2 Mart 2012 Cuma
şiddet üçlemesi 1 - ayna / tiyatro +
ufuk tan altunkaya oyun alanı – seyir alanı, oyuncu – seyirci ilişkilerini kurcalamaya devam ediyor. bu bağlamda tiyatro artı’nın yeni oyunlarından “şiddet üçlemesi 1 – ayna” altunkaya’nın tek seyircili rejisi “üç kişi”nin devamı niteliğinde. içerik olarak da iki oyun kuzenler. seyirci “üç kişi”de bir cinayetin katil zanlısı, tanığı ve maktulüyle arka arkaya ve teketek karşı karşıya geliyordu. son sözü alan maktul, diğer dünyadan gelip seyirciye öldürülüş hikayesini kendi bakış açısıyla anlatıyordu. “şiddet üçlemesi 1- ayna”da ise bu sefer hunharca öldürülmüş kadınlar ölüler diyarından dünyamıza geri gelip seyirciye neden, nasıl ve kim(ler) tarafından öldürüldüklerinin hikayesini anlatıyorlar.
tam sayamadım, ama sanırım hikayesi olan 12 kız çocuk/gençkız/kadın var. seyirci sayısı da 12 ile sınırlı tutulmuş çünkü oyun alanında siyah kumaşla yerden tavana kadar sınırlandırılmış 12 silindir kabin var. her seyirci bir kabine girip oturuyor, 12 oyuncu sırayla kabinleri dolaşıp hikayelerini anlatıyorlar. bu noktada, maalesef şöyle bir saptama yapmam gerekecek: oyuncular “oynamak”tan çok, “anlatıyorlar”; onlar birer anlatıcı. bizler de “seyretmekten” çok, “dinliyoruz”; dinleyiciyiz. başka bir deyişle; bu oyunda oyuncular ve seyirciler yerine anlatıcılar ve dinleyiciler var. bu durum hedeflenen bir şey mi, emin değilim; çünkü oyunculardan bazıları “oynamaya” çalışıyorlar, ancak çok azı bu işi hakkıyla başarıyor. burada da esas sorun sanırım metinden kaynaklanıyor. her bir oyuncunun maksimum 3-4 dakikası var; dolayısıyla canlandırdıkları kahramanların başlarından geçenleri ancak genel hatlarıyla, kaba çizgilerle aktarabiliyorlar, derinlemesine bir hikaye yok hiçbirinde. hikayeler, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde hemen büyük başlığın altındaki kısa açıklama kadar yüzeysel kalıyor. başka bir benzetmeyle; seyircinin beklentisini tatmin etmek ve dikkatini kaybetmemesini sağlamak için bir filmde gittikçe artan sayıda ve sıklıkta şiddet, bomba, öldürme sahnesi kullanmak gibi.
halbuki 12 tane yüzeysel anlatılan hikaye yerine, olayın kahramanlarının psikolojisine de eğilen, daha etraflıca, derin ve detaylı anlatılacak 6 hikaye daha etkili olabilirdi. böylece, hikaye bombardımanına tutulan seyircinin anlatılanı/şiddeti kanıksaması engellenirdi.
temeldeki eleştirim bir yana; sahnelemenin en canalıcı ve etkileyici özelliği, kabininizde tek başınıza oturmuş karşınızdakinin size anlattığı kişisel hikayeyi dinlerken, bir yandan da mekanın genelinde diğer anlatıcıların seslerini işitiyor olmanız. bu çokluk hissi; anlatılan hikayelerin toplumumuzda münferit olaylar olmadığının, aksine, bu olayların sıkça karşımıza çıkma yaygınlığının altını “tiyatral anlamda” çizmesi bakımından çok başarılıydı ve tüyler ürperticiydi.
oyun bittiğinde seyircilerin çıktığı kabinlere bu sefer oyuncuların girmesi ise bir kısırdöngüyü işaret etmesi anlamında oldukça karamsardı. altunkaya, seyircileri 42 dakika boyunca şiddet dolu 12 hikayeye maruz bırakarak yaratmayı hedeflediği etkinin çok daha fazlasını bence sondaki bu çok basit reji kararıyla sağlamış oldu; kursağımda bir yumruk, elmadağ’a çıkan yokuş çok zor geldi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder