19 Mart 2012 Pazartesi

cam yapraklar / yanetki


erkek kardeşleri konu alan oyunlarla sezona devam eden yanetki martin mcdonagh'ın "vahşi batı"sından sonra philip ridley’in “cam yapraklar”ını sahneliyor.
yanetki, 0.2 ile dirsek temasını sürdürerek "cam yaprakları"ın rejisini sami berat marçalı'ya emanet etmiş.

ridley “cam yapraklar”da yine masallar ile gerçekler, gerçek zannedilenler ile kabuslar arasında yolunu kaybetmiş, büyüdükleri halde çocukluk zamanlarının her daim peşlerinden kovaladığı protagonistleri getiriyor karşımıza.

...

ışık aydınlatır, karanlığı önler. karanlık, kabusların ve hayaletlerin hüküm sürdüğü bölgedir. karanlık aynı zamanda bir kaçış alanıdır; orada görünmez olunduğu gibi görmez de olunur.
herkes kendi bakış açısıyla yorumlar geçmişi; bazılarımız karanlıkta bırakır hatırlamak istemediği yaşanmışlıklarını, başkalarımız ise inadına üzerine gider, ışık tutar, çözmeye, hesaplaşamaya çalışır onlarla. herkesin kendine has bir ışığı vardır; geçmişine ve gerçeklerine dair etrafındakilere ve kendisine göstermek istediği kadarını aydınlatır.
geçmişe ışık tutmanın, yaşananları aydınlatmanın dereceleri vardır; aynı, ışığın kuvvetinin değişebilirliği gibi. mum ışığının ulaştığı uzaklık ile, tepeden beyaz soğuk ve çıplak ışığın ortaya çıkardıkları, görünür kıldıkları farklıdır. ışık çeşit çeşittir; az, çok, yumuşak, sert, gözü alan, gözü okşayan, göze giren... çevre, gerçekler ve geçmiş farklı ışık kalitelerinde farklı aydınlanır, farklı görünür, farklı görülür.

“cam yapraklar”da ışık masası neredeyse hiç kullanılmıyor. ışıkları hep oyuncular yakıyor ve söndürüyorlar; dolayısıyla sahne geçişlerini, kesintileri, parçaları onlar belirliyor; canlandırdıkları protagonistlerin zedelenmiş belleklerinin ne kadarını göstermek istediklerine, anıların onlar tarafından nasıl ve ne kadar hatırlamak istendiğine bağlı olarak.
oyun alanında kritik noktalara yerleştirilmiş çeşitli ışık kaynakları var: farklı boyutlarda sıcak renkli yumuşak ışıklı yerden aydınlatmalar... mumlar... ve tepedeki tek bir beyaz sert ışık kaynağı. oyuncular tarafından yönetilen bütün bu ışık kaynakları arasız 110 dakikalık oyunun her bir sahnesinin atmosferini (sadece mekansal olarak değil, protagonistlerin psikolojik ve ruhsal atmosferini de) belirliyor, oluşturuyor, kuruyor.

oyunun özgün halinde ışıklara dair bu mizansenlerin olup olmadığını bilmiyorum; olduğunu sanmıyorum. yönetmen sami berat marçalı'nın mizanseni bu şekilde kurduğunu zannediyorum. ve doğrusu çok da iyi ettiğini düşünüyorum.

...

marçalı’yı oyuncu rejisi anlamında da kutlamak lazım; şimdiye kadar seyrettiğim bütün oyunlarında, yönettiği her oyuncudan, canlandırdığı protagonistin doğalını ortaya çıkarmasını sağlama konusunda çok başarılı. "cam yapraklar"da da faik ergin abi steven'ı içerden oynarken, ulaş tuna astepe kardeş barry'i daha dışavurumcu canlandırıyor.
abi steven’da faik ergin baştan sona sahnede. oyun bir anlamda onun içsel yolculuğu; geçmişe dair hatırladıkları, şimdiki zamanda hesaplaşmaları. faik ergin doğal, iyi bir oyun çıkarıyor.
küçük kardeş barry’de ulaş tuna astepe’yse ergin’den sahne çalıyor; canlandırdığı rolün bütün olanaklarını sonuna kadar kullanıyor ama dozunda bırakıyor, abartmıyor; aşırı büyük oynamıyor.

kadın protagonistler (anne’de şerif sezer, debie’de melike güner ve adı oyunda durmadan geçen ama hiç görmediğimiz debie’nin kızkardeşi chloe) ise ikincil rollerde üstlerine düşeni yapıyorlar; ancak maalesef, oyuna artı bir değer kat-a-madan.

...

philip ridley “cam yapraklar” ile aile kurumuna dair, dört kişi arasında gelişen, gerçeklerin masallarla beslendiği, düğümün sona saklandığı ama tek bir “gerçek” ile de kısıtlanmayan, yoruma açık olay kurgusuyla başarılı bir oyun yazmış.
sami berat marçalı ise ridley’in oyununun özünü mükemmel bir şekilde -ve oldukça da basit bir fikirle- tiyatral olarak ortaya çıkaran reji çalışması ile, kanımca ridley’den daha başarılı bir iş ortaya koyuyor. tebrikler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder