2 Ağustos 2010 Pazartesi

altın oranla başkalaşmış insanlar: "the golden mean (live)"

marie chouinard'a dair aklımdaki imaj uzun süre bu fotoğraf oldu.
nedense, hakkında araştırma yapmadan kanadalı olduğunu tahmin ettim. zamanla, çağdaş dansta aykırı bir figür "bad girl of modern dance" olduğunu öğrendim [meğer son yılların aykırılıkları ile farklılaşan isimlerinden chouinard, dave st-pierre ve eduardo lock (la la la human steps), üçü de quebec'liymişler; verimli bir toprak demek ki!]... yıllarca sadece kendi sololarında kendisi dans etmiş; erotik niteliği güçlü yapıtlarıyla, sahnede işemesi, masturbasyon yapması ile ünlüymüş!... son 20 yıldır da solo veya toplulukla olsun hiç sahneye çıkmıyormuş; şimdilerde yeniden stüdyoya kapanmış ve kimselere göstermediği bir solo yapıt hazırlığı içindeymiş... karizmatik, ukala ve kendini beğenmişmiş...





marie chouinard'ı, hakkındaki söylentiler/yorumlar ve fotoğraflar ile değil de, bir yapıtıyla tanımam, iki yıl önce arte'de seyrettiğim "bODY_rEMIX/gOLDBERG_vARIATIONS" ile oldu.
daha önce seyrettiğim hiç bir şeye benzemiyordu; dansçılar bedenlerine taktıkları günlük aksesuarlarla başkalaşmışlar, özgün varlıklara dönüşmüşlerdi. aksesuarlar da öyle girift, şaşalı falan değil, bildiğimiz basit şeylerdi, ama önemli bir ortak paydaları vardı: insanın engelli hale geldiğinde kullandığı objelerdi hepsi: kol değnekleri, yürüteçler, bandajlar, askılar, barlar.
chouinard hem bu aksesuarların görsel niteliği, hem de aksesuarlar yoluyla "yeniden yarattığı" bedenlere uygun olarak "yeniden tanımladığı" hareket etme mantığı yoluyla, eşi benzeri olmayan koreografik bir yapıt, başlı başına bir dünya yaratmıştı.

başta, bosch'un "zevkler bahçesi"ndeki insan-varlık çeşitlemelerinden esinlenildiğini zannettiğim chouinard'ın çağdaş dünyasının yaratıkları, seyrettikçe fark ettim ki, egzantrik varlık yaratmak amaçlı falan değil, düpedüz, balepabucuna hapsolmuş balet ve balerinlerin bedenleriyle olan, ama özellikle de ayaklarıyla olan dertlerini, akla hayale gelmeyecek bir yolla anlatmak için oluşturulmuş. hayalgücü sınır tanımıyor! büyülendim, hayran kaldım!

benim gibi hayran kalmayanlar da var doğal olarak; guardian'dan luke jennings sahnede seyrettiği yapıt hakkında "The result resembles a swingers' party in a surgical appliance store, hosted by a DJ with late-stage Parkinson's disease." diye yazıyor.
80 dakikalık gösteriden 58 dakikaya kısaltılmış televizyon kaydı contemporary dance video database'den izlenebilir.

(orpheus and eurydice)


benim için kaçınılmaz olan, ara ara chouinard'ın sitesine girip ajandasını takip etmekti; bir kaç kere, sırf chouinard için avrupa'da bir yerlere gitmeye yeltendim; en azından hayal ettim...
amsterdam julidans’ın 2010 programında, o kadar olağandışı ve kolay kolay istanbul'da seyredemiyeceğim, çağdaş dansın birkaç yaramaz çoçuğunun gösterileri bir araya, hem de bir haftalık zaman diliminde arka arkaya toplanmıştı ki, kaçırmak göz göre göre fırsatı tepmek olur, iş işten geçtikten sonra hayıflanmanın hiçbir faydası olmazdı.
compagnie marie chouinard'ın mart'ta vancouver kültür olimpiyatları’nda prömiyer yapmış "the golden mean (live)" ise haftanın en gözde yapıtlarından biriydi hiç kuşkusuz!


"the golden mean (live)" (altın oran - canlı)'da da insan ile hayvan arası yaratıklar sözkonusu; faun'a benziyorlar; ikisi başlangıçta kozalarından çıkıp, derilerinden sıyrılıp hayat buluyorlar; sonra etraf onlarla doluyor.

yüzleri belli olmuyor; kısmen kapatan maskeleri var; bazen takma burun ve gözlük, bazen yüzlerini bütünüyle kapatan maskeler takıyorlar, bazen de büyütülmüş gerçek insan suratları.
bir sahnede hepsi, o akşam oynadıkları ülkenin başbakanının büyütülmüş yüzünü takıyorlar. alt, cinsel organlar dışında çırılçıplak, üstte kocaman bir politikacı suratı; bayağı komik oluyor. zaten hollandalı seyirciler o sahnede gülmekten öldüler! vancouver'da da seyirci çok eğlenmiş o sahnede, çünkü kanada başbakanı muhafazakar partidenmiş.
[sonradan kuzenimden öğreniyorum, hollanda başbakanı da iflah olmaz sağcıymış!
bıraktım dansçıların neredeyse çırılçıplak olmalarını, sadece bu sahne yüzünden türkiye'de başlarına az iş açılmaz; mahkeme mahkeme dolaşırlar!
ertesi akşamki fuaye söyleşisinde, prömiyerden beri kanada dışında nerelerde sahnelendiği soruldu, "ispanya italya" dediler, aklıma hemen berlusconi geldi, birisi de hemen sordu zaten "yani, berlusconi de mi oldunuz?" diye, "evet" dediler, italyan seyirciler pek gülmüş. berlusconi gülmemiştir herhalde!
bir an önce fransa'da sahneleseler; cıbıl cıbıl bir sürü koca kafalı sarkozy seyretmek unutulmaz bir deneyim olmalı!]


arada bir sahnede, yaşlı insan suratları takıyorlar; beden genç ve kıpır kıpır yerinde duramıyor, surat yaşlı; ama gülen yaşlılar, sevimliler... yine de kontrast müthiş etkili.
gösterinin en son sahnesinde ise; bu sefer anadan doğma çıplak olarak, başlarında bebek suratlarıyla çıkıyorlar; bu sefer de beden yaşlı kalıyor bebekyüzünün yanında; garip bir sevimlilikleri var ama hüzünlü de aynı zamanda.

gösterinin sahne tasarımı ilginçti;
.sahnenin üzerinde iki yana seyirci koltukları konmuş, isteyen seyirciler gösteriyi oradan seyredebiliyorlar.
.seyircilerin arasına doğru uzayan geniş bir podyum var; rabozaal'in seyirci kısmı tribün gibi olduğu için bu podyum rampaya, kaydırağa dönüşmüştü. zaten dansçılar söyleşide bahsettiler, ilk defa bu kadar fazla eğimi olan bir podyumda dans etmişler ve bayağı zorlanmışlar.
.sahneye iki yanda, iki üstte ve bir ortada olmak üzere dik duran beş büyük boy lcd televizyon yerleştirilmiş; dansçılar podyum üzerindeyken, görüntüleri canlı olarak bu televizyonlara veriliyor.
.tavandan, sahnede dans edilen kısmın üzerine 24 küçük mikrofon sarkıtılmış; dansçıların, bu mikrofonlar tarafından alınan sesleri, salonu çepeçevre saran hoparlörlere veriliyor.
gösteriyi seyrederken, bu kadar teknik donanıma neden gerek var diye düşünüyor insan; tamam, özellikle ses siteminin verdiği sonuç etkileyici. ama, televizyonlar dikkat dağıtıyor, onlar olmazsa da, podyum üzerindeki dansçıların hareketlerini taki petmek imkansızlaşıyor.
meğer bütün bunların sebebi, marie chouinard'ın seyirci ile sahne arasındaki "dördüncü duvarı" kaldırmak istemesiymiş.
bana; sırf bu yüzden teknik sistem fazlasıyla abartılmış, gereksiz yere komplike hale getirilmiş gibi hissetim. podyum fikrinin ise, gösteriye özel bir şey kattığını düşünmedim.




biraz mesleki formasyonumun dürtüsüyle, gösteri sırasında hep, altın oran ile nasıl ilişki kurulacak diye bekledim. hatta bir ara, acaba platformun boyutlarında ve podyum-sahne ilişkisinde mi altın oran kullanıldı diye merak bile sardı beni; değilmiş.
koreografide mi kullanıldı; öyle olsaydı, chouinard'ın "izleyicilere notlar" diye yazdığı ve gösteriden önce bizlere dağıtılan bir sayfalık yazıda, sadece altın oranın ne olduğu anlatmaz, biraz da altın oranı koreografisine nasıl entegre ettiğinden bahsederdi.


sonradan internette araştırma yapınca; prömiyer öncesi chouinard ile yapılmış bir söyleşiye denk geldim; doğal olarak, tam da merak ettiğim konu hakkında chouinard herkese söylediğinin aynını söylüyor, sanki altın oranı yeni keşfetmiş gibi, galaksilerde, deniz minarelerinde, doğada altın oranın olduğundan bahsediyor hayranlıkla.
nihayet öğreniyoruz ki, "altın oran" başlığı yaratım aşamasının sonlarına doğru ortaya çıkmış, aslında chouinard değil de, beraber çalıştığı besteci louis dufort altın oranı kullanmış, müziğin bölümlerini altın orana göre belirlemiş ve onun müzikleri ile koreografi biraraya gelince, üstüste oturmuşlar. chouinard sanki bunu biraz övünerek anlatıyor; içgüdüsel olarak altın oranlarda koreografi yaptığının kanıtı olarak.

herşeye [chouinard'ın kendini beğenmişliği ve yapıttaki bazı boşluklara/fazlalıklara] rağmen genel olarak "the golden mean (live)" cazibeli bir yapıt; bir şekilde sizi içine çekiyor, dünyasında dolaştırıyor, biraz güldürüyor biraz düşündürüyor biraz şaşırtıyor, biraz afallatıyor...

amerika ve kanada'dan çok avrupa'da turnede olduklarını söyleyen topluluk "the golden mean (live)" ile 4-6-7 ağustos'ta viyana impulstanz'talar, eylül'de ise "24 preludes by chopin" ve "bahar ayini" ile budapeşte, peç ve varşova'da olacaklar...



2 yorum:

  1. Referans linki için çok teşekkür ederim; bu vesileyle size bir şey sormak istiyordum. Dans Platform'un programı ile ilgili duyumlarınız var mıdır? Ya da açıklandı da ben mi bulamıyorum? Malum beş hafta kaldı festivale ama ortada bir liste bile yok gibi görünüyor. Sırf festival için İstanbul'a erken dönmeyi düşünüyorum ve şu muğlaklık çok can sıkıcı...

    Not: Festival sezonunu açıp izlenimlerinizi aktardığınız için de bir teşekkür etmem gerek galiba. Okuduklarımla ihya oldum - ama pek kıskandım da! :)

    YanıtlaSil
  2. HEP SOYLUYORUM: DUNYAMI GENISLETIYORSUNUZ.
    SAGOLUN.

    YanıtlaSil