29 Temmuz 2009 Çarşamba

rahatsız koltuklar

en "büyük" hayallerimden biri avignon tiyatro festivali'ne gitmek.


5 ya da 6 yıl önceydi; avignon'un efsanevi genel sanat yönetmeni bernard faivre d'arcier'in düzenlediği son festivaldi ve muhteşem veda programının biletleri -fnac sayesinde- bir tık uzağımdaydı, son anda vazgeçtim.
şans; o yıl, avignon da dahil olmak üzere fransa'nın bütün yaz festivalleri sahne görevlileri sendikasının hışmına uğrayınca iptal edildi.
bir daha da fırsat yaratamadım avignon için.


arte sağolsun; son üç haftadır, 13 dakikalık günlük sanat programını avignon'a ayırdı, her akşam avignon'dan yayın yaptı. bu akşam da festivalin kapanış oyunu, johan simons'un yönettiği "casimir et caroline"i naklen yayınlayacak.
televizyondan takip bir yana, bu yıl istanbullular olarak çok şanslıyız; barcelona'da bir gecesi iptal edilen, epidaurus'da jeanne moreau'nun rahatsızlığı dolayısıyla hiç oynanamayan avignon'un açılış oyunu amos gitai projesi bu haftasonu rumelihisarı'nda iki gece üstüste sahnelenecek.
velhasıl, avignon hiç bu kadar yakın olmamıştı!

gelelim festivale; televizyon ve yazılı basından takip ettiğim kadarıyla bu sene avignon'da günümüzün sorunlarını ele alan, eleştiri dozu yüksek, lafını sakınmayan zehir zemberek oyunlar ağırlıktaymış. bu oyunlar seyircinin rehavet içinde koltuğuna kurulmasına izin vermeyen, tedirgin edici ve hatta provoke edici sahneleme tarzlarına sahipmiş.

işte, 7-29 temmuz tarihleri arasında düzenlenen 63. avignon tiyatro festivali'nin o rahatsız edici anlarından bir seçki (fotoğraflar: christophe raynaud de lage):


el final de este estado de cosas, redux
israel galvan



(a)pollonia
krzysztof warlikowski




la menzogna
pippo delbono



orgy of tolerance
jan fabre


un peu de tendresse bordel de merde !
dave st-pierre

4 yorum:

  1. Metro

    Allahın günü yabancılarla
    Bir tabuta giriyorum.

    Bir telaş, bir acele, sonra
    Çakılkal bakalım kendi tabutuna.

    Nereye mi, ver elini şehir
    Yani canlı canlı gömülmeye.
    Sakamoto ETSURO

    Israel Galvan'ın performansındaki (ilk iki fotoğraf) görüntüler beni uzun zaman evvel okuduğum bu satırlara geri götürdü; şehir tabutta bile yalnız kalmaya izin vermiyor sanırım...

    YanıtlaSil
  2. yalniz kalmak icin ihtiyac duyulan baskalarinin yoklugu degil kendi varligimiz. diye dusunuyorum. pekala bu ise istenen.
    nc

    YanıtlaSil
  3. 'Bu yaşamalı-ölmeli
    Dünya yolunda
    Tek arkadaş yok bize;
    Varı-yoğu tek başına doğmak
    Olanı-biteni tek başna ölmek'

    İkkyu SOJUN (1493-1581)

    İstenen olup olmamasının da ötesinde asli hakikat bu; dediği gibi Sojun'un... lakin şehir her bu hakikatin farkına varma teşebbüsünü zedeleyen bir oluşum, her sessizlik arzusunu parçalayan bir gürültü-kalabalık yumağı; yoksa varlığımız olduğu yerde duruyor. ama farkına varabilen var mı; hele şehirde?

    YanıtlaSil
  4. sevgili virtuece,
    zaten parcamiz olan sey(ler)i duyumsamak icin sessizlige ihtiyac duydugumuz noktasinda itirazlar yukseliyor bir yerlerden. evet, olunca olur. ama, olmasa da olmaz mi zaten, olmazsa olmaz mi gercekten?
    cekik gozlu muhtereme sevgilerimle, next :)
    nc

    YanıtlaSil