istanbul şehir tiyatroları’nda sıradışı bir yapım
sahnelenmekte: “yuvaya dönmek - babam için”
yapım ocak ayının sonunda prömiyer yaptı, şubat ayı gösterileri
bir oyuncunun sakatlanması nedeniyle iptal edildi, mart ayı ortasında ise
harbiye muhsin ertuğrul sahnesi’nde hem bir hafta oynandı hem de galası
yapıldı.
alessandra paoletti'nin yazdığı, yönettiği ve sahne tasarımını gerçekleştirdiği
“yuvaya dönmek – babam için” anadolu'nun bir liman kentinden başka bir ülke topraklarına apar topar göç etmeye zorlanan bir ailenin özelinde, mübadelenin halet-i ruhiyesini anlatıyor.
yapım istanbul şehir tiyatroları seyircisinin alıştığı, tipik bir tiyatro oyunu
değil. bu yüzden de, seyirciyi biraz zorluyor; öncelikle, oyunu tanımlamakta
zorlanıyorlar. ara sırasında arkamdaki ana-kızın, yanımdaki
hanımların yorumlarından bazıları şöyleydi: “müzikal desen müzikal değil, ama danslar var” “bölük bölçük,
konu yok”, “dekor yok, çok karanlık, kasvetli”..
“yuvaya dönmek” tür olarak dans tiyatrosunun bir
örneği.
dans tiyatrosu istanbul şehir tiyatroları seyircisi için alışılmadık olabilir, ancak
iksv’nin düzenlediği istanbul tiyatro festivali’ne topluluğu tanztheater
wuppertal ile üç kere konuk olmuş, istanbul’dan esinlenen “nefes” adlı yapıta
da imza atmış olan, dans tiyatrosunun kurucusu pina bausch’un estetiğine aşina
olanlar için, “yuvaya dönmek”te yaratılan dünya çok tanıdık.
hatta o kadar
tanıdık ki, ilk anda “fazlasıyla pina” diyesi geliyor insanın. aslında bu tepki
de çok doğal, çünkü yapımın sanat danışmanı/koreografı 30 yıllık pina bausch dansçısı
julie ann stanzak ve koreograf yardımcısı ise bausch’un en genç dansçılarından
damiano ottavio bigi. belli ki yönetmen alessandra paoletti'nin sanatsal işbirliği yaptığı stanzak yapıma dangasını vurmuş. hal böyle olunca da, sahneden salona yayılan esintide
pina’nın nefesi yoğun bir şekilde hissediliyor..
sadece; dans ve tiyatral durumların serbestçe biraraya
getirildiği eşzamanlı bir kolajdan oluşan kurgusuyla, farklı kültürlerden ve
zamanlardan seçilen müzikleriyle, uzun renkli gece elbiseleri içinde uzun saçları
savrulan kadın dansçıları ve takım elbiseler içindeki erkek dansçılarıyla
kurulan estetiğiyle değil; ele aldığı, dert edindiği konularla da “yuvaya
dönmek” pina bausch’un ayak izinden gidiyor: hasret, özlem, çocukluk
anıları..
gösterinin genel yapısı da, yine pina bausch yapıtlarında
olduğu gibi, gelişim çizgisi içinde ilerleyen bir hikaye anlatmıyor; karakterler de yok.
“yuvaya dönmek” doğdukları-yaşadıkları toprakları aniden
terk etmek zorunda kalan ve yeni yerleştirildikleri topraklarda ayakta durmaya
çalışan insanların geçmişte/arkada bıraktıklarına ve hayatlarındaki her türlü
kayıplara dair hasretlerini ve özlemlerini kopuk kopuk anlar halinde,
zamanda (şimdi, geçmiş, çocukluk) ve mekanda (terk etmeye zorlandıkları
topraklar, yolculuk, yeni yerleşilen ülke, yaşayanların dünyası ve ölülerin
dünyası) serbestçe hareket ederek önümüze seren büyük boyutlu bir kolaj.
seyirciye elle tutulur, kolayca takip edilebilir bir hikaye anlatmak yerine,
hislerin ve belli bir atmosferin geçmesi amaçlanmış. ve kanımca, bunda da
başarılı olunmuş.
“yuvaya dönmek”teki oyuncuların hepsi teker teker tebrik edilmeyi hak ediyorlar; formal bir dans-bale eğitimi almamış olduklarını özgeçmişlerinden öğrendiğim oyuncuların hepsi, “neredeyse” pina
bausch dansçıları kadar etkileyiciydiler. kaldı ki, bausch’un topluluğu iki
istisna dışında dansçılardan oluşmaktadır ve tiyatro kökenli olan iki oyuncusu zaten
dans etmezler.
belli ki dans eğitimi almamış olan “yuvaya dönmek”in tiyatro oyuncularının işleri daha zordu ve bu zor işin
altından alınlarının akıyla kalkmayı başarmışlar. ayrıca; her bir
devinimlerinden canla başla çalıştıkları ve bu projeye yüreklerini kattıkları
belli oluyordu. yine de, özgür kaymak tanık ve selim can
yalçın'ın diğerlerinden bir adım önde olduğunu özellikle belirtmeden
geçmek istemem.
mekan kullanımı ve sahne tasarımı açısından yönetmen alessandra paoletti hem (boşlukları ve hacmi de dahil olmak üzere) sahne mekanını hem de seyirci
kısmını başarıyla mizanseninin bir parçasına dönüştürmüştü.
murat selçuk imzalı ışık tasarımı da, türkiye tiyatrosunda
izlemeye pek alışık olmadığımız kompleks yapısıyla, paoletti’nin sahnede
yaratmaya çalıştığı atmosfere güçlü bir görsel ve duygusal altyapı sağlıyordu.
yapım ile ilgili tek eleştirim, ara dahil 110 dakikaya
varan süresinin hantallaşmasına ve sarkmasına neden olduğu ve seyircinin
konsantrasyonunu zorladığı yönünde. belki, yeniden ele alınıp, arasız 80
dakikaya indirilse daha derli toplu hale gelir ve bu sayede sahnede yaratılan atmosfer de,
gösterinin fikri de seyirci tarafından daha yoğun bir şekilde alımlanabilir.
bir tebrik istanbul şehir tiyatroları idaresine: böyle bir
yapımı programlarına dahil etmiş oldukları için; kendilerini ve seyircilerini
sadece konvansiyonel tiyatroya hapsetmedikleri için; bünyelerindeki oyuncuların
ve teknik ekibin farklı bir deneyim yaşamalarına imkan sağladıkları için; uluslararası
düzeydeki ödenekli kurumların çoğunda olduğu gibi, çağdaş sahne sanatlarının
farklı disiplinlerine de sahnelerini açtıkları için.
sanırım şanslı seyircilerden
biriydim, çünkü bu yapımı şehir tiyatroları’nın boyut ve teknik olanaklar
açısından uluslararası sayılabilecek tek sahnesi olan harbiye muhsin ertuğrul’da
seyretme imkanım oldu. paoletti’nin muhsin ertuğrul sahnesi'nin gerek enine, gerek boyuna, gerekse
derinliğine bütün espasını ne kadar başarıyla kullandığına ve selçuk’un ışık
tasarımının etkileyiciliğine tanık olabildim. yapımın nisan ayında
sahneleneceği üsküdar kerem yılmazer sahnesi’nde aynı etkinin sağlanabileceğini
pek zannetmiyorum.
ve son olarak; bu yapım beni o kadar heyecanlandırdı ki, hiç yapmadığım bir şeyi yaptım: yapımın künyesinden, bu projede kilit isim olduğu anlaşılan (yapımın oyuncu/dansçısı, çevirmeni, yönetmen yardımcısı, proje koordinatörlerinden biri, bestecilerinden biri) selim can yalçın'a ulaştım ve onunla "yuvaya dönmek- babam için"in yapım süreci hakkında bir söyleşi yaptım. en yakın zamanda bu söyleşiyi de blogumda paylaşacağım.