26 Şubat 2010 Cuma

lezzetsiz bir ziyafet


"şölen" bir tiyatro stüdyosu yapımı; bu sezon oynamaya başladı ancak ayda bir, en fazla iki kere sahneleniyor. hangi nedenle olursa olsun bu kadar ender oynanan bir oyunun oyuncuları yeterince iyi olabilirler mi? bir seyirci olarak konuşuyorum: olamazlar! olamıyorlar da! hele, zuhal olcay gibi türkiye'nin en iyi oyuncularından biri bile!

zuhal olcay'ı ilk defa, izmir devlet tiyatrosu'ndan istanbul'a transfer olduğu sene, akm oda tiyatrosu'nda "söz veriyorum" adlı oyunda izlemiştim, rus oyunuydu, üç kişilik bir aşk hikayesiydi, partnerlerinden biri alev sezer'di; kimbilir kaç sene oldu, bazı sahneleri hala aklımda.
ilk, televizyonda "parmak damgası" ile dikkatimi çekmişti sanırım zuhal olcay. daha sonraları tabii, hiç kimselerin unutamadığı "gecenin öteki yüzü"nde oynamıştı. müthiş duyarlı, edebiyatın tadını görüntü sanatına büyük başarıyla aktaran, olağanüstü bir yönetmenin, okan uysaler'in dizileriydi bunlar.
zuhal olcay'ı devlet tiyatroları'nda yücel erten rejisi ile martı'da, şehir tiyatroları'nda ünlü "evita" müzikalinde izledikten sonra arkadaşları ile kurduğu özel tiyatro topluluğu tiyatro stüdyosu'nun sahnelediği hiç bir oyunu kaçırmadım. taa ki yolları ayrılana kadar; önce ahmet levendoğlu ile sonra haluk bilginer ile.
şimdi zuhal olcay yıllar sonra tekrar, isim hakkı ahmet levendoğlu'nda kalmış olan tiyatro stüdyosu bünyesinde ingiliz kadın yazar moira buffi'nin "şölen"inde oynuyor. yönetmen ahmet levendoğlu.

geçtiğimiz hafta çarşamba akşamı, dostlarım ve ben heyecan ve beklenti ile akatlar kültür merkezi'nin yolunu tuttuk; heyecanlıydık çünkü hepimiz zuhal olcay hayranıyızdır.
maalesef heyecanımız kursağımızda kaldı; donuk, tutuk bir zuhal olcay vardı sahnede. doğrusu üzüldük. bildiğimiz, takip ettiğimiz, takdir ettiğimiz zuhal olcay değildi sahnedeki.

zuhal olcay'ın performası bir yana, oyunun da öyle çok zeki bir kurgusu ve isabetli yergileri olduğunu düşünmüyorum; hatta biraz zorlama, hele de sınıf farkları ingiltere kadar keskin olmayan ülkemiz için anlamsız ve keyfe keder bir olay örgüsüne sahip gibi geldi bize. [örneğin; yasmine reza'nın bu yıl devlet tiyatrolarında sahnelenen, benzer anlamda, farklı katmanlardan iki aileyi karşı karşıya getirerek çarpıştırdığı/tartıştırdığı oyunu fransa'da geçmesine rağmen, hem metnin evrensel tespitleri hem de oyuncularının başarısı sayesinde keyifli bir seyirliğe dönüşüyor.] dolayısıyla gerek zuhal olcay'ın gerekse (ayça bingöl ve gökçer genç'i dışında tutarak) diğer oyuncuların performanslarının düşüklüğünü hem oyunun sıklıkla sahnelenmemesine, ama daha çok, oyun metninin yeterince pırıltılı ve zeki olmamasına yormayı tercih ederim. ahmet levendoğlu'nun rejisinin de öyle çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim.

"şölen"in tek yaratıcı tarafı behlüldane tor imzalı sahne tasarımı; arkadaki ışıltılı perdeleri saymazsak sadece yuvarlak bir şölen masasından oluşan sahne tasarımı ancak bu kadar işlevsel, yaratıcı ve hoş yapılabilirdi. hele de akatlar kültür merkezi'nin yarım daire planlı anfi tiyatrosuna tor'un dönen masası çok yakışıyor; sanki bu salon düşünülerek tasarlanmış gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder