11 Haziran 2011 Cumartesi
müzik festivalinden şöyle-böyle...
nedense bu seneki müzik festivali beni pek heyecanlandırmadı. gözüme dört konser kestirmiştim, biri düştü; petibon rahatsızlanmış. kalan üçün ikisi geçti zaten. geriye bir tek, salı akşamı süreyya'da oda müziği kaldı.
çocukluğunu kindergarten yerine babasının vurmalıları ile köprünün diğer tarafındaki inek ahırı arasında geçirmiş ("singende trommeln und rasender puls", alexander stenzel, arte 2006) avusturyalı martin grubinger her an gülümseyen suratıyla arz-ı endam etti perşembe akşamı.
grubinger'e; onunla aynı adı taşıyan vurmalıçalgıcı babası, vurmalıçalgıcı arkadaşı leonard schmidinger ve istanbul seyircisine almanca hitap edecek kadar olaya vakıf olmuş, temel reis'in safinaz'ı kıvamında çubuk-ikiz piyanistlerimiz ferhan-ferzan önder kardeşler eşlik ettiler.
başka bir deyişle, aya irini sahnesinde beş vurmalıçalgıcı vardı. maalesef ikisininkinin enstrümanından çıkan ses, diğerlerinkinin yanında pek bir cılız kaldı; sinek vızıltısı gibi!
önder'ler o incecik kollarıyla ne kadar kuvvetli vursalar da, piyanolar neredeyse hiç duyulmadı. piyanoların sesini, olsa olsa ilk beş sıra ayırt edebilmiştir; ben 20'deydim, piyanoları ancak vurmalılar sakinlediğinde duyabildim.
gelelim akşamın müzik kalitesine:
her ne kadar "ah, neydi o eski günler" nostaljisi yapmaktan kaçınsam da; "leonard bernstein - batı yakasının hikayesi - iki piyano-vurmalı çalgılar" denince benim unutamadığım, güher-süher pekineller'in çaldığı, bizzat bernstein'dan izin ve kontrolle uyarlanmış versiyon ve bunun 1988 yılındaki festivalde muhteşem icrasıdır. üstüste iki akşama gitmiştim; parama kıyıp (pardon, babamın parasına; çünkü o zamanlar daha lise öğrencisiydim) akm parter'den izlemiştim.
pekinellerden biri perşembe akşamki konserde vardı; acaba o nasıl bulmuştur grubinger'in uyarlamasını. ben pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim; iyi bir alkış ve kuvvetli bir son için sağlam oynamak adına, cha cha ritimli "america" şarkısının özellikle ama kısır ve kendini tekrar eden bir düzenlemeyle öne çıkartılması pek hoşuma gitmedi.
konserin, merakla beklediğim "bahar ayini" icrasında ise baskın ksilofon kullanımının neden piyanoların önüne geçtiğine anlam veremedim; yapıta ve atmosferine artı bir değer katamıyorken!
üç vurmalı çalgıcıyla zenginleşince "bahar ayini"nin ilkel atmosferinin ve yapıtın doğasında varolan çılgınca ritm tasarımının daha da etkili olacağını hayal etmiştim, beklediğimi bulamadım.
orkestra veya iki piyano versiyonları hala gözdelerim.
"küçük" de olsa merak ettiğim bir şey ise; program broşüründe "batı yakasının hikayesi"nin 2 piyano 3 vurmalı çalgı uyarlamasının grubinger'e ait olduğu belirtiliyor olmasına rağmen, "bahar ayini"nin 2 piyano 3 vurmalı çalgı versiyonunun düzenleyicisinin anılmamış olması; bu versiyonu stravinski'nin kendisi mi yapmış (ki hiç zannetmiyorum), yoksa bu da "dahi çocuk" grubinger'in alameti farikası mı!
aynı grup (önderler, grubingerler ve schmidinger) yanlarına orkestra ve koro alarak bu yazki schleswig-holstein festivalinde bu sefer carmina burana'yı icra edecekler.
grubinger'e biri dur demezse, bir sonraki durağı muhtemelen beethoven 9. senfoni olacak!
tamam, vurmalı çalgı için klasik müzik repertuarı çok geniş değil, ancak bu durum grubinger'i, tanınmış yapıtların değersiz/anlamsız versiyonlarını yapmaya itmemeli. ama tabii, müzik endüstrisi de bir şekilde devam etmeli, değil mi!
aynı şeyi, gidon kremer'in çağdaş bestecilere ısmarladığı bach uyarlamaları için de düşünüyorum. ama neyse ki bunlar, grubinger'inkilerden kat be kat kaliteliydiler. eh, arkasında gidon kremer imzası olunca, başka türlüsü de düşünülemezdi zaten.
yine de, herkesin ayılıp bayıldığı "the art of improvisations"tan çok da haz etmediğimi "itiraf" etmek isterim.
birileri de "kral çıplak" demeli değil mi! nasıl olsa iksv veya albüm ithalatçısı firmayla dirsek temasım yok, müzikolog da değilim; sıradan bir dinleyici/izleyici/takipçiyim...
ancak keşke dün akşam konser öncesi, maksim-gazinosu-assolisti-saçlı piyanist hanımefendi ile değil de, bir müzikologla söyleşilseymiş; belki bu kadar rağbet görmezdi, ama daha doyurucu olacağı garantilenirdi.
usta gidon kremer ve orkestrası kremerata baltica'nın dün akşamki konserinin en unutulmaz anları ise; bis parçası olarak çaldıkları giya kancheli'nin kremer için bestelediği "rag-GIDON-time" ve astor piazzolla'dan -yanılmıyorsam- "michalangelo 70" idi.
giya kancheli seyirciler arasındaydı. geçen yılki arvo paert hediyesinden sonra, umarım iksv kancheli'ye müzik festivali'nin 2012'deki 40. yılı münasebetiyle bir beste ısmarlamıştır ve, gürcü usta bu vesileyle etrafı şöyle bir koklamak ve ilham almak üzere aramıza karışmıştır...
biz umalım; insan umut ettiği sürece "mutlu" yaşarmış!...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Festival programı sizi heyecanlandırmamış olsa da, festival izlenimlerinizi okumak benim için haz verici. Dün akşam epey kulaklarınızı çınlatıp, buralarda olmadığınıza kanaat getirmiştik.
YanıtlaSilBahar Ayini icrasında ksilofonun önde olmasının getirdiği yenilikten çok etkilendim. Yüzlerce kuş içeri doluşmuş gibiydi bir anlığına. Ama Martin Grubinger'i Victor Wooten ile bir konserde izlemeyi çok daha fazla isterdim. –Ben hep böyle yakıştırmalar yaparım zaten, mazur görün lütfen.-
Nerede ise son bir ayı Gidon Kremer ve Glenn Gould albümlerini dinleyerek geçirmiş olduğumdan Gidon Kremer’li konsere heyecanla gittim. Piazzolla'lı bölüm nefisti. Piazzolla dolu Richard Galliano konserini de sabırsızlıkla bekliyorum. Daha önce Sara Mingardo’yu izleyememiştim. Benim için denemeye değer diye düşünüyorum.
Ruhi Ayangil ve Ara Dinkjian’ın Yüz Yüze konseri gitmek istediklerimin en başında idi ama tuhaf bir beceriksizlikle yer bulamadım. Kapıda bilet bulabileceğimi umut ediyorum :) Çünkü “mutlu anlara” inanıyorum.
belli mi olur; bir gün siz kendi mini festivalinizi düzenler, buluşmalar adı altında grubinger ile victor wooten'i biraraya getirirsiniz.
YanıtlaSil[wooten'i tanımıyorum; merak ettim araştıracağım...]
sara mingardo'ya gelince; onu ben de geçen sefer festivale geldiğinde izleyememiştim, ama doğrusu, petibon için kıydığım bilet kademesinden mingardo'yu izlemek hiç içimden gelmiyor; bazen böyle nekesliğim tutar!
zaten renée fleming'e de gitmeyeceğimden, bu yaz için sopranoları bütünüyle silebilirim.
ayangil ve dinkjian ikilisine, tarihi uymadığı için hiç heveslenmemiştim bile.
zaten istesem de bilet bulamazmışım; kırmızı laleli bir arkadaşım biletlerin satışa çıktığı çarşamba gününün öğle vakitlerinde iksv'ye gitmiş olmasına rağmen bilet bulamadı. biletler ya beyaz-siyah lalelerde bitti, ya da o sabah erken gelenlerde.
[insan merak ediyor, öyle bir konser için kaç bilet satışa çıkarıldı, kaç sandalye davetiyeliye ayrıldı! neyse, ben artık bu konularda fazla yazmak istemiyorum çünkü iksv'nin icraatleri hakkında ne yazdıysam iyiye gideceğine daha da beterleşti.]
[[bu arada, bülent eczacıbaşı'nın gidon kremer'in elini sıkış şekline dikkat ettiniz mi; kurt politikacı havasında, kendi duruş ve kol mesafesinden hiç taviz vermeden, kremer'in kolunu kendi tarafına çekerek!!! ayrıca, insan iki çift laf etmez mi!]]
umarım yüzyüze'ye bilet bulursunuz, keyfine varırsınız ve ben de sizin izlenimleriniz yoluyla haberdar olurum konserden.
ayrıca, richard galliano ve sara mingardo konserleri hakkında da izlenimlerinizi merakla bekliyorum. umarım blogunuza yazarsınız...
sevgili danzon, büyük bir yorgunluk ile ist'dan geldim.sana neler yapabileceğimi sormuştum.Gidon Kremer koserini biliyordum, ama arkadaş bulamadığımdan bundan mecburen vazgeçmiştim.dediğin gibi bilet bulmak zor oluyor dediler.istda da yaşamayınca onlara bağımlıyım.neyse bende kendi çapımda birşeyler yaptım.bunları blogumda paylaşıyorum ama sanırım bakmıyorsundur.
YanıtlaSilayrıca danzon, nasıl bir insansın sen??
şaştım kaldım, lise zamanlarında bile bu tür konserlere giden bir insan..acaba kızımı da böyle yetiştirebileceğim mi merak ediyorum.çevresel koşullar ve ebeveyn isteklerinin tam zıttı olma gibi nedenler gözümü korkutmuyor değil..
yazılarını beğeniyle okuduğumu söylememe gerek yok tabi ki:))
eğer siz ve eşiniz bir şeyleri keyifle yapıyorsanız çocuğunuz da sizin aldığınız keyiften etkilenip (ve merak edip) mutlaka ilgilenecektir. bence, tepkisel yaklaşır diye düşünmeyin. bu işler kulak dolgunluğuyla olur; yeniyetmeliğinde tepki gösterir, sonra bir bakarsınız, üniversite yıllarında kendisi bilet almaya başlamış. yeter ki, evin doğalında olsun bu tür kültürel faaliyetler.
YanıtlaSil[umarım haddimi aşarak yaptığım bu nacizane öneriyle sizi kızdırmamışımdır.]
blogunuzu takip ediyorum, ilgimi çeken yazılarınızı da okuyorum. ancak bu aralar çok yoğun olduğum için genel olarak pek fırsat bulamıyorum etrafa bakmaya.
haftasonu istanbul maceranızı blogunuzda okuruz, değil mi...
ne demek ,yorumun çok iyi.ben de öyle düşünüyorum ama kızım çok ters.bilmiyorum ki..şu sıralar müziğe yönlensin istiyorum ( ama inan moda akımı gibi çocuklarına keman vs. dersi aldıranlardan olmak istemiyorum) amacım güzel meziyetlerinin olması.hatta ona hangi müzik aletini merak ettiğini ya da çalmak istediğini sorduğumda piyano, ama öğretmen olmasın dedi :))
YanıtlaSilMaalesef Evet Sevgili Danzon!
YanıtlaSilBülent Bey’in Gidon Kremer’e ödül verdiği sahneyi çok net gördüm. Bir sanat severden ziyade iş adamı kimliğini hiç bırakamıyor. Ayrıca açılış töreninde de benzer bir tutum sergiledi. Karşısındaki -çıplak olsa da:)- Gidon Kremer!
Nejat Bey’in tüm sanatçıları ve izleyicileri saran, toparlayan dostane ve azimli haline defalarca şahit olmuş biri olarak elbette her seferinde yadırgıyorum. Buna sadece iş mantığı ile yaklaşmasını ve İKSV’yi sadece bir tür başarıya odaklamasının hiçbirimize faydası olacağını düşünmüyorum.
Babalar ve oğullar dedikodusundan; anneler ve kızlarına geçecek olursak Sevgili Danzon’a kesinlikle katılıyorum. Kültürel etkinliklerin evin doğalında sürekli yenilenerek tekrar etmesi gerektiğini diye düşünüyorum. İstisnalar kaideyi bozmaz ne de olsa :)
Yüzyüze konserinin mekânı çok küçükmüş ve ön satın alma esnasında biletler hemen bitmiş. Bir de sanırım Siyah Lale’lerin son gün dâhi bilet isteme hakları var ve dolayısı ile bir miktar biletin satılmadan ayrıldığını tahmin ediyorum. İşte ben onların gitmeme ihtimaline güveniyorum.
İyi seyirler dilerim.
Sevgilerimle,
Gülda