28 Mayıs 2016 Cumartesi

christian rizzo'dan "d'apres une histoire vraie"



pina bausch'un "nefes"i gibi istanbul'dan, türkiye kültüründen esinlenen, ama onun gibi türkiyeli bir yapımcı ortağı olmayan bir iş izledik istanbul tiyatro bienali'nin son günlerinde: christian rizzo'nun "d'apres une histoire vraie" (gerçek hayattan alınmıştır).

2013 yapımı bu iş, fransız koreograf christian rizzo'nun ilk olarak 2004'te istanbul'da sokakta horon tepen erkekleri görmesiyle zihnine düşmüş, dansçısı kerem gelebek ile 2013'te istanbul'a son gelişlerinde şehirden ayrıldıktan hemen sonra "gezi" gerçekleşmiş, rizzo bütün gezi sürecini  fransa'dan da olsa takip etmiş; soru-cevapta belirttiği üzere, duran adam figürünü soyutlayarak işine dahil edecek kadar..
rizzo bir önceki, adı türkçe olan ve gelebek'in solo dans ettiği işi "sakınan göze çöp batar"dan sonra, ikinci kere olmak üzere, 2013'te dünya prömiyerini yapmak üzere avignon festivali'ne davet edilmiş "d'apres une histoire vraie" ile. iki yıldır da londra'nın dans mabedi sadlers wells'ten montreal'e, başta paris theatre de la ville olmak üzere fransa turnesinden venedik bienali'ne neredeyse dünyada dolaşmadığı yer kalmamış; yani öyle kıyıda köşede kalmış bir işten bahsetmiyoruz, neredeyse en az bausch'un "nefes"i kadar dünyayı dolaşmış ve gittiği her yerde övgüler almış bir işten bahsediyoruz. "d'apres une histoire vraie" nihayet, rizzo'nun ilk akşam sonrasındaki soru-cevapta söylediği gibi, doğduğu topraklarla buluştu.

sadece erkeklerden kurulu bir kadro var sahnede. sekiz erkek; türkiye folklorundan esinlenen, ama kopyacı bir esinde kalmayan bir koreografiyle 60 dakika boyunca hareket ediyorlar. baştan açık edeyim: "d'apres une historie vraie"ye hayran oldum, ikinci akşam tekrar izledim.

ilginç bir şey var bu işte; ilginçlik aslında bir var'lıkta değil yok'lukta. günümüzde, çağımızda sadece erkeklerden oluşan bir iş sahneleyip de, hele de türkiye topraklarından esinlenmiş bir iş sahneleyip de, o işin içine iktidar, güç, baskı, kamplaşma, radikalleşme, gerilim, tansiyon, sivrilik, bireysellik koymamak çok şaşırttı beni. "d'apres une historie vraie" inanılmaz yumuşaklıkta, akıcılıkta ve psikolojik olarak sakinlikte bir iş.
eril enerjiyle özdeşleştirilen olumsuzlukların hiçbiri yok sahnede, sadece erilliğin içinde saklı dişilik ortaya çıkarılmış; ama, aman sakın yanlış da anlaşılmasın, erkek dansçılar sahnede "kırıtmıyorlar". tansiyon yoktu derken de, biteviyeydi demek istemiyorum; belki 60 dakika yerine 90 dakika olsa biteviyeleşebilirdi; olmadı, çünkü dozu, süresi, yoğunluğu, dengesi çok iyi ayarlanmıştı.

sekiz erkek sahnede sanki bir oyun oynuyorlar, sadece bir "oyun"; oyun deyince de her oyun doğası gereği kazanmak üzere oynanır, bir kazananı olur ya, ilginç bir şekilde bu oyun sanki kazanmak için değil, keyif almak, eğlenmek, bir arada olmak için oynanıyordu. bu oyun ancak cennet gibi bir yerde oynanabilirdi; kimse kimseye çelme takmıyor, el ense çekmiyor, baskılamıyor, üste çıkmıyor; herkes herkesi kolluyor, taşıyor, destek oluyor, bir an biriyle olan diğer an diğeriyle oluyor, sonra bu sefer üçü bir arada oluyorlar, biri çıkıp diğer bir başkası katılıyor onlara; çıkan, başka birine veya bir gruba katılarak onları çoğaltıyor; aralarında seçim yapmıyorlar, herkes her an herkesle olabilme potansiyelinde; sanki ideal/ütopik bir ülkedeyiz, sanki "gezi"deyiz..

yapıtın müziği canlı olarak sahnede icra ediliyor, iki perküsyoncu sadece ritimlerden oluşan bir ses peyzajı yaratıyorlar; bu peyzaj dans ile içiçe. müzik bazen kalbin ritmi oluyor, bazen ayakların, bazen bedenin bütününün.
soru-cevapta rizzo'ya müzik nasıl dansa entegre oldu, prova sürecinde müzisyenler de bulundu mu diye sordum; yapıttan o kadar belliydi ki dans ile müziğin etle tırnak gibi içiçe oldukları, yine de ondan duymak, dinlemek istedim o süreci. evet, tam da beklediğim gibi müzisyenler de baştan sona provadalarmış, bazen onların doğaçlaması üzerinden ilerlemiş yaratım süreci bazen de dans koreografisi üzerinden. rizzo'ya göre sekiz dansçı iki müzisyen değil, on performansçı varmış sahnede. gerçekten de öyleydi.
bu iş, melodi içeren bir müzikle bu kadar etkili olur muydu; sanmıyorum. bu işte müzik ritimdi, dans melodiydi.

60 dakika boyunca müziğin, dansın ve ışığın birbirlerine entegre olmuş bir şekilde sakinleyen, hızlanan, kararan aydınlanan, azalan çoğalan, ama her an pozitif ve yüksek kalan bir enerjiyi, bir atmosferi yaratışlarını izledik. açıkçası ben sadece izlemekle kalmadım, 60 dakikanın her saniyesinde müziğin ritmiyle, dansçıların bedenleriyle ben de hareket halindeydim, ben de dans ettim, benim de ayaklarım çıplaktı, ben de zeminde bir süre yatılı kaldım, ben de halkada bir oldum.
"d'apres une histoire vraie" boyunca müthiş bir mutluluk hissettim; müthiş de hayran oldum dansçılara ve bu yapıtın yaratıcısı christian rizzo'ya; bu kadar folklorik bir öğeden yola çıkıp, bu kadar soyut, bu kadar aşkın bir sonuca varabildiği için. sanki bir matematik denklemi gibiydi koreografi; hem çok basit hem çok giriftti.
iş zihnimde biraz demlenince; 60'ların amerikan dans ikonları lucinda childs'ın, trisha brown'un, yvonne rainer'in, merce cunningham'ın gündelik hareketleri ve matematiği, olasılıkları, denklemleri kullanışları geldi aklıma. ama rizzo'nun işi onlarınkinden bir adım ilerdeydi kanımca; rizzo doğu ile batıyı, zanaat ile sanatı, bedensel olan ile akıla dair olanı ustaca tek bir potada eritmiş, diye geçirdim içimden.

christian rizzo ve on performansçısı; hem dans bölümü çok zayıf kalmış, hem de bienalin kapanışı olarak düşünülen kanadalı topluluğun kendi kararıyla gösterisini iptal ettiği için bence yabancı prodüksiyon dengesi biraz bozulan istanbul tiyatro bienali'nin son akşamlarının yüz akıydı; "d'apres une histoire vraie" bana göre muhteşem bir kapanış oyunu oldu.
hem onlara hem de onları bize seyrettiren, başta bienal direktörü leman yılmaz olmak üzere bütün ekibe istanbullu bir seyirci olarak içten teşekkür ederim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder