15 Aralık 2018 Cumartesi

basit bir fikirden yola çıkan dahiyane bir ilk film: “suçlu”


yönetmenlerin ilk filmlerini genellikle çok severim. çünkü yönetmenlerin ilk filmlerindeki pırıltı, heyecan ve farklı şeyler deneme cesareti sonraki filmlerinde genellikle törpülenir. nasıl ki bir kaç ay önce aneesh chaganty’nin ilk filmi “searching” (kayıp aranıyor)’u çok beğenmiştim, gustav möller’in “den skylidge” (suçlu)’suna da hayran kaldım.

bu iki filmi “konsept film” olarak tanımlayabilirim. “konsept film” diye bir tabiri sanırım ben uydurdum. ne kast ediyorum: filmin, bütün özelliklerine hükmeden (ya da şöyle de diyebilirim bütün özelliklerini belirleyen) biçimsel bir anafikir üzerine kurulmuş olması. örneğin; “kayp aranıyor” hikayesini sadece bilgisayar ekranındaki görüntüler yoluyla anlatıyordu. “suçlu” ise; çok karakterli ve çok mekanlı hikayesini tek bir mekanda ve tek bir oyuncu yoluyla anlatıyor ve bunu yaparken bütünüyle seslerden faydalanıyor.

hikaye: polis acil ofisine gelen telefonları cevaplayan polislerden biri, yetkisinin dışına çıkarak, kriminal bir olayı çözmeye çalışır.
mekan: polis acil ofisinde iki oda.
kişi: polis.
bunlar, gözlerimizin gördükleri. yani materyel olanlar.
kulaklarımızın duydukları, yani immateryel olanlar ise: bir çok mekan, bir çok karakter.

seyirci olarak bizler, polisin kulaklıklarından duyduğunu duyuyoruz ve onun gibi, duyduklarımızı zihnimizde canlandırıyoruz. bunu bize yaptıran filmin olağanüstü ses bandı. belli ki üzerinde detaylı bir şekilde çalışılmış; hangi mekandaki olayı/durumu duyuyorsak (ya da: dinliyorsak mı demeli), o mekanın bütün özelliklerini algılıyoruz, atmosferini hissediyoruz, adeta “görüyoruz”.

spoiler olmasın diye filmin hikayesinin nasıl geliştiğinden daha fazla bahsetmeyeceğim, ama şu kadarını belirtiyim: hikaye, filmin sonunda geriye doğru düşünüldüğünde bile, müthiş tutarlı ve mantıklı bir kurguya sahip, hemen hemen hiç boşluğu yok. ayrıca, tipik bir kriminal hikaye gibi; müthiş bir gerilim barındırıyor, sert virajlar alıyor ve sürprizler içeriyor.

filmin -gördüğimüz- tek oyuncusu jakop cedergren bu aşırı zor rolde bence harikalar yaratıyor; filmin büyük bölümü onun yüzüne yapılmış yakın plan çekimlerden oluşuyor, geri kalanı ise bedeninin üst kısmından, masada oturduğu için. piyasada bu kadar doğal oynayan, oynamadan oynayan oyuncuya çok ender rastlanıyor.

gustav möller’in “suçlu”sunu tavsiye ederim. hala sinemalarda gösteriliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder