20 Mayıs 2021 Perşembe

on soruluk sohbetler 36 : halil atasever

Sanatçı Marina Abramović ve kurucusu olduğu Marina Abramović Enstitüsü’nün (MAI) Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşen Akış/Flux sergisinde performans dokümantasyonlarının yer aldığı ana bölüme eşlik eden canlı performans programına Türkiye’den 12 sanatçı davet edildi. Biz de 20 Aralık 2020’de sona eren sergide “canlı” performanslarıyla yer almış sanatçılarla On soruluk sohbetler serimize devam ediyoruz. Bu haftaki konuğumuz, Mezbaha performansını gerçekleştiren Halil Atasever.




Performansın özü sizce nedir? Performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
Performans sanatını tanımlamak oldukça güç. Çerçevelerinden bahsedebiliriz. Beuys’un belirttiği gibi bilinçli bir şekilde, bir farkındalıkla yapıldığında patates soymak bile bir sanat işi sayılabilir. Eğer bir sınırlandırma yapmak gerekirse sanırım insan bedenini temel alan ve rasyonel bir bağlama oturabilecek her irrasyonel iletişim arayışına performans diyebiliriz.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Herhangi bir görüntünün, sesin veya deneyimin gücünün olması için sizi derinden etkileyebilmesi gerekiyor. Günümüzde böyle işlerle pek karşılaşmıyoruz. Çünkü deneyimlemek değil izlemekle meşgulüz, hatta kayda geçirmekle. Gittikçe daha basit ve kargaşadan uzak eylemler beni kendine çekiyor. Sessiz sakin durabilmeyi becerebildiğimiz müddetçe algılarımız daha açılıyor. Dizi bölümlerini art arda adeta yemek yercesine tüketirken aslında sadece uyuşturucu kullanmış oluyoruz. O yüzden ekrandaki birinin ölmesi ile birilerinin sevişmesi arasında çok da büyük bir fark yok artık. Sanatın dönüştürücü gücü olduğuna inanıyorum ama bu önü açık olacak bir zihin berraklığını gerektiriyor.

Size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?
Liste bir hayli uzun. Bir başkasının hayatına dokunabilmeyi başaran herkes bana ilham veriyor. Hayri Dağlı bana çok ilham veriyor mesela. Afrika’daki insanlar için yaptıkları. Gerçek insan hikâyeleri benim zihnimi eserlerden daha çok meşgul ediyor.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?
Rüyalarımın işlerime etkisi yoktur diyemem ama bu etkinin varlığını da kanıtlayamam. Bir fikir üzerine düşünürken zihnim onu kendi kendine arka planda işliyor. Aklıma gelen fikri yazmak için birçok kez yataktan kalktığımı biliyorum. Sadece şundan eminim; üzerinden belli bir zaman geçmeden fikir asla olgunlaşmıyor. Belki rüyalar fikirlerin yürümesi gereken yollardır. Aklıma gelen fikri geliştirmek için okuyorum ve izliyorum. Kendime bakıyorum sonra. Ürettiğim performanslarda her zaman bu derdin benim dışımda herhangi birinin derdi olup olmadığını da düşünüyorum. Ben bu toplumsal olgunun içerisinde ne hissediyorum, kendimi nereye konumlandırıyorum diye gözlemlemenin yanı sıra aklıma gelen fikrin bir başka insanda karşılığı var mı onu bulmaya çalışıyorum. Bu olmadığında gerçeklik yokluğu çekiyorsunuz.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Performanslarıma isim vermek için eylemin kendi etrafında ve performansı kurguladığım kavramsal çerçeve ile bütünleşen bir isim seçmeye çalışıyorum. Bu da çoğunlukla fikri inşa ederken ortaya çıkıyor. Yekpare bir dikme eylemi idi, Yuva ise bir yuva yapma eylemi, Mezbaha ise sökme. Sadeleştirmenin ve netleştirmenin her işi çok daha okunur ve etkili kıldığına inanıyorum. Bu yüzden olabildiğince kolay okunur ancak üzerine biraz düşününce birçok anlam katmanını birlikte okuyabileceğimiz isimlerin peşine düşüyorum.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder