yarın hiç bir şekilde kıramayacağım bir iş günü olduğu ve ben kayışdağı'na (yani; yeditepe ünivesitesi'ne) gidecek kadar çılgın olmadığım için, "grotowski buluşması"nın bugünkü garajistanbul etkinliklerine katıldım.
sabah seansında varşova ünivesitesi'nden grotowski uzmanı prof. leszek kolankiewicz bizlere mircea eliade'den, jean-jacques rousseau'ya, aristo'dan robert ludlum'a (evet, yanlış okumadınız, "bourne identity" ile sofokles'in "kral oedipus"unu grotowski'nin aksiyon tekniği üzerinden karşılaştırdı) geniş kapsamlı, heyecanlı ve sempatik bir sunuş yaptı.
öğleden sonra ise 1959'da onüç sıralı tiyatro'nun ilk kurulduğu günden itibaren grotowski'nin çalışma arkadaşı olan tiyatro eleştirmeni, kuramcısı, dramaturg ludwik flaszen söz aldı; yaşlı usta üç saat boyunca, aynı leszek kolankiewicz gibi ayakta, heyecanlı ve dinamik bir anlatımla grotowski ile nasıl çalışmaya başladıklarını, grotowski'nin tarzını, oyuncu yönetimini anlattı.
leszek kolankiewicz, hiç beklemediğim bir şekilde macar teolog/antropolog/romancı- mircea eliade'dan söz açıp, "flow experience"dan bahsederek konuyu mevlevilik-sema ve haiti yerlileri-voodo kuttörenleri bağlamında "hareket etmeyen hareket/devinimsiz hareket/hareketsizliğe ulaşan hareket" temasına getirdi.
ludwik flaszen ise insan olarak beni büyüledi; onu tanımaktan çok memnun oldum.
kişisel duygu haritasında istanbul'un çok özel bir yeri olduğunu söyleyen, eski reenkarnasyonlarından birinde mutlaka istanbul'da yaşamış olduğunu iddia eden, hatta istanbul'da ona türkçe hitap edilmesinde bu hipotezinin kanıtını bulan, ayşın candan'ın "grotowski ile çalışmaya nasıl başladınız?" sorusu üzerine "tabii ki yaşlı insanların görevi geçmişi anlatmaktır" diye kompleksiz bir yorum yaparak grotowski ile nasıl tanıştıklarını, uzun uzun o dönemki polonya entellektüel ve tiyatro sahnesini anlatarak başlayan, mikrofonla konuşmayı grotowski'ye gösterdiği sadakatten dolayı reddederek "ben arkaik bir insanım, insanın ses gücüne inanırım" diyen bu ak sakallı ustaya nasıl hayran olmaz insan!
ilkgençliği özbekistan'da geçtiği için türkçe'ye "canım can" diyecek kadar aşina, nasreddin hoca'ya "hayatımın kahramanı" diyecek kadar hayran, yunus emre hakkında ise "aranızda bir ilahisini söylecek birileri var mı, toplantıyı böyle noktalasak" diyecek kadar da insancıl bir tiyatro ustasını nasıl sevmez insan!
benim gibi meslek dışından, sırf merak ve ilgiden oraya gelmiş insan azdı bugün; çoğunluğu oyuncu adayı genç öğrenciler oluşturuyordu. ludwik flaszen onlara öyle bir "oyuncu etiği" dersi verdi ki; işine saygı duyan bir oyuncunun bir yandan şan, şöhret, para peşinde dizilerde boy gösterirken diğer yandan entellektüel seviyesi yüksek bir oyunda oynayıp oynayamayacağından, tiyatroda -ve özellikle de grotowski tiyatrosunda- "ketumluğun" ne kadar hayati bir kural olduğundan, grotowski'nin oyuncularına uyguladığı sert ve katı disiplinden, oyuncu için "partitur"un (ses ve hareket çizelgesi'nin) ve ses-beden tekniğinin öneminden bahsetti.
umarım genç oyuncu adaylarımız, bu bilgenin büyük bir heyecan ve şevkle aktarmaya gayret ettiği düşüncelerinin değerini idrak edebilmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder