20 Aralık 2019 Cuma

şeytan tüylü bir yapıt: euripides laskaridis'ten "elenit"




2019 yılı bitmeden gösteri sanatları alanında yeni bir isim tanıdım: euripides laskaridis.
bildiğim sevdiğim sanatçıların seyretmediğim eski-yeni işlerini takip etmekten ne kadar keyif alıyorsam, hiç tanımadığım sanatçıları keşfetmeyi de o kadar çok seviyorum. ama tabii, bu umut ve beklentiyle gittiğim işlerin çok azı beni etkiliyor. bu yıl gittiğim festivallerde bir sürü, daha önce işini seyretmemiş olduğum sanatçının işini seyrettim, ama gönlüme hitap eden, takibe alma isteği uyandıran yeni bir isime rastlamamıştım, taa ki son atina seyahatime kadar.

kasım sonu-aralık başında dimitris papaioannou'nun "the great tamer" (büyük terbiyeci) adlı efsane işinin son gösterimlerini seyretmek için atina'ya gittiğimde, bir akşamım boştu ve papaioannou’nun eski performansçısı laskaridis'in yeni yapıtı "elenit"in dünya prömiyeri vardı. papaioannou'yla yaptığım söyleşide "the great tamer"ın son gösterimlerini "cenaze" olarak tanımlamasından güç alarak; bu seyahatimde bir yapıtın ölümüne diğerininkinin doğumuna tanık olduğumu söyleyebilirim. ikisini arka arkaya seyredince; “the great tamer”ın son nefesini verdiği gösterimde, yapıtın son sahnesinde performansçının yukarı doğru üfleyerek havada tutmaya çalıştığı sarı renkli ince metal kağıt ile; ilk nefesini almaya başlayan “elenit”in ilk sahnesinde karanlığı şimşek misali çakan ışıklarla ve sessizliği sert ve ani gürültülerle bölen beyaz renkli ince oluklu metal kağıt arasındaki paralelliği fark etmemek imkansızdı. "the great tamer" 18 yaşından beri üreten 55 yaşında bir ustanın damıtılmış olgunluk dönemi yapıtıyken, "elenit" genç bir sanatçının acemilik dönemine ait, çapakları olduğu halde tuhaf bir çekiciliğe sahip, dinamik ve deli dolu bir işi.

"elenit"te; kısıtlı imkanlar sahip yapılı çevrenin vazgeçilmez çatı örtüsü ve bazen de duvar malzemesi dalgalı/oluklu levha ondülinin kah parıltılı metalden küçük ve ince bir kağıt inceliğinde havada uçuştuğu, kah aynı metalden bu sefer büyük parçalarla mekan kurduğu, kah şeffaf sarı plastik malzeme haliyle yivli antik yunan kolonlarına dönüştüğü ve altı çöp dolu devasa rüzgar pervanesi ile samotrake nike’sinin imlediği bir yunan peyzajında las meninas'ın prensesi ile jurassic park'ın tyrannosaurus rex'i, kafka’nın memurları ile oz büyücüsü’nün dorothy’si, club culture ile burlesk, kafkaesk ile grotesk buluşuyor.
velazquez'in "las meninas" tablosundaki prenses, boticelli'nin venüs'ü, marie antoinette ve madonna kırması aristokrat kılıklı bir protagonisti bizzat laskaridis canlandırıyor. protez burnuyla, normal bir insandan daha uzun boyuyla ve hacimli bedeniyle oransız ve çirkin, adeta hilkat garibesi, grotesk bir yaratık bu. ama mimikleri, ifadeleri, bakışları, duruşu ve hareketleriyle müthiş komik ve sevimli bir figür bu. cibriş (anlamsız kelimelerden oluşan bir dil) konuşuyor, araya sıkışan ingilizce ve yunanca laflar anlaşılıyor.
ilk sahnede; zifiri karanlıkta çakan şimşeklerle anlık aydınlanan küçük metal ondülin'le uzayda bir gezegene, muhtemelen dünya'ya ışınlanmamızdan sonra, karşımıza ilk bu yaratık çıkıyor. sonra sahneye; bir örnek kafa maskeleri, kimliksiz, itaatkar ve karanlık halleriyle kafka'nın memurlarını andıran bir aile çıkıyor, bir dinazor çıkıyor, ilk yaratık ile dinazor ses yarışması yapıyorlar, bir anda sahne kesilip club müziği çalmaya başlıyor, arianne mnouchkine'nin kôken'lerine benzer, sahne değişimlerini veya ilüzyonlarını gerçekleştiren koyu renk kıyafetli performansçılar var sahnede ama bunlar uzun fare kuyruklular, arkada üst kotta canlı müzik yapan bir dj bir anda pat diye müziği kesip kaykayına atlayıp sahnedeki olaya dahil oluyor, oz büyücüsü’nün dorothy’si ile walt disney'in pamuk prenses'ini andıran bir kız her seferinde büyük plastik balya gördüğünde bir anda bedeninin üst kısmıyla balyanın üzerine düşerek bayılıyor, bir ara arkada kafkaesk aile ele ele tutuşup pagan veya halk dansına benzer bir koreografiyle çemberde dans ediyorlar, çoğu tasvirlerde meryem ana'nın başının etrafındaki yıldızlardan hare halka bu sefer ampüllerden iki farklı boyutta halkalarla protagonisti çevreliyor. sahnede gerçekleşenler böyle arka arkaya sıralandığında anlamsız, çıfıt çarşısı gibi ve kaotik bir toplam ortaya çıkıyor gibi duruyor, ama ilginç bir şekilde öyle değil; seyrederken kaybolmadım, sıkılmadım, ve yoğun efekt, ışık ve müzik kullanımına rağmen, nedense hiç biri fazla gelmedi. laskaridis tuhaf bir beceriyle, kazanına attığı bu her türlü malzemeden, bir simyacı gibi altın üretmeyi başarmış.

laskaridis tiyatro okumuş (atina'da oyunculuk, new york'ta yönetmenlik), papaioannou'nun eski işlerinden bazılarında performansçı olmuş ("2" ve "nowhere"de), robert wilson ile çalışmış, pina bausch vakfı tarafından 2016'da ilk defa verilmeye başlanan bursu alan üç kişiden biri, bu vesileyle yeni zelanda'nın gösteri sanatları dünyasına hediye ettiği usta lemi ponifasio ile üç ay geçirmiş, ve tam on yıl önce kendi topluluğunu kurarak kendi yapıtlarını sahnelemeye başlamış.
laskaridis'in, 28 kasım 2019 akşamı onassis stegi'de dünya prömiyeri gerçekleşen "elenit" adlı yapıtı bir üçlemenin son parçası. önceki parçalar; solo "relic" (2015) ve duo "titans"ı (2017) seyretmediğim için üçlemenin bütününe dair bir fikrim yok, ama laskaridis "elenit"i le birlikte üçlemeyi bitirdiği için 2020'den itibaren üç yapıtı birden turneye çıkaracakmış. umarım bir yerde yakalayabilirim, çünkü "elenit"ten pek keyif aldım.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder