Meggy Rustamova, Arter’in performans programının Kutlama başlıklı ilk bölümüne, 28-29 Eylül tarihlerinde, gezici bir performans ve ses yerleştirmesi A Speech of Nature adlı işiyle katılmış olan Belçikalı bir sanatçı. Rustamova’ya hem Arter’in Dolapdere’deki yeni binasının açılışı bağlamında Arter’in iç ve dış mekânlarında gerçekleştirdiği ve izleyicilerle mahalle sakinlerini, şehirden ayrılmadan ormanda bir yolculuk yapmaya davet ettiği işi ve genel olarak sanatsal yaklaşımı hakkında, hem de bizden ‘mesafelenme’ talep eden, içinde bulunduğumuz kolektif travmaya dair sorularımızı yönelttik.
Ayşe Draz Orhon & Mehmet Kerem Özel
Meggy Rustamova. Fotoğraf:Tomek Dersu Aaron
Sizce performansın özü/ruhu nedir? Çağdaş performansı bugün nasıl tanımlarsınız?
Performans [sanatı] 1960 ve ‘70'lerde beden, [beden] sıvılar[ı] ve insan dayanıklılığının uçlara götürülmesi ile ilgili denemeleri odağına alırken odak zamanla politikaya, ekolojiye ve dans, video ve müzik gibi diğer medyalarla yapılan denemelere doğru kaydı. Ben şahsen, seyircinin içinde dolaşma ve sanatçıyla, nesnelerle, sesle ve fotoğraflarla etkileşime girme özgürlüğüne sahip olduğu yerleştirme performansları tasarlamaya çalışıyorum. Bu, belirli bir hassas konsantrasyon sağlamak ve izleyicilerle görsel bir diyalog kurmak için bir fırsat yaratıyor.
"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz sanatçı(lar) ya da fikirlerinden etkilendiğiniz kişi(ler) var mı, varsa kim(ler)?
Belçika'daki sanat okulunda öğrenciyken, olağan şüpheliler Joseph Beuys, Marina Abramovic ve Ulay, John Baldessari, Vito Acconci, Gilbert ve George, Ana Mendieta, Adrian Piper ve kavramsalcıları örnek alıyordum. Martha Rosler'in video ve performansla nasıl çalıştığını takdir ediyorum. Yıllar içinde zamanla yavaş yavaş videoyu işlerimde kullanmaya başladım ve daha sonra ilgim ses ve daha büyük yerleştirmelere kaydı. Beğendiğim diğer sanatçılar Francis Alÿs, Andrea Fraser, Janet Cardiff, Ceal Floyer, Fiona Tan, Chantal Akerman vb. Onların tekilliklerine, siyasete karşı şiirlerine, kavramsal ifadelerine ve medyayı deneysel kullanımlarına saygı duyuyorum.
Bir yapıt üzerinde çalışırken, hangi kaynaklar size ilham veriyor? Rüyalarınız işlerinizde rol oynuyor mu?
Yerden [konumdan], dahil olan insanlardan, sosyal, ekonomik ve politik bağlamdan ve ele alınan konulardan ilham alıyorum. Bireysel ve kolektif bellek, dil ve insan davranışı arasındaki ilişkilerle ilgileniyorum, dünyadaki güncel meseleleri ve olguları tercüme etme yollarını aramaya çalışıyorum. Hikayelerim; çağrışım, fantezi, gündüz düşleri, sıradan şeyler, gündelik yaşamın banalliği ve tarihsel gelenekler yoluyla oluşuyorlar. Bir performansın sonunda izleyicide kalabilecek bir nesne veya fotoğraf paylaşıyorum.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Eğer belli bir güçten bahsedebiliyorsak, o zaman bu bakanın gözlerindedir. Bir yapıtı izlemek, bütünüyle anlamak ve sindirmek için doğru zamanlamaya inanıyorum. Sanat duygudur; sanat yapıtının değerinin, sanatçıların statüsünün, cinsiyetinin veya onların sanat dünyasında egemenliğinin dikkate alınmasına gerek yoktur. Sevdiğimiz çoğu sanat eseri bir farkındalık noktasından, bir duygu temasından, bir yücelik hissinden, bir güzelliğin ortaya çıkarılmasından, ruhumuza tutulan bir aynadan, dileklerden, hüzünden, kişisel arayıştan ve mutluluktan gelir.
Küresel ölçekte insanlığın içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemik sürecinin sonrasında bu sürecin gösteri sanatlarını nasıl dönüştürmüş olacağını düşünüyorsunuz?
Salgın birkaç ay süreceği için her türlü sanat disiplinini etkileyeceğine inanıyorum, ancak daha genel olarak toplumda, ekonomide ve sosyal organizasyonlarda ve umarım iklim bilincinde etkisi olacak. Hayal edilemez olan gerçekleşti: “burada gerçekleşemeyecek ya da bu bize çok uzak Çin’deki bir şey” kendi kapılarımızın önüne kadar geldi, bu küreselleşmiş ve dijital dünyamızda daha önce eşi benzeri görülmemiş bir durum. Bu, gelecekteki salgın hastalıklar veya çok sayıda insanın etkileneceği insan felaketleri için bir egzersiz sanki. Listede sırada; içme suyu eksikliği, kuraklık, orman yangınları, seller, depremler var, bunların bazıları zaten gerçekleşiyor, bu nedenle iklim değişikliği neredeyse kaçınılmaz, ancak evrensel olarak tepki verirsek bazı hasarlar bertaraf edilebilir ve bu tecrit, geleceğimizi dönüştürme gücüne sahip olduğumuzu kanıtlıyor. Olumlu tarafından bakarsak, milyonlarca insan bir karantina altında ve hepimiz sosyal medya, uygulamalar (aplikasyonlar) ve akıllı telefonlarımızla birbirimizle bağlantılıyız; bir şekilde birbirleriyle yabancı olanlar birbirleriyle bağlantılı hale geldiler.
Evlerde tecrit halinde olmak ve sosyal mesafeyi korumaya odaklanmak gelecekteki işlerinizi sizce nasıl şekillendirecek?
Şu anda yeni bir film üzerinde çalışıyorum, senaryo, insanlar ve hayvanlar, doğa ve seyahat etmek arasındaki ilişkiyi incelemekti. Şu anki karantina -biz konuşa dururken henüz zirveye bile ulaşmamış olan- kaçınılmaz olarak küreselleşmiş kapitalizm güdümlü toplumumuza bakışımı, yazım pratiğimi ve kurgumu etkileyecektir. Bu açık bir şekilde değil ancak daha şiirsel veya dolaylı bir yaklaşımla gerçekleşecek.