"...
Schwabenheim geçişinde tekneden indim. Neckar boyunca Schwabenheim Kapısı'na yürüdüm ve Zum Anker lokantasının bahçesine girdim. Ladenburg, Neckarhausen ve Heidelberg'den pek çok aile bisikletle veya yürüyerek gelmişti. Kahve ve pasta saati geçmişti, babalar biraya başlamışlardı; çocuklar hâlâ bir şeyler istedikleri, ama ne istediklerini bilmedikleri için mızmızlanıyorlardı. Bina duvarlarındaki bir nişte açık mavi giysili ve lacivert örtülü bir Meryem heykeli vardı. İki masa ötede orta yaşlarda bir kadın oturmuş gazetesini okuyor ve şarap içiyordu, keyfi yerindeydi. Hoşuma gitti. Tek başına bir restorana gitmek, gazete ve şarapla hoşça vakit geçirmek - eşitlik bir yana, bu erkeklerin yapacağı şey, kadınların değil. Bu kadın yapıyordu. Bazen ileriye bakıyor, bazen bakışlarımız karşılaşıyordu.
Lokantacının benim için çağırdığı taksi geldiğinde hesabımı ödedikten sonra gidip masasına oturdum ve ne kadar hoşuma gittiğini söyledim ve o daha şaşkınlık içinde gülerek teşekkür etmeye fırsat bulamadan kalkıp gittim. Sanırım birazcık kekelemiştim.
Heidelberg'e dönerken yolda önce kendimle gurur duydum. Aslında çekingenimdir. Sonra kendime kızmaya başladım. Niçin hemen kaçmıştım sanki? Niçin daha oturmamıştım? Bakışlarında bir davet, gülümseyişinde bir vaat yok muydu?
Neredeyse şoföre geri dönmesini söyleyecektim. Ama yapmadım. İnsan her şeyi bir anda istememeli. Ya vaat? Belki de bana karşı vaadini tutması gerekmediğini anladığı için gülümseyişi vaatkârdı."
- Bernhard Schlink
(Çeviri: İlknur İgan)
Can Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder