"notre dame'ın kamburu" için talimhane tiyatrosu'nun sahnesi ortaçağ atmosferine büründürülmüştü: çuval bezlerinden yapılma tünelden salona giriş, şarap ikramı, etrafta dolaşan maskeli vebalılar, siyah kostümlü siyah karga maskeli kukla oynatıcıları, ateş oyunları, ilahi kilise ışığı, santur melodileri... her şey düşünülmüş ve en ince ayrıntısına kadar gerçekleştirilmişti, ta ki canlı santur müziği bitip de banttan, koyaanisquatzi'den lhasa'ya oradan da eleni karaindrou'nun film bestelerine uzanan bir yelpazede müzikler çalmaya başlayana kadar! tamam, gerek koyaanisquatzi'nin dominant ve vurgulu müziği gerekse lhasa'nın boğuk sesi "notre dame'ın kamburu"nun atmosferine çok yabancı sayılmazlardı, ancak her bir detay bu kadar "gerçekçi" olarak düşünülmüş iken (şarap, ateş, duman, çuval bezi...), insan müziğin de canlı çalınmasını bekliyor, hele de başlangıcı yapan santur sahnenin tam merkezinde öylesine yalnız bırakılmış iken.
ender olarak sözlerle desteklenen, çoğunlukla müzik eşliğinde ilerleyen "notre dame'ın kamburu"nun aksine "alem buysa kral übü" müziğin minimal kullanıldığı ancak gevezeliğin hat safhada olduğu bir gösteriydi. zaten, alfred jarry'nin bir absürdlük abidesi olan "kral übü" adlı oyunundan uyarlanan bir gösteriye de bu yakışırdı. yüzleri özenli ve yaratıcı makyajla kaplanmış üç oyuncu bir yandan ustaca gölge oyunu icra ederken bir yandan da bol bol tekerleme dolu bir metinle -daha doğrusu, kendi internet sitelerinde belirttikleri üzere "tekerleyerek"- seyircilere hoşça vakit geçirttiler.
istanbul'da farklı-sıradışı bir şeyler seyretmek isteyenler bu iki topluluğu takibe alsınlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder