20 Aralık 2024 Cuma

Çağdaş Zamanlara Taşınmış Bir Händel Oratoryosu: Teatro Real’de “Theodora”

beklerken

Oditoryumun ışıkları sönüp, sahne perdesi yukarı kalktığında günümüzdeki bir endüstriyel mutfak mekanıyla karşı karşıyayız; burası ya bir otelin, ya bir lokantanın ya da bir yemekhanenin mutfağı olmalı. Yüksek tavanlı bu mekandaki çelik tezgahlar ve dolaplar arasında, önlüklü mutfak işçileri harıl harıl hazırlık yapmaktalar. Halbuki seyretmeye başladığımız yapıt, yani George Frederich Händel'in Theodora adlı dramatik oratoryosu, dördüncü yüzyıl Antakya'sında geçmektedir ve Hıristiyanlığı seçmiş olan Prenses Theodora ile ilgilidir.

Händel’in 1749’da yazdığı, 1750’de Londra’da prömiyeri yapılan oratoryonun librettosunu kaleme alan Thomas Morell, hikayeyi Robert Boyle'un 1687’de yazdığı “The Martyrdom of Theodora and of Didymus” adlı kısa romana dayandırmış, Corneille'in aynı konu üzerine yazdığı oyundan da öğeler kullanmış. Tarihsel bir gerçeklik olarak, İmparator Diocletian döneminde yaşamış Antakyalı bir soylu kadın olan Theodora, Hristiyanlığa geçmiş ve 304 yılında şehit edilmiştir. Oratoryoda ise, imparatorun onuruna düzenlenen bir pagan ritüeline katılmayı reddeden Prenses Theodora hapse atılır ve tapınak fahişesi olarak hizmet etmeye mahkum edilir. Ona olan aşkından dolayı gizlice Hristiyanlığa geçen Roma askeri Didimus, Theodora’yı kurtarmak için hapishaneye sızar. Kıyafetlerini değiştirirler, böylece Theodora hapishaneden kaçar ama sevgilisini geride bırakmaya gönlü elvermeyince geri döner ve ikisi de yakalanırlar. Oratoryo, Theodora ile Didimus'un şehit olmayı beklemeleriyle sona erer.

İngiliz tiyatrosunun “yaramaz çocuk”larından Katie Mitchell hikayeyi, başta belirttiğim gibi, günümüz zamanına taşımış. Kitapçıktaki bir cümlelik sinopsise göre Roma Büyükelçisi Valens'in elçilik konutunda çalışan köktendinci Hıristiyanlar gizlice elçiliği yok etmek için planlar yapmaktadırlar. Direnişçilerin başını çeken de, Händel’in aslında metanetli ve pasif olarak tasvir ettiği Theodora’dır. Dolayısıyla, Mitchell’in feminist anlatısında Theodora bir din şehidinden çok köktendinci bir devrimcidir; Theodora, ikinci perdede diğer direnişçilerle birlikte mutfak tezgahında bir bomba hazırlar, yakalanınca gösterişli bir peruk ve göz alıcı dar bir kıyafet giydirilerek, meğer elçiliğin içinde kadınların kilit altında tutulduğu bir genelev vardır, oraya, yanında pol dansı yapan kızlarla birlikte, fahişe olarak çalıştırılmak üzere kapatılır. Mitchell’in yorumunda Theodora ile Didimus, oratoryonun özgün hikayesinin sonunda olduğu gibi şehit de edilmezler, Septimus tarafından donsunlar diye kondukları buzhaneden İrene tarafından kurtarılırlar ve ardından Theodora tabancayla Valens’i öldürür.
Kitapçıktaki sinopsiste mekan açıklaması olmasa, bir elçilik konutundan çok, mafyanın işlettiği bir otelde geçmesi daha muhtemel ve tutarlı olacak Mitchell’in anlatısı, müzik tarihçileri tarafından; dini bağlılığı ve insani asaleti samimi ve kişisel bir düzeyde konu edindiği, müzikal olarak ise bestecinin önceki oratoryolarından farklı olarak dinginlik ve huzur duygusu barındırdığı ve aryaların güzelliğinin yanı sıra tefekkür niteliğine sahip koro partileri de içerdiği belirtilen bu yapıtı, heyecan ve merakla izlenen bir aksiyon-gerilim filmi atmosferine büründürmüş. O kadar ki Mitchell, aynı gerilim filmlerindeki can alıcı sahnelerin yavaş çekimle gösterilmesi gibi, bazı kilit sahneleri, oyuncuları yavaş hareket ettirerek oynatıyor.

Anlatının geçtiği binadan yatay bir kesit alınmış gibi, bazılarının aralarındaki koridor ve holler ile birlikte, beş ana mekanın yan yana dizilmiş olduklarını, yapımın ilerleyen dakikalarında fark ettiğimiz Chloe Lamford imzalı ilginç ve işlevsel sahne tasarımı; sahne ağzından oditoryuma o sırada olayın geçtiği mekanı gösteriyor, eğer aksiyon yan mekana geçiyorsa dekor da o yöne yavaş yavaş kayarak yan mekanı görünür kılıyor, bazen birbirleriyle bağlantılı olaylar yan yana iki mekanda ve aralarındaki koridor veya holde gerçekleşiyorsa, onların hepsini birden görünür kılarak eş zamanlı sahnelemelere de imkan sağlıyor, dolayısıyla bu yan yana dizilmiş mekan serisinin sağa veya sola kaydırılması anlatının kesintisiz bir akıcılıkla ilerlemesini sağlıyor. Anlatı bu anlamda, yani sadece içerik olarak değil biçimsel olarak da sinemasallaşıyor, çünkü yapım sahne tasarımı olarak, bir filmde kameranın pan (kesintisiz yatay harekette çekim) yapmasına benzer şekilde, sinemanın biçimsel estetiğini kullanıyor.

alkışlarken

2022’de, oratoryonun 1750’daki prömiyerinden sonra Londra’daki Kraliyet Operası’nda (Royal Opera House) ilk seslendirilişi olarak sahnelenen bu yapım, ortak yapımcısı olduğu Madrid’deki Teatro Real (Kraliyet Operası)’nda ise 2024 yılının Kasım ayı boyunca seyirci karşısına çıktı. Bu, oratoryonun İspanya’da ilk sahnelenmiş versiyonu olmasının yanı sıra, Katie Mitchell’ın da Teatro Real’de sahnelediği ilk yapımdı. Madrid’deki kadro Londra’dakinden dört şan sanatçısını içeriyordu: Theodora rolünde soprano Julia Bullock, Theodora’nın yakın arkadaşı İrene rolünde mezzo-soprano Joyce DiDonato, zalim Romalı komutan Septimus rolünde tenor Ed Lyon ve haberci rolünde tenor Thando Mjandana. Madrid kadrosunda ayrıca, Didimus rolünde kontrtenor İestyn Devies ve Valens rolünde bas Callum Thorpe sahneye çıktılar. Kraliyet Operası Orkestrası ve Korosu’nu, kurumun aynı zamanda müzikal direktörü olan İvor Bolton yönetiyordu.

İki ara dahil yaklaşık 3.5 saat süren yapımda şef Ivor Bolton orkestradan abartıya gerek duymadan, hassas ve sıcak renkli, ölçülü ama ağırbaşlı olmayan, tempolu ve titiz bir icra çıkarmayı başardı. José Luis Basso yönetimindeki koro, seyirciyi parlak bir sonla memnun etmekten uzak; sakin ve ince bir ninni gibi olan ikinci ve üçüncü perdeyi sonlandıran koro partilerinin yanı sıra yapımın genelinde sıcak tonda, yumuşak ve dengeli bir icra sundu. Julia Bullock, aslında oldukça yabancılaştırıcı, dikkat dağıtıcı ve şancı için hareketli bir mizansene sahip bu yapımda, Theodora’yı kırılganlık ile içsel güç arasında huzursuz ama ideal bir dengeyi tutturmaya çalışarak yorumlamasına rağmen, vokal açıdan genel olarak yorgun, donuktu ve özellikle tiz seslerde sorunluydu. Yine de Bullock’un Didimus’u canlandıran kontrtenor İestyn Devies ile olan ses uyumu sayesinde, onunla olan düetlerindeki performansı doyurucuydu. İkilinin elektriği özellikle oratoryonun sonundaki “Streams of Pleasure Ever Flowing, Thither Let Our Hearts Aspire!” düetinde doruğa ulaştı. Ayrıca Devies, güçlü sesi ve partilerine yaptığı zarif süslemelerle yapımın başarılı icracılarındandı. Tenor Ed Lyon ve bas Callum Thorpe da güçlü ve dolgun sesleriyle kulaklarımıza hitap ettikleri gibi, fiziki görünüşleri ve oyunculuklarıyla canlandırdıkları komutan ve vali karakterlerinin acımasız iktidarı temsil eden taraflarını başarıyla yorumladılar. Joyce DiDonato ise berrak ve canlı sesi, nüanslar içeren ses rengi ve diksiyonunun saflığıyla, sadece “As with rosy steps” ve “New scenes of joy” gibi çokça bilinen değil, icra ettiği her aryada dinleyicileri mest etti ve her partisinin sonrasında seyircilerden alkış aldı.

alkışlarken

1750’deki prömiyeri, gerek konusunu Eski Ahit’ten almaması ve sonu trajik bir şekilde biten bir Hristiyan erdemi hikayesi anlatması, gerekse de hemen öncesinde Londra’da gerçekleşen hafif depremler nedenleriyle az seyirci gelmesinden dolayı ilgi görmeyerek halk nezdinde başarısızlığa uğrayan, ancak uzmanlar ve müzisyenlerin yanı sıra Händel’in kendisinin de en önemli oratoryosu olarak gördüğü, hatta yazdığı en iyi koro partisinin “Messiah”sındaki ünlü “Hallelujah” değil, bu yapıtında ikinci perdeyi kapatan “He saw the lovely Youth” olduğunu bile iddia ettiği “Theodora”, çağdaş zamanlarda 1996’da yönetmen Peter Sellars ile orkestra şefi William Christie ikilisinin Glyndebourne Festivali için bir araya geldikleri, başrolünde Dawn Upshaw’ın olduğu yapım ile tekrar seyircinin ve opera evlerinin radarına girmişti. Katie Mitchell’in yönettiği ve Joyce DiDonato’nun yıldızlaştığı, Londra ve Madrid’in Kraliyet Operaları’nın bu ortak yapımı ise, “Theodora”ya güncel bir soluk vererek, onu yeni seyircilere ve ileriki nesillere taşıyor.

[Bu yazıdaki fotoğraflar ve videolar Mehmet Kerem Özel'e aittir; 15 Kasım 2024 tarihinde çekilmişlerdir]

 [Bu yazı Andante dergisinin Aralık 2024 tarihinde yayınlanan 218. sayısında, gösteriden fotoğraflar ile yayınlanmıştır.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder