1930 yılında Leipzig’de prömiyer yapan, kısa adıyla “Mahagonny” kült bir yapıt olarak Brecht ile Weill'in altı yıllık ortaklıklarının zirvesidir. Bütün kült ve döneminin ötesinde yapıtlar gibi, örneğin Stravinski’nin Bahar Ayini’nin 1913’te Paris’teki ilk sahnelenişinde olduğu gibi, prömiyerinde (Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi sempatizanlarının düzenlediği) protestolarla karşılanmış ve gösteri yarıda kesilmek zorunda kalmıştır.
Eski adı Toneelgroep Amsterdam olan International Theatre Amsterdam’ın 2001’den beridir genel sanat yönetmeni olan Ivo van Hove’nin Aix-en-Provence Opera Festivali, New York Metropolitan Operası ve Flaman Opera ve Balesi ortak yapımcılığında sahnelediği “Mahagonny” operası boş bir sahnenin ortasında durmakta olan birkaç basamaklı ince bir platform ve ona monte edilmiş devasa bir ekran ile başlar. Üç kafadar hapishane kaçkınının çölün ortasında sıfırdan Mahagonny adını verdikleri kenti kurmaları gibi, sahne de yavaş yavaş gerek eşya gerekse insan olarak kalabalıklaşır. Kente ilk gelenler fahişelerdir, onlarla birlikte sahnenin bir kenarına makyaj masalarından oluşan bir kulis yerleştirilir. Oturdukları kentlerinde sıkıntıdan ölmekte olanlar (o sırada iç içe dairelerde yürüyen insanlar tam bir kısırdöngü sıkıntısını betimlemektedirler) ve ardından Alaska’da altın bulup zengin olmuş oduncular Mahagonny’e akın ederler. Zamanla sahnenin tamamı bir film stüdyosuna dönüşür. Ayaklı ışık spotları, kameralar, gölgesiz ışık kaynağı sağlayan tavandan sarkıtılmış çoklu aydınlatma sistemi ve devasa yeşil duvarlar sahneyi doldurur.
Van Hove, sahnelemelerindeki başat anlatı araçlarından biri olan sahnede/n kameramanlarla yapılan canlı çekimin sahnedeki ekran/lar/a naklen yansıtılması yöntemini, bu sefer belki de bundan önce hiç olmadığı kadar isabetli bir şekilde, hikayede insanlara geçirtilen boş zaman üzerinden para kazanmak için kurulmuş yapay eğlence kenti ile yaklaşık 120 yıldır yapay eğlencenin üretildiği sinema endüstrisini örtüştürmek için kullanır. Van Hove’nin, bunun üstüne bir de, dört eğlence türünün anlatıldığı ikinci perdede yeşil ekran efektini devreye sokması hem genelde Brecht’in tiyatro anlayışıyla hem de insani duyguların körelmesi (yapaylaşması) bağlamında özel olarak bu yapıtla doğrudan ilişki kurmasını sağlar. Sahnenin solundaki, arkası devasa yeşil panolarla kaplı film setinde çekilen görüntünün naklen olarak sahnenin sağındaki devasa ekrana, ama arka planına solda olmayan görüntüler bindirilerek sunulması; örneğin seks sahnesinde solda erkeklerin teker teker ilişkiye girdikleri kadının aslında fiziksel olarak olmaması ama sağdaki ekran görüntüsünde olması, boks müsabakası sonunda ölecek olan karakterin, bütünüyle yeşil kıyafetler giydirildiği için ekrandaki görüntüde görünmeyen biriyle (bir “şey”le) dövüşüyor olması Mahagonny sakinlerinin (yani erkeklerinin) aslında yapmadıkları eylemlerle, yapay eğlence dünyasının içlerini boşalttığı, duygularını körelttiği insanlara dönüşmelerini aktarır bizlere. Zaten, ancak duyguları o kadar köreltilmiş bir topluluktan bir kişi bile ilerleyen sahnede, parası olmadığı için herkese ısmarladığı içkileri ödeyemediği için çıktığı mahkemede ölüme mahkum edilen Jim Mahoney yargılanırken, ona arka çıkmaz, onu savunmaz, sevgilisi fahişe Jenny bile ona borç para vermekten imtina eder, hatta o kadar ki, hepsi Mahagonny’nin kurucuları üç kafadarın popülist söylevleriyle onların akıllarını çelmeleriyle Jim’in mezarını kazarlar, katline, parçalanmasına, adeta vahşi kapitalizme yem olmasına ortak olurlar, ve işin acısı, bununla da kalmaz, akbabalar gibi cesedinin üzerine üşüşürler.
2019 yazında ilk defa Aix-en-Provence Opera Festivali’nde sahnelenen üç saatlik bu yapım içinde bulunduğumuz Eylül ayının başında Flaman Opera ve Balesi’nin 2022-23 sezonunu açtı ve kurumun Antwerp ve Gent’teki binalarında dönüşümlü olarak sahneleniyor. Van Hove, bir Brecht-Weill yapıtı için görkemli sayılabilecek sayıda bir ekibin, sahne teknisyeninden korosuna, solistlerinden figüranlarına yaklaşık 60 kişinin bizzat sahne üzerinde yer aldığı “Mahagonny”i, hem yukarıda anlattığım gibi düşünsel olarak Brecht’in tiyatro anlayışına sadık kalarak hem de bu devasa ekibi matematiksel titizlikle tasarladığı hareket düzeni sayesinde yöneterek sahneleniyor. Sahne arkasında ise van Hove’ye yıllardır birlikte çalıştığı yaratıcı ekip, aynı zamanda hayat arkadaşı olan sahne ve ışık tasarımcısı Jan Versweyveld, kostüm tasarımcısı An D’Huys ve dramaturg Koen Tachelet destek veriyor. Böylece van Hove’nin artık bir imzaya dönüşmüş olan tarzı bu yapımda da kendini gösteriyor.
Yapımın müzik direktörlüğü üstlenen orkestra şefi Alejo Peréz, Weill’ın yapıt boyunca cazdan madrigale, cenaze marşından füge, salon danslarının ritimlerine uzanan geniş yelpazedeki müziğini ustaca yorumlayarak, orkestra çukurundaki yaklaşık 30 kişilik müzisyen grubunu yönetiyor. Jim Mahoney’de Leonardo Capalbo ile fahişe Jenny’de Katherina Persicke yetkin şancılıklarının yanı sıra oyunculuk kabiliyetlerini de konuşturuyorlar. Pina Bausch’un özgün Almanca “Orpheus und Eurydike” yapımında Orfeus partisini seslendirmiş/oynamış olan mezzo soprano Maria Riccarda Wesseling ise, van Hove’nin özellikle etkisini güçlendirdiği kadın karakterlerden Leokadja Begbick’te (Mahagonny’i kuran üç kaçkından biri) gerek müzikal yorumu gerek oyunculuğu gerekse postürüyle harikalar yaratıyor.
Ivo van Hove yıllardır sahneye koyma hayalini kurduğu ve her yıl tekrar tekrar sahneye koyabilecek kadar aşık olduğu “Mahagonny”i, “yaşamdaki durumlarından memnun olmayan ve esenliği zenginlikle karıştıran insanlar hakkında zamanımız için bir mesel” olarak adlandırıyor ve şöyle devam ediyor: “Mahagonny bir toplumun durumu, insanların neler yapabileceği ve tek bir amaç için bir araya geldiklerinde işlerin ne kadar çabuk kontrolden çıkabileceği hakkında kasvetli bir hikayedir.”
Van Hove “Mahagonny” yapımında günümüzdeki herhangi bir şiddet veya protesto olayı, kişi, topluluk, veya bir kent ile doğrudan ilişki kurmuyor, bunun yerine boşluğa düşmüş insanlığın vahşetini en sade şekliyle ortaya koyarak hiç eskimeyecek bir yapıtın hiç eskimeyecek bir yorumuna imza atmış oluyor.
[bu yazı 19 eylül 2022 tarihinde tiyatro dergisi'nde yayınlanmıştır.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder