grzegorz jarzyna adına ilk defa, warlikowski vesilesiyle internetten ulaştığım tr warszawa'nın sitesinde rastlamıştım. yönettiği oyunlar ilgimi çekmişti; içerikleri, afişleri, reklam amaçlı videoları..
sarah kane'den "4.48 psychosis", pasolini'nin kült filmi "teorem" uyarlaması "t.e.o.r.e.m.a.t.", vampir klasiği "nosferatu", shakespeare'in kişisel olarak en çok sevdiğim oyunu "macbeth", thomas vinterberg'in dogma'yı başlatan filmi "festen" uyarlaması jarzyna'nın tr warszawa bünyesinde sahnelediği oyunlardan bazılarıydı.
ara sıra topluluğun sitesine girdikçe, jarzyna'nın en az warlikowski kadar önemsenen çağdaş leh sahne adamlarından biri olduğunu fark ettim; ingiltere, a.b.d., almanya ve dünyanın bir çok yerine oyunlarıyla turneye gidiyordu, ödüller alıyordu.
son beş yıl içinde üç kere polonya'ya gittim; warlikowski rejilerini atina, varşova ve open'er'de izleme şansım oldu; ancak polonya seyahatlerimin bir keresinde bile tr warszawa'nın jarzyna imzalı herhangi bir oyununa denk gelemedim. dendiğine göre topluluk varşova'dan çok, yurtdışında sahnedeymiş; polonya'nın resmi kültür elçisi olarak dünyanın dört bir yanını dolaşıyormuş.
meraklı bir tiyatro izleyicisi olarak dileklerimden biri jarzyna'nın istanbul'a gelmesiydi. bu sene geldi. hem de iki oyunuyla. adam mickiewicz enstitüsü ile istanbul kültür sanat vakfı işbirliğiyle, polonya-türkiye ilişkilerinin 600. yılı etkinlikleri kapsamında jarzyna'lı tr warszawa istanbul tiyatro festivali'ne iki oyunuyla konuk oluyor bu sıralar.
yapımlardan ilki "ne yaptıysak nafile..." festivali açtı, iki gösterim yaptı. ikincisi "nosferatu" 13-14 mayıs akşamları sahnelenecek.
gösterimler istanbul'un tek düzgün, oranlı, ölçekli "sayılabilecek" tiyatro salonu şehir tiyatroları'nın harbiye muhsin ertuğrul sahnesinde gerçekleşiyor.
"ne yaptıysak nafile..."nin metni polonya'nın önemli yazarlarından dorota maslowska'ya ait. maslowska daha 30 yaşında; ve romanları ve oyunlarıyla 12 yıldır polonya yazın dünyasında sağlam bir yer edinmiş durumda.
geçen yaz gydnia'daki open'er açıkhava festivali'nde onun bir romanından uyarlanan bir oyun izlemiştim. open'er'deki diğer tiyatro yapımları ingilizce üstyazıyla sahnelendiği halde, bu oyunda çeviri yoktu; çünkü maslowska'nın metinleri başka bir dile çevrilemez olarak kabul ediliyor.
sadece içeriğiyle değil, biçimiyle, özellikle dilin biçimiyle oynayan; cümlelerin strüktürünü bozup yeniden düzenleyen; sokak ağzını, argoyu, gençlerin kendi aralarında kullandıkları tabirleri metinlerine yediren bir yazar olarak tanınıyor maslowska.
her çeviri özgün metinden çok şey kaybettirir, ancak maslowska söz konusu olunca bunun derecesinin daha da arttığı söyleniyor.
festivalimize bir jarzyna oyununun gelmesine ve metnin polonya'nın önemli güncel yazarlarından maslowska'nın olmasına sevindim, ama bir yandan da, aşırı derecede polonya'ya özgü bir oyun yerine, metnini tanıdığımız (macbeth) veya uyarlanan yapıta aşina olduğumuz (teorem ya da festen) bir oyun olsaydı demekten de kendimi alamamıştım.
polonya tarafının kendilerini türkiye'ye en iyi şekilde tanıtmak istediklerini; çağdaş bir yazarlarıyla çağdaş bir sahne adamlarının sağlam işbirliğiyle karşımıza çıkmak istemeleri çok doğaldı. ancak, internet sitesindeki künyesine bakıp, bu yapımın ağırlıklı olarak eski doğu bloku ülkelerine turneye gittiğini görünce endişem iyice arttı.
meğer maslowska da benzer endişeler içindeymiş; dün akşamki oyun sonrasındaki söyleşide ilk söylediği şey bu oldu: "oyunum bu coğrafyada anlaşılmayacak, buraya çok yabancı kalacak diye endişeleniyordum, ancak ilk akşamki gösterimde seyircilerden gelen tepkilerden ve kahkahalardan sonra, aslında çok fazla ortak noktamız olduğunu anladım."
ardından hemen sordu: "sizler de yoğurt kaplarını biriktiriyor musunuz?"; hep bir ağızdan "evet" diye bağırdık.
jaryzna "ne yaptıysak nafile..."nin, aslında yıkılmakta olan eski bir varşova apartmanının kirli, dökük, kaotik ancak yaşanmışlık ve sıcak insan ilişkileriyle anlamlanan atmosferini, steril bir film setine, televizyon stüdyosuna dönüştürmüş.
jarzyna'nın yarattığı bu hiper gerçeklik oyundaki protagonistlerin dertlerine ortak olmamızı engelliyor; onlara, hayatlarına, dertlerine uzaktan bakmamızı sağlıyor; günümüz -polonya- toplumunun televizyon ve popüler yazılı medya odaklı, herkesi aynı kılıfa sokan ve bireysel düşünceyi/beğeniyi/tavrı törpüleyen küreselleşmenin kıskacındaki halet-i ruhiyesini soğuk ve mesafeli bir yaklaşımla ortaya seriyor.
maslowska'nın sivri dilli metninin, jarzyna'nın ışığı, gölgeyi, projeksiyonu ve müziği kullanışının ve genel olarak oyunculukların hakkını teslim etsem de "ne yaptıysak nafile..."ye bayılmadığımı söylemeliyim.
polonya'nın maslowska'lı istanbul çıkartması sadece festival açılışı ile sınırlı kalmadı; haftabaşında galata perform'un yeni metin yeni tiyatro etkinlikleri kapsamında "transit polonya" başlığıyla maslowska oyun yazarlığı atölyesi verdi ve salı günü maslowska'nın ilk oyunu "lehçe konuşan iki gariban rumen"in okuma tiyatrosu ve söyleşisi gerçekleşti.
ani haddeler pekman'ın okuma rejisiyle izlediğimiz oyun maslowska'nın metninin, alamet-i farikası olan lehçe dil oyunlarının ötesinde; dertlerine ortak olunabilecek, onlarla birlikte gülünüp ağlanabilecek protagonistler ve insanın içini acıtan sahici durumlar yaratmak konusunda ne kadar evrensel olduğunu kanıtladı.
sanırım bunu düşünmemde; özellikle burak safa çalış ve sezin bozacı'nın -okuma tiyatrosu sınırları dahilinde de olsa- sıcak ve güçlü oyunculuklarının da etkisi büyüktü.
okuma sonrasındaki soru-cevap'ta maslowska büyük bir alçakgönüllük ve özeleştiri ile, yaklaşık 10 yıl önce yazdığı bu ilk oyununa ve o zamanki yazarlığına dair tespitlerde bulundu. son zamanlarda oyun-roman yazmaktan çok, gezdiğini, oyunlarıyla ilgili söyleşilere katıldığını söyledi.
yapıtlarının çevirisinin zor olduğuna dair soruma; "evet, benim yapıtlarımın esas özelliği leh dilini çok kendime has kullanıyor olmam ve evet bunların çoğu çeviride kayboluyor, ama bu akşamki seyirci tepkilerinden (gülmelerden) de hissettiğim kadarıyla oyunlarım seyirciye geçebiliyor; tabii belki de bunda karakterlerin içlerine düştükleri durumlar etkili oluyordur." diye cevap verdi.
600. yıl etkinliklerini polonya tarafı oldukça ciddiye alıyor; kültürlerini ülkemize tanıtmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
adam mickiewicz enstitüsü kalabalık bir kadro ile harbiye muhsin ertuğrul fuayesi'nde ve iksv salon'da izleyicilerle ilgileniyorlar, bilgi veriyorlar; içinde maslowska'nın, bu hafta içinde istanbul'da okuma tiyatrosu ve tr warszawa yapımı olarak izlediğimiz ilk iki oyununun türkçe çevirilerinin bulunduğu şık kitabı ücretsiz olarak seyircilere dağıtıyorlar.
ayrıca; maslowska ve jarzyna'nın söyleşilerinde ingilizce kullanılmayıp, lehçe-türkçe çeviri yapılmasının da bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum.
jarzyna söyleşisi demişken;
bugün 17:30'da iksv salon'da gerçekleşen ve sayısız konservatuar öğrencisi, hocası, tiyatrocu, eleştirmen ve seyircinin olduğu 17 milyonluk istanbul'da mickiewicz enstitüsü-iksv yetkilileri, fotoğrafçı, kameraman ve çevrimenin eşi dışında dinleyici olarak sadece 15 kişinin katıldığı, iki saati aşan söyleşide jarzyna'nın kendi tiyatro anlayışı, polonya tiyatrosu ve daha pek çok şey hakkında yaptığı zihin açıcı açıklamaları -vakit bulursam- bir sonraki yazımda paylaşacağım..