© Vlad Sokhin
bu akşam beykoz'daki kundura sahne'de yine etkili bir yabancı gösteri izledim. sezon içinde yine orada izlediğim rimini protokoll'ün "konferenz der abwesenden" (namevcut konferans) ve manuela infante'nin "como convertirse en piedra" (taşa nasıl dönülür?) gösterilerinden de etkilenmiştim, bu akşam izlediğim "pleasant island" (cennet ada) da çıtayı düşürmedi, sezon sonunun sürprizi oldu. istanbul seyircisini sezon içinde bu nefes kesici gösterilerle ihya ettiği için beykoz kundura'nın kültür sanat direktörü buse yıldırım'a ne kadar teşekkür etsek az.
öncelikle kundura sahne taaa beykoz'da, ne kadar uzak, istanbul'un bir ucu, nasıl gidilir, o kadar yolu otobüstü trafikti, işkence çekerek gitmek ızdıraplı olur diye endişelenmemek gerektiğini belirtmeliyim. ne otobüs, ne trafik; üsküdar'dan anadolu kavağı'na giden şehir hatları motoruna binildi mi, 75 dakikada boğaz'ın yalılarını, hisarlarını, korularını seyrede seyrede beykoz iskelesine, oradan da yürüyerek 10 dakikada kundura'ya varılıyor. dönüşte ise kundura'nın üsküdar-kadıköy ile beşiktaş-taksim'e ücretsiz servisleri var.
önümüzdeki sezon kundura sahne'nin programını takip etmenizi ve kendinize boğaz sefalı, bol iyotlu bir tiyatro/dans günü hediye etmenizi öneririm.
geleyim bu akşamki gösteriye:
belçikalı genç belgesel tiyatrosu ikilisi silke huymans ile hannes dereere'nin elinden çıkma "pleasant island" (cennet ada) pasifik okyanusu'nun ortasındaki nauru adısını konu ediniyor. yüzyıllar önce avrupalı kaşifler tarafından keşfedildiğinde "cennet ada" olarak adlandırılan nauru, yine avrupalı sömürgecilerin fosfat rezervi bulmasıyla madenciliğe kurban giden, bağımsızlığını kazanması 1968'i bulan, 70'lerde dünyanın en zengin ülkesi ünvanını alan, yaklaşık 5000 nüfuslu bir ada ülkesi. ancak rezervin bitişiyle birlikte ekonomik olarak yoksullaşan, madencilikten geri kalan alanlarında tarım yapılamayan, madencilik dışında kalan çepeçevre sahil şeridi dışında yeşil ve yaşama alanı olmayan, zamanla adeta cehenneme dönüşmüş bir ada nauru.
huymans ile dereere'nin yolunu nauru'ya düşüren ne peki? ikili, huymans'ın çocukluğunun geçtiği güney brezilya'daki madenciliği konu alan ilk gösterileri "mining stories"in yaratım sürecinde denk gelmişler nauru'nun hikayesine ve bir sonraki yapıtlarının nauru hakkında olmasına karar vermişler.
girmek için çok zor izin ve vize alınabilen nauru'ya sanatçı olmaları sayesinde girebilmişler, bir ay kadar kalmışlar. bu süreçte nauru'nun başka bir sorunuyla da yüzleşmişler: nauru meğerse avustralya'nın kabul etmediği mülteciler için toplama kampına dönüşmüşmüş ve nauru devleti bu iş için avustralya'dan yüklüce bir para tahsil ediyormuş. yani fosfat madenciliği, gösteri sonrasındaki söyleşide hannes'in dediğine göre "nauru'ların deyişiyle mülteci madenciliğine" dönüşmüş.
gerek mülteci kampları gerekse de fosfat madenciliği konularında hükümetin alehine konuşanların pasaportlarına el konulduğu, dolayısıyla adayı terk edemedikleri bir ortamda huymans ile dereere adadaki araştırma ve belgeme sürecinde mikrofon ve kamera ile kayıt alamayacaklarını fark edince, cep telefonlarını kullanmaya karar vermişler. bir ay içinde güvenlerini kazanıp da söyleşi yaptıkları nauruluların ve mültecilerin görüntülerini değil, sadece seslerini kaydetmişler.
© Shun Sato
© Shun Sato
içerik olarak hikaye ne kadar can alıcı ve -pek bilinmediği için- şaşırtıcı da olsa, benim için gösterinin heyecan verici özelliği anlatının biçimiydi: huymans ile dereere adadaki belgelemelerinde sadece cep telefonu kullandıkları için, gösterinin anlatısını da seyirciye cep telefonu yoluyla aktarmayı seçmişler. yani, yapıtın biçimi gelişigüzel bir tercihten kaynaklanmıyor, veya her yapıtlarında kullandıkları bir araç değil cep telefonu, buna özel.
sahnede sadece iki devasa ekran var. huymans ile dereere dev ekranların yanlarında duruyorlar. ellerindeki cep telefonlarının görüntüleri canlı olarak birebir ekranlara aktarılıyor. gösteride telefonlarında kayıtlı olan; adada yaptıkları söyleşilerin ses kayıtlarını, arabadan çektikleri manzara görüntülerini, telefonlarındaki çeşitli uygulamaları (notlar'ı, çeşitli müzik besteleme uygulamalarını, resim çizme uygulamalarını) ve canlı olarak internete girerek youtube'dan veya başka sitelerden buldukları videoları kullanıyorlar, haliyle arada reklamlar da çıkıyor doğal olarak.
huymans ile dereere'nin cep telefonları; bugünün tarihini gösteriyor, elektriğe bağlı oldukları için gösteri sırasında şarj seviyelerinin arttığını fark edebiliyoruz, bir belgeden diğerine geçerken telefonlarındaki diğer uygulamaları, silke whatsapp'ta iranlı mülteci leyla ile yaptığı mesajlaşmadan bölümleri paylaşırken silke'nin whatsapp hesabındaki/sohbetindeki diğer kişilerin adlarını görüyoruz. şimdi ve buradayız. huymans ile dereere de şimdi ve buradalar. her şeyi canlı olarak yapıyorlar; biri bir video paylaşırken, diğeri söyleşi yaptıkları bir kişinin ses kaydını başlatıyor, biri 1960'lar-'70'lerden gazete küpürleriyle nauru'nun ne kadar zengin bir ülke olduğunun belgelerini arka arkaya sunarken, diğeri telefonunun müzik uygulamasından ritimleri üst üste ekleyerek adrenalin yükselten bir müzik bestesi yaratıyor, biri google haritasında dünyanın uzaydaki görüntüsünden mavi okyanusla çevrili nauru adasına yaklaşırken, diğeri telefonundaki stres atma uygulamasında mavi fonda tam da adanın grafik lekesine benzer bir lekeyle oynuyor, biri adada çektikleri yatay elektrik telleri arasında yusyuvarlak ay görüntüsünü paylaşırken, diğeri dikey çalgı telleri arasında büyük sarı bir yuvarlak ile müzik yapıyor. anlayacağınız, huymans ile dereere iki ekranda içerik örtüşmesi kadar, görsel/grafik etkiye de önem vererek kurgulamışlar yapıtlarını.
huymans ile dereere'nin 60 dakikalık gösteri boyunca yapmadıkları tek şey konuşmak. iyi ki. zaten, gösteri sonrasındaki sohbette söylediklerine göre, önce konuşarak denemişler, powerpoint sunumu gibi olmuş, vazgeçmişler. iyi ki. konuşmuyorlar ama, telefonun notlar uygulamasını kullanarak söylemek istediklerini yazarak aktarıyorlar bizlere.
© Shun Sato
© Shun Sato
pleasant island'da bana göre tek sorun, ilerleyen dakikalarda odağın madencilikten mülteci sorununa kayıyor olması. gösteri sonrasındaki sohbetten öğrendiğimize göre huymans ile dereere adaya gidene kadar adadaki mülteci-toplama kampı olgusunu bilmiyorlarmış. orada geçirdikleri süre zarfında öğrenmişler. dünya kamuoyu da zaten tam da o dönemde nauru'daki durumdan daha bilinçli şekilde haberdar olmaya başlamış, çünkü 2017'ye kadar nauru'da cep telefonu kullanmak yasakmış. huymans ile dereere'nin nauru'da bulundukları tarih de 2018 zaten. dolayısıyla yapıtın içeriğinin madencilik-yoksullaşma-mülteci katmanlaşması belgeleme sürecinin doğal bir sonucu. bunu anlıyorum, ancak mülteci-toplama kampı konusunun nauru'nun esas sorunu olan avrupa/ingiliz sömürgeciliği ve bununla çok yakından ilişkili madencilik odağını zayıflattığını düşünüyorum. kaldı ki aslında avustralya'nın orada parayla toplama kampı kurmaya cüret etmesi de, ingiliz sömürgeciliğinin fosfat rezervinin %80'ini çıkardıktan sonra bağımsızlığını kazanan adanın madenden geriye kalandan elde ettiği zenginliğin kısa zamanda bitmesiyle ortaya çıkan yoksullaşma sonucu gerçekleşebilmiş bir durum. dolayısıyla esas odak sömürgecilik-madencilik ekseni olmalıymış.
tabii mülteci konusu yapıta, özellikle silke'nin leyla ile kurduğu mesajlaşma ilişkisi sayesinde kişisel ve duygusal bir damar kazandırıyor. hatta bence huymans ile dereere bu damarı o kadar önemsemişler ki gösteri leyla'nın silke ile bir mesajlaşma sırasında paylaştığı hâfız'ın şiiri ile başlıyor. ayrıca gösteri boyunca ara ara tekrar dönülen silke-leyla mesajlaşması da huymans ile dereere tarafından yapıtın omurgasına dönüştürülmüş.
açıkcası, leyla-silke mesajlaşmasının yanısıra, yine adlarından iranlı olduklarını zannettiğim diğer iki mülteci ile yapılan görüşmelerin içerikleri de naurulular ile yapılanlarınkinden çok daha etkili, duygulu ve can yakıcı. naurulular sanki hallerini kanıksamış, ya da yukarıda bahsettiğim korkularından dolayı huymans ile dereere'ye çok da içlerini açamamış gibiler.
huymans ile dereere yakın zamanda prömiyerini yaptıkları yeni işleri "out of blue"da, "pleasant island" sırasında karşılaştıkları ve kısaca yer verdikleri derin deniz madenciliği konusuna odaklanmışlar. böylece genç ikili ilk üç işleri ile madenciliğe odaklandıkları bir üçlemeyi tamamlamışlar. umarım beykoz kundura üçlemenin diğer bölümlerini de bizlerle buluşturur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder