5 Ocak 2022 Çarşamba

on soruluk sohbetler 57 : cecilie løveid

GalataPerform’un düzenlediği ve Türkiye’nin ilk oyun yazarlığı festivali olma özelliğini taşıyan “Yeni Metin Festivali” bu yıl onuncu kez 1- 28 Kasım 2021 tarihleri arasında, “nefes” teması odağında, hibrit bir yapıyla hem fiziksel alanda hem de dijitalde gerçekleşti. Festivalde, oyunları Türkçeye çevrilerek sahnelenmiş okumaları gerçekleştirilen uluslararası oyun yazarları ile yaptığımız sohbetlerin sıradaki konuğu Cecilie Løveid. 

©Helge Skodvin 

İyi bir oyunun/oyun yazarlığının özü sizce nedir?
İyi yazmanın özü bence bir bedenden diğerine herkesin anlayabileceği, oyuncu için kullanışlı ve tiyatronun kendini tekrar tekrar yenilediği bir dili aktarabilmek. Geçmişe baktığımızda edebi tiyatro bazen sıkıcı olmuş olabilir; ancak her zaman fikirler için politik bir platform olarak işlev görmüş ve muhtemelen diğer tüm sanat formlarından daha dürüst ve içten bir dil olmuştur. Aslında insanlar orada ve o zaman yaşadıklarını oynamışlar. Belki de iyi bir oyun ile iyi bir oyun yazarlığının özü de farklıdır. İyi bir oyun, okumayı veya izlemeyi sevdiğim bir şey olabilir. İyi bir oyun yazarlığı ise kendi düşüncelerim ve kavramlarımdan yola çıkarak üzerinde çalıştığım ve de tiyatronun gerektirdiği düşünsel altyapıya sahip bir edebiyat yapıtı anlamına gelebilir.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın dönüştürücü gücü… Sanatın dinsel kurtuluşla bir alakası olmalı mı? Asla evet, ya da hayır diyemezsiniz. Ancak, “tabii ki” diyebilirsiniz. Yani burada olumsuz bir kavramı tartışabiliriz, yani “Bir insan olarak ben seninle ne yapabilirim?” sorusu gibi... Sanat beni dönüştürdü mü? Çok iddialı bir söz bu. Ama öyle de olmalı. Örneğin gangster-rap’e bakın. Böyle bir sanat yapmadığım için şanslıyım. Bunun insanı tehlikeli işlere çekebileceğini düşünüyorum. Ama düşündüğümde, kendi işlerimin çoğu da yapıcı değil, sadece onları yazmak zorunda kaldım. Şöyle söyleyebilirim sanatın en iyi tarafı bence iki yöne de sahip olması. Hem güzelliğe hem de korkuya. Örneğin antik dramalar gibi. Belki de din dönüştürücü bir sanat biçimidir?

İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını nasıl dönüştürmekte?
Tabii ki dönüştüreceğini düşünüyorum, böyle büyük bir şey dönüştürmeli de. Ve belki de asla unutulmayacak. Mutlaka öncesi ve sonrası olacak. Ve Camus’nun Veba'sının sembolik anlamı, 1600'lerde Londra’da değil, 1. Dünya Savaşı civarında ortaya çıkarken... bugün aniden burada ve şimdide ortaya çıktı. Canlı tiyatroyu ve müziği Zoom’daki konserlerden daha çok sevdiğimizi zaten biliyoruz. Enerjiyle birlikte gösteri sanatları aynı odada daha iyi oluyor. O yüzden buna geri dönmeye çalışacağız ve korkuyu unutacağız. Yeni formlar ortaya çıkıyor mu, bundan emin değilim. 

"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz veya size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?
Bazılarının mistik bir etkisi var; yani onları kopyalamak için masa başına oturmazsınız, ancak bu kişinin dünyada olduğu ya da var olmuş olduğu gerçeği sizin için yeterlidir. Gidenler arasında benim için büyülü kişilere örnek olarak Marguerite Duras veya Samuel Beckett’i verebilirim. Çoğu zaman gerçek sanatın tüm örnekleri birer olgu olarak ilham verici. Üslubu asla bilinçli olarak kopyalamıyorum. Ama tabii ki bunu kendiliğinden yaptığım da oldu, örneğin sadece radyo için küçük bir parça yazabilecek miyim derken aniden bir şey ortaya çıktı. Bu olasılığın gerçekliği her zaman heyecan verici. “Ustam”ın pek çok adı var.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder