sam mendes, shakespeare’in beş perdelik “kral ııı. richard’ın trajedisi” adlı oyununu, ıv. perdenin 2. sahnesinden ikiye böler; gloucester dükünün kral ııı. richard olduğu noktadır burası. yani; sam mendes’in “ııı.richard”ı gloucester dükünün kral olmasının öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye bölünmüştür.
içerikteki bu kökten değişimin -bir anlamda kırılmanın- altı, sahne tasarımı (tom piper) ve ışık tasarıml (paul pyant) ile de çizilir, belirginleştirilir. gloucester dükü kral olmadan önce; entrika da yapsa, adam da öldürtse, yine de bir dereceye kadar düzen hüküm sürmektedir. gloucester kral olduktan sonraysa, etrafında estirdiği vahşetin haddi hesabı yoktur; kraliçesi olsun diye ne diller dökerek evlendiği lady anne’i, kendisine rakip olmasınlar diye iki çocuk yaştaki akrabasını, başından beri entrikalarına alet ettiği yeğeni buckingham dükü’nü arka arkaya gözünü kırpmadan öldür(t)ür. düzen anarşiye, sağduyu tekinsizliğe teslim olmuştur.
öncesinde; sahne üç tarafı aynı yüzeylerle kaplı, kapalı bir mekandır; tanımlıdır, sınırları bellidir. öncesinde; ışık, zeminde dikdörtgen alanlar belirler, o tek büyük mekan içinde küçük mekanlar kurar. ışıkla sınırları belirginleştirilmiş bu mekanlar da tanımlıdırlar. ışık aynı zamanda oyun kişilerini de aydınlatır.
church of the minorites II, lyonel feininger, 1926
gaberndorf, lyonel feininger, 1924
sonrasında; sahnenin arka yüzeyi kalkar, sahne iki yanda perspektife boyun eğen yüzeylerle sonsuzlaştırılır; ucu bucağı, sonu gözükmez olur; tanımını kaybeder; görünmeyen bir boşluğa doğru uzanır. ışıklar ise; artık zeminde tanımlı alanlar oluşturacak şekilde düşmemeye başlar; yanlardaki duvarların üzerinde kesik, kırık, çarpık alanlar oluştururlar, zeminde tanımsız üçgenlere dönüşürler. ışık artık oyun kişilerini de aydınlatmamakta; onlardan bağımsız, gerilimli ve tekinsiz bir atmosfer oluşturmaktadır. lyonel feininger’in tablolarını andıran, ekspresyonist bir atmosferdir bu.
oyunun ilk dakikalarında arka duvara yansıtılan siyah beyaz “haber görüntüleri”nin ve kostümlerin, çok açık bir şekilde belirtilmeden tarihledikleri dönem de zaten ekspresyonistlerin dönemidir; iki dünya savaşı arası. kötülüğün kol gezdiği, diktatörlerin avrupa’yı avuçlarının içine almaya başladıkları acılı dönem.
oyunun hemen başında, haber görüntülerinin projeksiyonunun ardından, sağ yüzeyde açılan bir kapıdan sahneye sızan ışıkla sol taraftaki yüzeyde devleşen gloucester dükünün gölgesi de zaten, wiene'nin 1920 yapımı “dr. caligari’nin muayenehanesi”nden veya murnau’nun 1922 yapımı “nosferatu”sundan fırlamış gibidir.
oyun boyunca neredeyse hiçbir rengin kullanılmaması, hatta bazı sahnelerdeki kostümlerde çok bariz olarak sadece beyaz, gri ve siyahın tercih edilmesi (örneğin londra kalesinde geçen 4. perde 1. sahnede üç kadının da siyah giydirilmesi); oyuna 20. yüzyıl başı siyah-beyaz-sessiz film atmosferi katar.
birinci perde 3. sahnede kraliçe elizabeth şarap rengi ve 5. perdede richmond kırmızı bir kostüm giyerler, onun dışında kıyafetler beyaz, siyah, gri, füme ve koyu kahverengidir.
ışık ise, sadece kraliçe margaret’in sahnelerini maviye boyar. içerik olarak bu kadar kanla yıkanmış bir oyunda vahşetin rengi kırmızının ve kötülüğün rengi yeşilin hiçbir sahnede kullanılmaması şaşırtıcı olduğu kadar, kolaya kaçılmadığında ne kadar etkili bir atmosfer yaratılabileceğinin isabetli bir kanıtıdır; bizim bazı tiyatrocularımız içinse, umarım “eğitici ve öğretici” olmuştur.
mendes’in “ııı. richard”ında ışığın kullanımı özellikle etkileyici ve nefeskesicidir. birinci perde 4. sahnede clarence’ı öldürmeye gelen katillerin kararsızlığının, iyilik ile kötülük arasında gidiş-gelişlerinin, vicdan muhasebelerinin bu kişilerin gölgelerinin arka duvara çifter olarak düşürülerek anlatılması, en az başlangıç sahnesinde gloucester dükünün tüyler ürpertici devasa gölgesi kadar, oyun kişilerinin iç dünyalarını yansıtması bağlamında betimleyiciydi. katillerin içlerindeki iyiyi yenip, clarence’ı kesin olarak öldürmeye karar verdiklerinde gölgelerinin teke inişi de anlamlıydı.
sam mendes’in “ııı. richard”ının bir diğer etkileyici öğesi sahne tasarımının başat öğesi kapılardır. zira sahne tasarımı bütünüyle kapılarla kaplı yüksek duvarlardan oluşturulmuştur.
kapalı kapılar, arkalarında dönen dolapları, entrikaları, kötülükleri ifade ederler. hem de -her insanın (oyun kişisinin) sahip olduğu kendi mekanını (iktidarı) tanımlayan en bariz öğelerden biri olarak- oyun kişileri teker teker öldürüldükçe üzerlerine çizilen çarpılarla işlev kazanırlar. ve oyunun sonunda entrikaların, kötülüğün simgesi richard öldürüldüğünde bütün kapıların açılması hem mizansen olarak etkileyici hem de anlamlıdır.
ikinci perdede, richmond’a karşı gireceği savaş öncesinde richard’ın düşünde oyun boyunca öldür(t)düğü kişilerin hayaletlerini gördüğü sahnenin, kısa kenarlarından birinin ucunda richmond’un diğerinde richard’ın oturduğu upuzun bir şölen masasında geçmesi; masanın seyirciye görünmeyen tarafında gizlenmiş ışıklarla aydınlatılan hayaletlerin şölen (ölüm) masasında richard’a kadeh kaldırmaları; hemen ardından gelen savaş sahnesinde ölüm davullarını, yine bu hayaletlerin çalması gibi fikirler ise yönetmen sam mendes’in başarılı ve nefes kesici rejisinden sadece bir-iki küçük örnek.
ancak, 180 dakikalık oyunun sahnelemesindeki birbirinden etkileyici, pırıltı dolu fikre rağmen, sam mendes’in “ııı. richard” yorumu on ikiden vuramıyor; kaçırılmış bir fırsat olarak kalıyor.
her ne kadar oyun kitapçığındaki spacey ve mendes ile yapılan söyleşide ikili, kaddafi ve mübarek gibi isimleri anarak, shakespeare’in çizdiği iktidar figürünün bütünüyle ve eksiksiz olarak modern diktatörleri betimlediğinden bahsetseler de; ve yine oyun kitapçığında hemen bu söyleşinin ardından gelen makalede dikmen gürün, sam mendes’in “ııı. richard”ının herhangi bir döneme/zamana referans vermeyen sahnelemesi ile arap baharı’nın devirdiği diktatörler arasında bağlantı kursa da; bana kalırsa sam mendes’in yorumunu modern diktatörlerin otopsisinden çok, son 10-15 yılda iyice popüler olmuş efsanevi, masalvari, mistik ve gizemli edebiyatın (filmlerin, romanların, falcıların) izinden gidiyor.
mendes, oyunun özgün halinde olmadığı halde, oyunun -adı konmamış- “cadısı” kraliçe margaret’i, oyunun başında ettiği lanetin gerçekleştiği her olayda (her ölümde) ortaya (sahneye) çıkartarak; diğerlerinin ve en sonunda ııı. richard’ın ölümlerinin nedenlerini ve olayların psikolojisini irdelemek yerine, ııı. richard’ın vahşet dolu entrikalarını kraliçe margaret’in lanetinin/bedduasının getirdiği kaçınılmaz bir son(uç) olarak sunuyor.
mendes kraliçe margaret’e, shakespeare’in ancak “macbeth”te cadılara yükleyeceği anlamı, önemi, işlevi yüklüyor: sanki ııı. richard, kraliçe margaret’in bedduasına yazgılıdır. sanki bu yenilgide; bilinçlenmiş, ayaklanmış ve bileklerinin gücüyle savaşarak “kötü”yü yenmiş olan richmond ve taraflarının başarısının hiçbir anlamı yoktur.
böyle olunca da mendes’in “ııı. richard”ında ne arap baharı’nın esamesi okunur, ne de modern diktatörün portresinin. ne de günümüzde dünyada hala “bazı” ülkelerde adını diktatörlük koymadan yapılan bir dolu icraatın shakespeare tarafından 400 yıl önce mükemmelen kaleme alınmış -örneğin aşağıdaki- haline hakkıyla dikkat çekilir:
“Kral III. Richard
3. Perde 6. Sahne
Yazıcı
İşte iyi kalpli Lord Hastings hakkındaki iddianame!
Yasal bir belge olarak yazılıp düzenlenmiştir.
Bugün Aziz Paul Katedralinde okunacak ve
Dikkat buyurun, her şey birbirini ne kadar tutuyor.
Sayın Catesby dün gece yollamıştı müsveddesini
Temize çekmek tam on bir saatimi aldı. Oysa
Bunun beş saatinde Hastings sağ ve salimdi.
Suçlanmamış, serbest, yargılanmamış ve özgür…
İşte günümüzde böyle dönüyor dünyanın işleri,
Dönenleri görmemek için aptal olmak gerekir,
Yine de gördüğünü açığa vurmak için yürek ister.
Bunca insan bütün bu kötülükleri gördükleri halde
Seslerini çıkarmaya cesaret edemiyor ise, dünyanın
Gidişi pek berbat olacak demektir.”
William Shakespeare
(Çeviri: Ali H. Neyzi)
Mitos Boyut, Tiyatro/Oyun dizisi 180, 2004
(fotoğraflar: john rudoff m.d.)
mendes’in mistisizme, masallara, cadılara ağırlık veren tercihinin beni mutlu eden tek tarafı ise; çocukken pazartesi akşamlarını iple çekmeme neden olan bbc yapımı o benzersiz “dük caddesi düşesi” dizisinin başrol oyuncusu gemma jones’u yıllar yıllar sonra canlı olarak görmek, ve o mükemmel oyunculuğunu sahnede daha uzun süre seyretmek oldu.
kevin spacey ise tabii ki mükemmeldi; tartışmasız! spacey bir ayağı sakat, olağandışı şüpheli keyser söze’den ve yedi ölümcül günahın anonim celladı joh doe’dan beri ııı. richard’ı içinde taşıyordu zaten. sahnede olduğu her bir an büyüleyiciydi; her bir mimiği, her bir duruşu, her bir hareketi, her bir jesti hayran hayran seyredilesiydi. bir de keşke o ve diğer oyuncular, oyunun son yarım saatinde avaz avaz bağırmasalardı!
sevgili danzon, keşke bilet bulup oyunu seyredebilen şanslılardan olsaydım :( sonra da üzerine senin yorumlamalarını okumak ne güzel olurdu..
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilİhtimal vermiyordum ama artık gitmediğinizi düşünmeye başlamıştım.
Günlerdir III. Richard ile ilgili yorumları okuyordum. En etkileyicisi sizin yazınız oldu.
Oyunun ışığı ve kullanılan renkler muhteşemdi.
Sevgiler,
Gülda
buket hanım, keşke izleyebilseydiniz; sahneleme olarak mükemmeldi.
YanıtlaSilgülda hanım, yazımı beğendiğinize çok sevindim :)