13 Eylül 2009 Pazar

trisha brown dance company istanbul'a gelmiyor! ya da; bir sanatseverin hezeyanları

sadece trisha brown dance company'nin 4-5 kasım gösterileri değil, cemal reşit rey konser salonu'nun 2009 güz programında olan ensemble sarband, walter weller yönetimindeki belçika kraliyet filarmoni orkestrası, berlin-viyana filarmoni solistleri gibi başka etkinlikler de, bir yıl öncesinden planlandığı halde, belediyedeki yetkililer tarafından yüksek bütçeleri gerekçe gösterilerek son dakikada iptal edilmiş!

benzer bir durumu iksv'nin müzik festivali direktöründen de dinlemiştim; her sene müzik festivali'nin programını "bu şirket bir sene önce şu tarz bir etkinliğe sponsor olmuştu, bu sene de olsa olsa buna olur herhalde" gibisinden stratejik planlamalarla hazırladıklarını ve buna rağmen mart sonunda hala sponsor bulamadıkları konserleri iptal etmek zorunda kaldıklarını anlatmıştı üzgün ve dertli.

açıkçası; istanbul kültür ve sanat vakfı artık "vakıf" değil, "şirket" gibi yönetildiği için, sayın müzik direktörünün yakınmaları samimi gelmiyor bana.
değil mi ki, viyana filarmoni orkestrası'nı türkiye'ye ilk getiren olmak için crrks'nin orkestrayla daha önceki bir tarihe yaptığı angajmanı, alehte kulis yaparak vazgeçirebilecek kadar mafioso ve tekelci girişimlerde bulunuyorlar!

şimdi, iksv hakkında kötü şeyler söylüyorum diye eleştirilecek olacağımın da farkındayım.
hatta; "bu kadar verimli çalışan ve sayesinde unutulmaz etkinlikler izlediğimiz bir kurumun günümüz piyasa ekonomisine ayak uyduran, rekabetçi icraatlerini de hoş görüver, zaten şu ülkede kültür-sanata değer veren kaç kişiyiz, bizler de birbirimizi bıçaklarsak!..." diye düşünenler de çoğunlukta olacaktır.

sözkonusu kültür-sanat olunca bizler, osmanlı'dan miras aldığımız o benzersiz "hoşgörü" cevherini kullanmaya pek eğilimliyizdir; "şehirde opera olarak bir tek o kurum var, ama o tek çağdaş sanat müzemiz, şimdi onu eleştirirsen, zaten birileri kapatmak, küçültmek için bekliyor, yazık değil mi, hoş gör, yıpratma, idare ediver..."

bir keresinde gürer aykal ile bir konserde yanyana düştük (seyirci-seyirci olarak); tesadüf bu ya!
annem, borusan filarmoni orkestrası'nın ayda sadece bir konser vermesinden yakındı, "neden 15 günde bir olamıyor" diye safça sordu. sormaz olaydı!
gürer bey talepkar ama, oyunda hakkı yenmiş sokak çocuğu gibi ağlamaklı "devlet yardım etmiyor ki hanımefendi, devlet bu kadar başarılı bir orkestraya yardım etse, seve seve veririz, biz de çok istiyoruz, ancak devlet yardım etmiyor" demez mi.
ben dondum kaldım; devlet aynı şehirdeki kendi orkestrasına yardım etmiyor, kadro açmıyor da, sizin özel orkestranıza neden yardım etsin! kaldı ki, sizin orkestra üyelerinin neredeyse üçte biri devletinkinden gelme değil mi! diyemedim. nasıl derim ki; devlet, benim de üyesi olduğum kendi üniversitelerinden birine doğru dürüst yardım etmez, çoğu arkasına ülkenin köklü ve zengin ailelerini almış vakıf üniversitelerine para yağdırırken, haddime mi!!!

hadi, eleştir bakalım idso'yu, et bakalım kötü bir söz, edebilirsen!
"zaten kötü, zaten kendi seyircisi bile beğenmiyor! özelleştirmeye bile gerek yok, feshedelim olsun bitsin! nasıl olsa "özel" bir kopyası var elimizin altında" denmez mi!

zaten bu nedenle değil mi türkiye'de kültür-sanat kurumlarını eleştir(e)meyiz, kol kesilir yen içinde kalır misali, konuşmamayı tercih ederiz.
yoksa ne (istanbul) devlet senfoni orkestrası'nın memur zihniyeti kalırdı, ne (istanbul) devlet opera ve balesi'nin kalitesizliği, ne işsanat'ın elitimsi olmaya çalışırken banalleşen programları, ne devlet tiyatrosu'nun köhneliği, ne de istanbul modern'in görmemişliği!
daha sayıyım mi!!!

1 yorum:

  1. Ellerinize ve gözlerinize sağlık. Şahane bir yorum. Artık bu konuları "entel (!) seyirci" terörüne uğramadan tartışabilmemiz gerek. Çünkü iksv'nin, İstanbul'daki sanat etkinliklerinin gerçek takipçileri bizleriz. Az zamanımızı, kısıtlı bütçemizi birbirine ekleyerek o salon benim bu festival senin koşturanlar bizleriz... Bunları söyleyebilmek de pek çok kişiden önce bizim hakkımız.

    YanıtlaSil