fotoğraf: danzon
2016 ortaçağ ile rönesans arasındaki geçiş döneminde yaşamış ama yapıtları 20.yüzyıl sürrealistlerini katlayacak denli aşkın hayalgücü barındıran hieronymus bosch'un (1450?-1516) ölümünün 500. yılı.
bosch'un doğduğu ve hayatını sürdüğü kasaba 's-hertogenbosch'ta yılboyu kutlama etkinlikleri düzenleniyor. bunlar arasında en göze çarpanı ise 13 şubat'ta kentin en büyük müzesi het noordbrabants'ta açılan retrospektif sergi. bu sayede, dünyanın çeşitli müzelerine dağılmış bosch yapıtlarının büyük bir kısmı ilk defa bir araya, yan yana geliyor.
bosch'un sıkı hayranı ve koleksiyonunda olduğu avrupa müzelerindeki yapıtlarını canlı gözlerle görme konusunda hatırı sayılır bir takipçisi olarak, duyurusu ve reklamı bir kaç yıldır yapılan bu sergide aklım kalmış, nasıl yapıp da giderim diye pek bir düşünmüştüm. sırf bu sergi için hollanda kırsalına gitmek için zaman yaratmak imkansız gibiyken, bir akşam ışık çaktı ve nasıl olsa mart ortasında antwerp'e dimitris papaioannou izlemeye gideceğim neden oradan trenle günübirliğine 's-hertogenbosch yapmıyorum ki dedim kendime; ve yaptım.
pazar sabahı antwerp'ten 6.45'te kalkan ve bir aktarmayla yaklaşık 1.5 saat süren tren yolculuğundan sonra bosch'un kasabasına ulaştım. daha bir tatil sabahının rehavetini üstünden atamamış, yalnızca sokakları sabunla yıkayan temizlik kamyonunun ve sergiye giden tek tük meraklıların bulunduğu ıssız kenti katedip vardım müzeye.
özel ziyaret saatleri düzenine göre 9:00'da açılması gereken müze 8:45'te kapılarını açmış, ilk ziyaretçilerini kabule başlamıştı. ilan edildiğinden de erken açıldığı için güvenlikten geçmek, vestiyere eşya bırakmak yağ gibi aktı; biletimi de internetten önceden almış olduğum için müze avlusuna ayak bastıktan sonra beş dakika bile sürmedi içeride ilk bosch tablosuyla yüzyüze gelmem.
yaklaşık birbuçuk saat sonra gözlerime ve zihnime müthiş bir ziyafet çekmiş olarak müzeden çıkarken, giriş kuyruğu korkutucu bir kalabalığa dönüşmüştü. hemen biraz önce bosch tablolarıyla hemhal olduğum salonların -görece- tenhalığını düşününce, bir pazar sabahı 6:00'da kalkmış olmaya ve 1.5 saat yol gelmeye değmiş olduğunu mutlulukla idrak ettim.
sergiye gelirsem; bosch'un hemşerileri -mi demeli, torunları mı?- enfes ve muazzam kapsamlı bir sergiye imza atmışlar. dünyanın dört bir yanındaki müzelerden; berlin gemaeldegalerie'den, washington'dan, boston'dan, viyana kunsthistorische museum'dan, louvre'dan, venedik'ten, madrid prado'dan, el escorial'den, valencia'dan, new york metropolitan müzesi'nden, frankfurt'tan ve tabii ki hollanda'nın diğer, ve komşu belçika'nın brugge ve ghent müzelerinin koleksiyonlarından neredeyse bütün bosch'ları toplamışlar; neler yok ki!
tabii ki prado'nun masterpiece'leri "dünyevi zevkler bahçesi" ve "yedi ölümcül günah" yok, ama oradan bosch'un başyapıtlarından "saman arabası" ve "taşı çıkarmak" gelmiş; viyana kunsthistorische museum'dan da tabii ki "son yargı" gelememiş ama bir yüzü "çarmıhı taşıyan isa" diğer yüzü "yürümeyi öğrenen çocuk isa" betimli ilginç bir bosch tablosu bir süreliğine de olsa anavatanına geri dönmüş.
prado ve viyana kunsthistorische'den gelemeyenler için hafızamın derinliklerine daldım, bizzat karşımda olanlar sayesinde, canlı gözlerle göreli üstünden çok uzun zaman geçmiş olanları hatırladım.
venedik'ten inanılmaz güzellikte, ilginçlikte, hayalgücünün sınırlarını zorlayan bosch'lar getirtilmiş sergiye. hiçbirini daha önce görmemiştim, hatta reprodüksiyonlarını dahi hatırlamıyorum. bu nedenle benim için çok güzel bir sürpriz oldular. mesela "münzevi azizler triptik"i gelmiş, sakallı azize "st. julia'nın şehit edilmesi" gelmiş, hele ki "öbür dünya tasavvurları" gelmiş ki, bakmaya doyamadım.
washington ulusal sanat galerisi'nden gelen "ölüm ve cimri"yi de uzun uzun seyrettim.
bosch'un insanlığın karanlık tarafını tasavvur edişinin hala ne kadar güncel olduğunu fark ettim; yüzyıllar geçmiş, insan rönesans'ı, aydınlanma'yı yaşamış, endüstri devrimi'ni, iki büyük dünya savaşı'nı yaşamış, ama değişmemiş, iyiye gitmemiş; insanın her türlü açgözlüğüğü ve açgözlülüğü uğruna gerçekleştirdikleri katlanarak artmış; ne yazık! bosch, bütün ustalar gibi, öngörüsü ne kadar isabetli ve geniş bir sanatçıymış! belçika'dan döndüğümün ertesi günü gerçekleşen intihar saldırılarının geride bıraktığı görüntülerle bosch'unkiler ne kadar da paralel!
serginin benim için diğer bir keşfi bosch'un eskizlerini görmek oldu. bu sayede; yağlıboya tabloları ile onların yaratım etapları arasındaki ilişkilere ve sürece tanık olmak keyifliydi..
bizzat bosch imzalıların yanısıra, onun atölyesi'nden çıkma yapıtlar ve ayrıca, yapıtlarıyla ve yaşadığı dünyayla ilişki kuran dini objeler, gravürler, tablolar tematik salonlarda ustaca yanyana getirilmişti. bosch'u, içinde üretim yaptığı dönemle birlikte izlemek bütüncül bir bakış açısı sağladı; doyduğumu hissettim.
flamanca ahşap anlamına gelen adını kendi isteğiyle kutsal ahşap anlamına gelen hieronymus (jerome) ile, soyadını da doğduğu kasabanın adıyla değiştiren bosch'a adanmış "dahinin tasavvurları" başlıklı bu retrospektif sergi 8 mayıs'a kadar 's-hertogenbosch'da devam edecek. o tarihe kadar hollanda'ya veya yakınındaki şehirlere yolu düşeceklerin şimdiden haberi ola..
fotoğraf: danzon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder