Fotoğraf: Aytek Alkaya
Performansın özü sizce nedir? Performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
Şeylerin bir özü olduğundan emin değilim. Performans deyince benim aklıma izlenmek geliyor. Performans olarak tasarlanmamış bir şey de izleyen kişinin poetik bir filtreyle bakmasıyla performatif nitelik kazanabilir. Çamaşır makinasının dönüşü mesela. Performe eden şey bir insansa bazen bu izleyici performe eden kişinin kendisidir dışarda biri olması bile gerekmez. İzlenmek Heisenberg’in belirsizlik ilkesinde olduğu gibi eylemi değiştirir. Bu anlamda performans kelimesi biraz ürkütücü benim için, izlendiğini bilmekten duyulan kaygıyla ilişkileniyor, performans kaygısıyla. Öte yandan izlenmek ilişkisellik içerdiği için dönüştürücü ve heyecanlı. İzlendiğin için kendini kısıtlamak ya da tam da izlendiğin için kendine ifade alanı bulmak arasında gidip gelen zor bir durum.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın en güçlü yanı onunla uğraşan kişinin kendisini dönüştürmesidir bence. Ancak o zaman başka birinde doğrudan (ürünün kendisi ile) ya da dolaylı olarak (sanatla uğraşan kişinin iyilik hali üzerinden) bir etki uyandırabilir gibi geliyor.
Sanatla uğraşan kişi en çok kendisini şaşırttığı zaman dönüşür sanırım. Kendini şaşırtmanın bir yolu sürece duyarlı olmaktır. Araştırma sürecinde tasarlanmamış olana, sürprizlere açık olmak, belirip form bulan ve yok olan olasılıkların, yapıların farkına varmak ve onlara reaksiyon vermek, sadece konuşan taraf değil dinleyen taraf olmak.
Sanatla uğraşan kişi derken sadece profesyonel sanatçılardan bahsetmediğimi vurgulamak isterim. Sanat herkeste bulunan bir kapasitedir. Eğitim, kültür, sosyo ekonomik sistem gibi bir dolu ağırlığın altında sistematik biçimde baskılanıyor ve unutturuluyor. Kültür sanat endüstrisinin sanatı da bu ağır sistemlere entegre etmeye meyil etmesi ve bu endüstri tarafından kabul görme çabaları bir yana, sanat pratiği samimi bir araştırma olarak yürütüldüğünde alternatif bir gerçeği yaratmak için bir fırsattır. Sanatla uğraşan kişiye sistemlerin bulaşamadığı kendi alternatif evrenlerini kurgulayabileceği bir alan açar. Bu alanın kendisi estetik bir protestodur.
İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını gelecekte nasıl dönüştürecek?
Geleceğin tek kanallı olduğunu düşünmüyorum, tek bir şekilde dönüştürmeyecek ve zaten varolan modlarını yok etmeyecek bence. Pandemiden önce de varolan, fiziksel mesafeyi problematikleştiren, malzeme olarak kullanan, dijital performanslar artabilir.
Bir performansçı olarak, pandeminin yarattığı zorlu koşullarla kişisel olarak nasıl başa çıkıyorsunuz? Yaratım sürecinde COVID-19'un getirdiği kısıtlamalara uymak zorunda kalmak yaratıcılığınızı nasıl etkiledi?
Fiziksel mekanlarda çalışamadığım için dijital yerleştirmeler ve performansları denemeye fırsatım oldu. AR ile deneyler yapıyorum bu ara. Uzağa bir yere bir yerleştirme göndermek, dijital mekanın uzaktaki bir fiziksel mekanla kesişimlerinin çeşitliliği çok heyecanlı geliyor.
Size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?
Çok fazla insan var ilk aklıma gelenleri yazayım. Olafur Eliasson, John Cage, Lewis Caroll, Albert Einstein, Öklid, Bernhard Riemann, Rene Descartes, Kurt Schwitters, Refik Anadol, Thom Yorke, Cornelia Parker, İrem Mollaahmetoğlu, Ferhan Yürekli, Alain Resnais, Pina Bausch, Lebbeus Woods, Peter Cook, Douglas Neil Adams, Gilles Deleuze, Paul Klee, Moholy Nagy, Alain Robbe Grillet, Edwin Abbott, David Byrne, Paolo J. Knill…
Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder