğimiz bir konserdi bu akşamki.
konserin en güzel tarafı ute'ye sadece iki enstrümanın eşlik etmesiydi; piyano'da vana gierig, bandeneon'da ise 72 yaşındaki arjantinli tito castro; ute keşke arada bir soluklansaydı da, ikisi sanatlarını döktürselerdi.



işsanat'ta perşembe günki "dianne reeves, strings attached" konserinde dianne reeves, eşlikçisi iki usta russell malone ve brezilyalı romero lubambo'ya bol bol izin verdi solo yapmaları için. bu arada kendisi de sesini dinlendirmiş oldu.
işsanat'ta haftanın en dinamik, en enerjik konseriydi dianne reeves'inki.
beş yıl önce ilk defa işsanat'ta bu ikiliyle sahneye çıktığını, perşembe akşamı bir halkanın kapandığını şarkı formatında seslendirdi dianne reeves. baştan sona bir çırpıda geçen, hiç bitmemesi dilenen, üç müzisyenin sakin sakin paslaştığı muhteşem bir konserdi; haftayı kurtardı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder