[Bu yazı 01.11.2020 tarihinde Tiyatro Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır. Yazıyı derginin sitesinden okumak için
tıklayın.]
Medea
Fotoğraf: Sanne Peper
Sonbahardaki Naklen Çevrimiçi Yayınlara Bir Bakış Sonbaharla birlikte Avrupa’daki gösteri sanatları topluluklarından bazıları, daha önceki sezonlarda İngiliz National Theatre, New York Metropolitan Operası gibi kurumların biletli sinema gösterimleriyle naklen gerçekleştirdikleri yayınları bu sefer internet üzerinden ücretli çevrimiçi olarak hayata geçirmeye başladılar. Amaç sanırım hem salonların 1/3 kapasiteye düşmesinden dolayı gösterileri daha fazla seyirciye ulaştırmak hem de topluluklara ek gelir sağlamak.
Bu yayınları ilk, Hollanda’nın dünya çapındaki modern dans topluluğu Nederlands Dans Theater (Hollanda Dans Tiyatrosu) eylül ayındaki sezon açılışında başlattı.
Belçika’nın önde gelen gösteri sanatları kurumlarından Koninklijke Vlaamse Schouwburg (Kraliyet Flaman Tiyatrosu ) bunun için
KVS 24/7 adlı yeni bir internet sitesi açtı ve sezon boyunca düzenli olarak, özellikle yapımcılığını üstlendiği işleri ücretsiz olarak naklen çevrimiçi yayınlayacağını açıkladı. Bu program kapsamında Fransa’da yaşayan Türkiyeli dansçı-koreograf Bahar Temiz’in “ICE” adlı yeni işinin 8 ekim 2020’deki dünya prömiyerini izleme imkanımız oldu. Bu gösterinin
kaydına siteden ulaşmak hala mümkün.
Kasım ayıyla birlikte arka arkaya Hollanda, Fransa, Belçika ve Almanya’nın pandemiden dolayı tekrar tiyatro mekanlarını kapatmasıyla, sahnede canlı ama seyircisiz oynanan gösterilerin naklen çevrimiçi yayınları arttı. Örneğin, geçtiğimiz cuma akşamı (30 ekim 2020) Théatre de la Ville Paris Kaori Ito ile Yoshi Oida‘nın “Le Tambour de Soie” adlı modern No gösterisini Espace Cardin’den, Kaaitheater Anne Teresa de Keersmaaker’in “Drumming” adlı çağdaş dans gösterisini Brüksel’deki Rosas Performance Space’den, Tanzhaus NRW Ben J. Riepe’nin “Geschöpfe” adlı çağdaş dans gösterisinin prömiyerini Düsseldorf’dan ve International Theater Amsterdam Simon Stone’nun “Medea” adlı oyununu Amsterdam Stadsschouwburg’dan naklen çevrimiçi yayınladı.
Çoğunluğu ücretsiz gerçekleşmekte olan bu yayınlar önümüzdeki günlerde, özellikle Almanya’daki tiyatro kurumlarının açıklayacağı yeni programlarla zenginleşecek.
21. yüzyılın Medea’sı
Dünya çapında ünlü Hollandalı tiyatro topluluğu International Theater Amsterdam (eski adı Toneelgroep Amsterdam)
ITAlive adıyla sezon boyunca belli tarihlerde belli gösterimlerinin İngilizce altyazılı ve naklen gerçekleşecek çevrimiçi yayınlarından oluşan bir program başlattı. Programın ilk yayını 30 Ekim 2020 akşamı, son yıllarda Avrupa’da ünü gittikçe artan Avustralyalı genç yönetmen Simon Stone’un, Euridipes’in aynı adlı ünlü oyunundan esinlenerek yazıp yönettiği “Medea” idi.
Stone klasik metinleri sahnelerken onların yeni çevirisini veya uyarlamasını yapmıyor, o metinlerin tartıştığı temel konudan veya sorunsaldan yola çıkarak sıfırdan bir metin yazıyor. Stone’un yine ITA’da sahnelediği, İbsen’in oyunlarından esinlenen “İbsen Huis”, Viyana Burgtheater yapımı olan, August Strinberg’in oyunlarından esinlendiği “Hotel Strindberg” ve Theater Basel’de sahnelediği Çehov’un aynı adlı oyunundan esinlenen “Üç Kızkardeş” Stone’un işlerinden aklıma gelen ilk örnekler. Stone Euripides’in “Medea”sını da benzer bir şekilde ele alarak, 1990’larda Amerika’da gerçekleşen bir olayı; çocuklarını ve kendisini zehirleyerek ve ardından yakarak öldüren Debora Green’in gerçek hikayesini sahneye taşıyor.
Bilindiği gibi Euripides’in “Medea”sı; protagonist Medea’nın, eşi İason’un iktidar uğruna başka bir krallığın prensesi ile evlenme kararı üzerine, ondan öc almak için çocuklarını ve prensesi öldürmesini konu edinir. Euripides’in Medea’sı bir nevi büyücüdür. Medea’nın çocuklarını öldürme eylemi ise genel olarak delilikle açıklanır.
Stone’un Medea’sı araştırmacı bilimkadını Anna ise oyunun başında, birlikte çalıştıkları ilaç fırmasından iş arkadaşı da olan kocası Lucas’ı yavaş yavaş zehirlemekten dolayı girdiği bir ruh sağlığı kliniğinden yeni çıkmıştır, tekrar ailecek birlikte yaşamak istemekte ve kocasıyla bunun görüşmesini yapmaktadır. Ancak Lucas, firmada zamanında Anna’nın yardımıyla yükseldiği basamaklardan, şimdi de firmanın sahibinin kızı Clara ile birlikte olarak çıkmaktadır, dolayısıyla Anna ile tekrar bir araya gelmeyi düşünmez, çocukların vesayeti de ondadır. Anna patronuyla yaptığı görüşmede ise işe geri alınmayacağını öğrenir. Anna’nın, kendinden genç iki kadın, kocasının yeni sevgilisi ve bebek bekleyen Clara ile tansiyonlu yüzleşmesi ve klinikten çıktıktan sonra onunla ilgilenen sosyal hizmet görevlisi Mary-Louise’e kendi ayakları üzerinde durduğunu kanıtlama çabasının beyhudeliği de yine Anna’nın kendi geleceğine dair umutsuzluğunu pekiştirir.
Bob Cousins’in tasarladığı bütünüyle bembeyaz, sınırları yuvarlatılarak muğlaklaştırılmış sahne mekanı modern bir kadın olarak Anna’nın ailesi ve işi olmadan düştüğü varoluşsal boşluğu, yalnızlığını ve kaybolmuşluğunu cisimleştirir adeta. Olaylar ilerledikçe Anna’nın eylemlerinin sonuçları olarak önce şarap, sonra kan, en son da tavandan dökülerek zemini kaplamaya başlayacak ve Anna ile iki çocuğunu örtecek olan küller bu beyazlık içinde görsel olarak gözalıcı olduğu kadar, anlamsal olarak zihinçelici lekeler oluştururlar.
Stone bu oldukça komplike ilişkiler ve duygular barındıran hikayeyi, ard arda gelen sahneleri hafifçe iç içe sokarak oldukça akıcı hale getirdiği bir sahne trafiğiyle 80 dakika gibi kısa bir sürede anlatır; hikayenin merkezindeki Anna’nın içine düştüğü kaçınılmaz boşluktan çıkışsızlığını ustaca ortaya serer.
Yapımın başarısında abartısız oyunculuklarıyla bütün ekibin rol oynadığını düşünüyorum, ancak beni en çok çarpanın, Anna’yı canlandıran Marieke Heebink’in doğallığı olduğunu vurgulamalıyım.
Stone’un ITA’da 2015’te sahneye koyduğu bu “Medea” yapımı; hem 2015 Hollanda Tiyatro Festivali’ne seçilmiş hem de o yıl Marieke Heebink’e Theo d’Or ödülü kazandırmış, beş yıldır bir çok şehre; orijinal Hollandalı oyuncu kastıyla Londra Barbican’dan Paris Odéon-Théatre de l’Europe’a, Amerikalı oyuncularla bir sahnelemeyle New York Brooklyn Academy of Music’e, Avusturyalı oyuncularla bir sahnelemeyle de Viyana Burgtheater’a konuk olmuş.
Fotoğraflar: Sanne Peper
ITAlive’ın kasım ayında gerçekleşecek ücretli naklen çevrimiçi yayınlarında izleme imkanı bulunan iki yapım, aynı zamanda topluluğun artistik direktörü, Belçikalı dahi yönetmen İvo van Hove tarafından sahnelenen iki edebiyat uyarlaması; ilki, kitaplarından Thomas Ostermeier’in yaptığı sahnelemelerle son yıllarda tiyatro dünyasında da adından çok söz ettiren genç Fransız yazar Édouard Louis’nin aynı adlı kitabından “Wie heeft nijn vader vermoord” (Babamı Kim Öldürdü) 6 kasım 2020’de, ikincisi Hollanda’nın uluslararası camiada en tanınmış yazarı Louis Couperus’un aynı adlı kitabından “De stille kracht” (Saklı Güç) 26 kasım 2020’de.