üç bir tarafı yüksek beyaz yüzeyler ile çevrili, yalıtılmış soyut bir mekan. arka yüzey yanlarla birleşmiyor; iki taraftaki aralıklardan birer adam çıkıp, hızlıca seyircilere doğru yürüyorlar, sahnenin ucuna bağdaş kurarak oturup bir hikaye anlatmaya başlıyorlar; aynı kelimeler ikisinin ağzından eşzamanlı çıkıyor… iki adam tek bir hikaye anlatıyorlar; aynı vurgularla, aynı mimiklerle, aynı jestlerle… sahnede onlar dışında iki de beyaz manken var; adamların replikaları. bir de, zaman zaman beyaz yüzeylere yansıyan gölgeleri; çoğalan, birbirlerinin içine giren, üst üste binen… zamanla, anlatılan hikayedeki karakterler anonimleşiyorlar; aynı mankenler gibi. bu anonimleşme anlatılanı daha güçlü kılıyor; daha evrensel, daha gündelik, daha öze dair… peki, bu adamlar ne anlatıyorlar, dertleri ne?
adamlardan biri fas asıllı belçikalı sidi larbi cherkaoui, diğeri bangladeş asıllı ingiliz akram khan. ikisi de melez; iki ayrı kültürün, iki ayrı dünyanın etkileşiminden oluşmuşlar; batı ile doğu’nun, islam ile hıristiyanlık’ın. ikisi de çağdaş dans dünyasının son yıllarda en sözü edilen sanatçılarından.
akram khan, 1988 yılında 14 yaşındayken peter brook’un “mahabharata”sında rol aldı, ravi shankar ile çalıştı ve 2002 yılında hint klasik dansı kathak ile çağdaş dansı harmanladığı “kaash” ile ilk önemli çıkışını yaptı. son çalışmaları arasında 2006 yılında ünlü fransız başbalerin slyvia guillem ile gerçekleştirdiği ve halen sahnelenen “sacred monsters”, 2007 yılında tayvanlı cloud gate dans topluluğu için hazırladığı “lost shadows” sayılabilir. akram khan halen 2008’in sonbaharı’nda londra’daki national theatre’da sahnelenecek olan ve juliette binoche’un dans edeceği bir dans-tiyatro gösterisinin hazırlıklarını sürdürmekte.
sidi larbi cherkaoui ise 15 yıl önce belçika televizyonunda michael jackson taklitleri yaparak başladığı dans kariyerine 1997 yılından itibaren alain platel’in topluluğu les ballets c. de la b.’de devam etti. “rien de rien” ile tanındı ve sonraki yıllarda yapımcıları arasında tanztheater wuppertal pina bausch’un da bulunduğu “tempus fugit”, “foi”, monte carlo balesi için “ın memoriam” ve sacha waltz dansçılarıyla ortak olarak “d’avant” adlı gösterileri hazırladı. sidi larbi cherkaoui 2007-2008 sezonunda belçikalı grup toneelhuis ile “myth”, hildegard von bingen’in hayatı ve müziklerinden esinlenerek sahneye koyduğu “origine” ve brüksel’in prestijli opera kurumu la monnaie munt’un siparişi olarak hazırladığı “apocrifu” adlı gösteriler ile turnede olacak.
iki koreografın geçmişlerindeki ortak noktalara değinmekte fayda var; ikisi de burs alarak kısa bir dönem anne teresa de keersmaaker’in okulu p.a.r.t.s.’da bulunmuşlar ve iki yılda bir dağıtılan nijinski ödüllerinde 2002’de akram khan, 2004’de sidi larbi cherkaoui “en iyi yeni koreograf” ödülünü almış.
ikilinin 2005 yılında ortaklaşa hazırladıkları ve 2 yıldır dünyanın belli başlı sahnelerinde sundukları, hatta gelen istek üzerine bazı şehirlerde ikinci kere oynadıkları gösterinin adı “zero degrees”.
“zero degrees”, sekiz yıl önce akram kahn’ın başından geçen bir hikayenin oluşturduğu omurga üzerinden ilerliyor; önce hikayeye konu olan olaylar anlatılıyor, ardından bu olaylardan yola çıkan duygular ve durumlar dans diliyle vücut buluyor.
hikaye edilen, günümüz duygu ve iletişim yoksunu dünyasında rahatlıkla herkesin başından geçebilecek bir olay. belki aşırı ilginç değil, hatta her gün iç savaşlarda ve intihar saldırılarında ölenlerin sayısının televizyonlardan maç skoru gibi verildiği bir dünyada çoğu insana sıradan bile gelebilir.
iki kuzen bangladeş’ten kalküta’ya gitmektedirler. önce, bangladeş-hindistan sınırındaki kontrolde yerli halk rahatlıkla diğer tarafa geçerken, iki kuzen ingiliz pasaportları yüzünden polise takılır ve uzun süre bekletilirler. yolcukluklarının trenle gerçekleşen devamında ise kompartımanın diğer ucunda oturan bir adam dikkatlerini çeker; adam uzakta olduğu için tam fark edemiyorlar ancak emin de olamıyorlardır; adam belli belirsiz hareket ediyor mudur yoksa etmiyor mudur? bir zaman sonra adamın öldüğü anlaşılır, eşi bağırarak yardım ister. kuzenlerden biri diğerini, ölüye dokunursa sorumlu tutulabileceği gerekçesiyle engeller. yardım edememenin verdiği vicdan azabıyla kalküta’ya varırlar; onları otel odalarında özledikleri hayat standartları beklemektedir: havalandırma, duş alma imkanı, mtv kanalı…
akram khan ile sidi larbi’nin, girift bir olay örgüsü barındırmayan bu basit hikayeden yola çıkarak sahnede kurdukları koreografi bütün övgü sıfatlarını hakediyor: nefeskesici, büyüleyici, etkileyici!
iki koreograf-dansçı 75 dakikalık bir sürede neredeyse insan coğrafyasının bütün duygularını anlatıyorlar; yapıt, insanlık ile bir hesaplaşma adeta! sahnede bir tek aşk yok insana dair, onun dışında neredeyse bütün duygular ve durumlar bir bir ifade buluyor. yapıt doğumla başlıyor… ardından iktidar, acı, çaresizlik, intikam, baskı, kimlik, aidiyet, şiddet, sevgisizlik, şefkat ihtiyacı, umursamazlık ve incitme kesintisiz bir akıcılıkla birbirine bağlanan sahnelerde birer birer göz önüne seriliyor… ve yapıt ölümle bitiyor.
akram khan ile sidi larbi bütün bu insanlık hallerini, özellikle “yaşıyor olma hali” ile “ölmüş olma hali” arasındaki ikilik kavramı üzerine oturtuyorlar; aradıkları referans noktası, akram khan’ın program broşüründe belirttiği gibi, sıfır derecesi; her şeyin başladığı… ve bittiği! “zero degrees” bir anlamda doğum ile ölüm arasındaki o sınır çizgisinde gerçekleşiyor; aynı, hikayede sözü edilen kahramanların yolculuk ettikleri, aşmaya çalıştıkları fiziki ve duygusal sınır çizgileri gibi… aynı, yaşıyor olma ile ölmüş olma halleri arasındaki belli belirsiz sınır gibi!
ikilik ve sınır kavramlarının etrafında gelişen insanlık durumları iki kişi arasındaki ilişkide somutlaşıyor; bazen karşıtlıktan, bazen etki-tepkiden, bazen de tamamlanmışlıktan besleniyor. diğeri tarafından kontrol edilen, yönlendirilen, hükmedilen biri. diğerinin hareketleri ile tamamlanan, diğeri ile olan ilişkisi sayesinde onunla bütünlenen biri. bazen de kişinin kendi içindeki, ona hükmeden, karşı çıkan, onu yönlendiren “diğeri” ile ortaya çıkan ikilik. ya da, kişinin içindeki ruhun hükmettiği bedeniyle ulaşılan tamlık, birlik. birbirinin aynısı, aynası iki ruhun yolculuğu bu.
akram khan ile sidi larbi’ye yolculuklarında üç sanatçı eşlik ediyor; besteci nitin sawhney, heykeltraş antony gormley ve ışık tasarımcısı mikki kunttu.
daha önce iki kere akram khan ile çalışmış olan hint asıllı ingiliz besteci nitin sawhney’in müziği hint ezgilerinden, ilahilerden, kalp atışlarından ve gittikçe hızlanan ritimlerden besleniyor. viyolonsel, keman, vurmalılar ve vokalden oluşan dört kişilik müzisyen grubu sahnenin arka duvarının gerisinde canlı olarak sunuyor müziği. zaman zaman, ön sahne loşlaştığında arka sahneye verilen ışık ile onlar da görünür oluyorlar beyaz yüzeyin arkasından.
sahnede hareket eden iki adama zaman geliyor, dansçıların replikaları olarak turner ödülü sahibi ingiliz heykeltraş antony gormley tarafından hazırlanmış cansız mankenler eşlik ediyor; onlar da hikayenin, anlatılanın bir parçası haline geliyor, neredeyse kendi başlarına hareket ediyorlar. bu sayede yaşıyor olmak ile ölmüş olmak arasındaki sınır çizgisi bir kez daha vurgulanmış oluyor.
zaman zaman da, sahnede durmadan yer değiştirerek dönen iki adam, mikki kunttu tarafından ustaca hazırlanmış ışık tasarımı sayesinde, etraflarını saran beyaz yüzeylere yansıyan sayısız gölgelerle birlikte bir kalabalığa dönüşüyorlar; bazen büyük küçük sayısız gölgelerle çoğalan, bazen de bütün gölgelerin birleştiği, üstüste bindiği bir anda, tek bir gölgeye indirgenen bir kalabalık bu! ışık tasarımı, iki adamın, kendileri sahnede birbirlerinden çok uzak mesafede dururlarken, gölgeleri sayesinde birbirlerine dokunmalarını da sağlıyor; günlük hayatta birbirine ulaşamayan bedenlerin, ruhları yoluyla iletişime geçme çabası sanki…
“zero degrees”, ilk defa 2005 yılında londra’da sadler’s wells tiyatrosu’nda sahnelendi, aynı yıl oliver (en iyi yeni dans), time out ve critic’s circle (en iyi çağdaş koreografi) ödüllerine aday gösterildi ve en son 2007 yılının ağustos ayında sidney’de dağıtılan helpmann ödülleri’nde “en iyi bale/dans yapıtı koreografisi” ve “en iyi erkek dansçı” (akram khan) dallarında ödül kazandı.
“zero degrees”in 2005 yılından beri süren dünya yolculuğu hız kesmeden devam etmekte; geçtiğimiz yaz gerçekleşen iskandinavya, arjantin, tayvan ve ispanya turnelerinin ardından ekim ayında berlin’in avant-garde sahnesi hebbel tiyatrosu’na iki yıl aradan sonra tekrar uğrayıp tıklım tıklım dolu salonda çoşkulu bir seyirci kitlesini üç gece üstüste büyüleyen ekip aralık ayında da roma ve brugges’de sahne aldı.
adamlardan biri fas asıllı belçikalı sidi larbi cherkaoui, diğeri bangladeş asıllı ingiliz akram khan. ikisi de melez; iki ayrı kültürün, iki ayrı dünyanın etkileşiminden oluşmuşlar; batı ile doğu’nun, islam ile hıristiyanlık’ın. ikisi de çağdaş dans dünyasının son yıllarda en sözü edilen sanatçılarından.
akram khan, 1988 yılında 14 yaşındayken peter brook’un “mahabharata”sında rol aldı, ravi shankar ile çalıştı ve 2002 yılında hint klasik dansı kathak ile çağdaş dansı harmanladığı “kaash” ile ilk önemli çıkışını yaptı. son çalışmaları arasında 2006 yılında ünlü fransız başbalerin slyvia guillem ile gerçekleştirdiği ve halen sahnelenen “sacred monsters”, 2007 yılında tayvanlı cloud gate dans topluluğu için hazırladığı “lost shadows” sayılabilir. akram khan halen 2008’in sonbaharı’nda londra’daki national theatre’da sahnelenecek olan ve juliette binoche’un dans edeceği bir dans-tiyatro gösterisinin hazırlıklarını sürdürmekte.
sidi larbi cherkaoui ise 15 yıl önce belçika televizyonunda michael jackson taklitleri yaparak başladığı dans kariyerine 1997 yılından itibaren alain platel’in topluluğu les ballets c. de la b.’de devam etti. “rien de rien” ile tanındı ve sonraki yıllarda yapımcıları arasında tanztheater wuppertal pina bausch’un da bulunduğu “tempus fugit”, “foi”, monte carlo balesi için “ın memoriam” ve sacha waltz dansçılarıyla ortak olarak “d’avant” adlı gösterileri hazırladı. sidi larbi cherkaoui 2007-2008 sezonunda belçikalı grup toneelhuis ile “myth”, hildegard von bingen’in hayatı ve müziklerinden esinlenerek sahneye koyduğu “origine” ve brüksel’in prestijli opera kurumu la monnaie munt’un siparişi olarak hazırladığı “apocrifu” adlı gösteriler ile turnede olacak.
iki koreografın geçmişlerindeki ortak noktalara değinmekte fayda var; ikisi de burs alarak kısa bir dönem anne teresa de keersmaaker’in okulu p.a.r.t.s.’da bulunmuşlar ve iki yılda bir dağıtılan nijinski ödüllerinde 2002’de akram khan, 2004’de sidi larbi cherkaoui “en iyi yeni koreograf” ödülünü almış.
ikilinin 2005 yılında ortaklaşa hazırladıkları ve 2 yıldır dünyanın belli başlı sahnelerinde sundukları, hatta gelen istek üzerine bazı şehirlerde ikinci kere oynadıkları gösterinin adı “zero degrees”.
“zero degrees”, sekiz yıl önce akram kahn’ın başından geçen bir hikayenin oluşturduğu omurga üzerinden ilerliyor; önce hikayeye konu olan olaylar anlatılıyor, ardından bu olaylardan yola çıkan duygular ve durumlar dans diliyle vücut buluyor.
hikaye edilen, günümüz duygu ve iletişim yoksunu dünyasında rahatlıkla herkesin başından geçebilecek bir olay. belki aşırı ilginç değil, hatta her gün iç savaşlarda ve intihar saldırılarında ölenlerin sayısının televizyonlardan maç skoru gibi verildiği bir dünyada çoğu insana sıradan bile gelebilir.
iki kuzen bangladeş’ten kalküta’ya gitmektedirler. önce, bangladeş-hindistan sınırındaki kontrolde yerli halk rahatlıkla diğer tarafa geçerken, iki kuzen ingiliz pasaportları yüzünden polise takılır ve uzun süre bekletilirler. yolcukluklarının trenle gerçekleşen devamında ise kompartımanın diğer ucunda oturan bir adam dikkatlerini çeker; adam uzakta olduğu için tam fark edemiyorlar ancak emin de olamıyorlardır; adam belli belirsiz hareket ediyor mudur yoksa etmiyor mudur? bir zaman sonra adamın öldüğü anlaşılır, eşi bağırarak yardım ister. kuzenlerden biri diğerini, ölüye dokunursa sorumlu tutulabileceği gerekçesiyle engeller. yardım edememenin verdiği vicdan azabıyla kalküta’ya varırlar; onları otel odalarında özledikleri hayat standartları beklemektedir: havalandırma, duş alma imkanı, mtv kanalı…
akram khan ile sidi larbi’nin, girift bir olay örgüsü barındırmayan bu basit hikayeden yola çıkarak sahnede kurdukları koreografi bütün övgü sıfatlarını hakediyor: nefeskesici, büyüleyici, etkileyici!
iki koreograf-dansçı 75 dakikalık bir sürede neredeyse insan coğrafyasının bütün duygularını anlatıyorlar; yapıt, insanlık ile bir hesaplaşma adeta! sahnede bir tek aşk yok insana dair, onun dışında neredeyse bütün duygular ve durumlar bir bir ifade buluyor. yapıt doğumla başlıyor… ardından iktidar, acı, çaresizlik, intikam, baskı, kimlik, aidiyet, şiddet, sevgisizlik, şefkat ihtiyacı, umursamazlık ve incitme kesintisiz bir akıcılıkla birbirine bağlanan sahnelerde birer birer göz önüne seriliyor… ve yapıt ölümle bitiyor.
akram khan ile sidi larbi bütün bu insanlık hallerini, özellikle “yaşıyor olma hali” ile “ölmüş olma hali” arasındaki ikilik kavramı üzerine oturtuyorlar; aradıkları referans noktası, akram khan’ın program broşüründe belirttiği gibi, sıfır derecesi; her şeyin başladığı… ve bittiği! “zero degrees” bir anlamda doğum ile ölüm arasındaki o sınır çizgisinde gerçekleşiyor; aynı, hikayede sözü edilen kahramanların yolculuk ettikleri, aşmaya çalıştıkları fiziki ve duygusal sınır çizgileri gibi… aynı, yaşıyor olma ile ölmüş olma halleri arasındaki belli belirsiz sınır gibi!
ikilik ve sınır kavramlarının etrafında gelişen insanlık durumları iki kişi arasındaki ilişkide somutlaşıyor; bazen karşıtlıktan, bazen etki-tepkiden, bazen de tamamlanmışlıktan besleniyor. diğeri tarafından kontrol edilen, yönlendirilen, hükmedilen biri. diğerinin hareketleri ile tamamlanan, diğeri ile olan ilişkisi sayesinde onunla bütünlenen biri. bazen de kişinin kendi içindeki, ona hükmeden, karşı çıkan, onu yönlendiren “diğeri” ile ortaya çıkan ikilik. ya da, kişinin içindeki ruhun hükmettiği bedeniyle ulaşılan tamlık, birlik. birbirinin aynısı, aynası iki ruhun yolculuğu bu.
akram khan ile sidi larbi’ye yolculuklarında üç sanatçı eşlik ediyor; besteci nitin sawhney, heykeltraş antony gormley ve ışık tasarımcısı mikki kunttu.
daha önce iki kere akram khan ile çalışmış olan hint asıllı ingiliz besteci nitin sawhney’in müziği hint ezgilerinden, ilahilerden, kalp atışlarından ve gittikçe hızlanan ritimlerden besleniyor. viyolonsel, keman, vurmalılar ve vokalden oluşan dört kişilik müzisyen grubu sahnenin arka duvarının gerisinde canlı olarak sunuyor müziği. zaman zaman, ön sahne loşlaştığında arka sahneye verilen ışık ile onlar da görünür oluyorlar beyaz yüzeyin arkasından.
sahnede hareket eden iki adama zaman geliyor, dansçıların replikaları olarak turner ödülü sahibi ingiliz heykeltraş antony gormley tarafından hazırlanmış cansız mankenler eşlik ediyor; onlar da hikayenin, anlatılanın bir parçası haline geliyor, neredeyse kendi başlarına hareket ediyorlar. bu sayede yaşıyor olmak ile ölmüş olmak arasındaki sınır çizgisi bir kez daha vurgulanmış oluyor.
zaman zaman da, sahnede durmadan yer değiştirerek dönen iki adam, mikki kunttu tarafından ustaca hazırlanmış ışık tasarımı sayesinde, etraflarını saran beyaz yüzeylere yansıyan sayısız gölgelerle birlikte bir kalabalığa dönüşüyorlar; bazen büyük küçük sayısız gölgelerle çoğalan, bazen de bütün gölgelerin birleştiği, üstüste bindiği bir anda, tek bir gölgeye indirgenen bir kalabalık bu! ışık tasarımı, iki adamın, kendileri sahnede birbirlerinden çok uzak mesafede dururlarken, gölgeleri sayesinde birbirlerine dokunmalarını da sağlıyor; günlük hayatta birbirine ulaşamayan bedenlerin, ruhları yoluyla iletişime geçme çabası sanki…
“zero degrees”, ilk defa 2005 yılında londra’da sadler’s wells tiyatrosu’nda sahnelendi, aynı yıl oliver (en iyi yeni dans), time out ve critic’s circle (en iyi çağdaş koreografi) ödüllerine aday gösterildi ve en son 2007 yılının ağustos ayında sidney’de dağıtılan helpmann ödülleri’nde “en iyi bale/dans yapıtı koreografisi” ve “en iyi erkek dansçı” (akram khan) dallarında ödül kazandı.
“zero degrees”in 2005 yılından beri süren dünya yolculuğu hız kesmeden devam etmekte; geçtiğimiz yaz gerçekleşen iskandinavya, arjantin, tayvan ve ispanya turnelerinin ardından ekim ayında berlin’in avant-garde sahnesi hebbel tiyatrosu’na iki yıl aradan sonra tekrar uğrayıp tıklım tıklım dolu salonda çoşkulu bir seyirci kitlesini üç gece üstüste büyüleyen ekip aralık ayında da roma ve brugges’de sahne aldı.
(bu metin aralık 2007 tarihinde yazılmış ve oyun dergisinin ocak-şubat 2008 tarihli 6. sayısında yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder