21 Aralık 2024 Cumartesi

21 ARALIK



1628 parma'daki barok saray tiyatrosu teatro farnese'de ilk kez bir gösteri sahnelenmiş

1879 henrik ibsen'in nora ya da bir bebek evi adlı oyununun dünya prömiyeri kopenhag'daki det kongelige teater'da gerçekleştirilmiş; evlilik kurumuna o dönemki bakış açısı göz önünde bulundurulduğundan nora bu gösterimin sonunda kocasıyla kalmış, oyunun ibsen'in orijinal sonuyla ilk gösterimi 1880'te münih'te gerçekleşmiş

1903 fransa'nın en önemli edebiyat ödülü olan prix goncourt ilk kez verilmiş; ödülün ilk sahibi john-antoine nau olmuş

1913 arthur wynne tarafından icat edilen dünyanın ilk çapraz bulmacası new york world gazetesinin hafta sonu ekinde yayınlanmış

1988 gary marshall'ın yönettiği bette midler ve barbara hershey'in oynadıkları beaches gösterime girdi


1989 üsküdar muhasipzade celal sahnesi'nde istanbul şehir tiyatroları yapımı cevat fehmi başkut'un buzlar çözülmeden adlı oyununu ailecek ve apartmandan komşularımız onnik amca ve eşi nebiş teyzeyle seyrettik

 2012 m.ö. 11 ağustos 3114'ten bu yana devam eden maya takvimi sona erdi



20 Aralık 2024 Cuma

Çağdaş Zamanlara Taşınmış Bir Händel Oratoryosu: Teatro Real’de “Theodora”

beklerken

Oditoryumun ışıkları sönüp, sahne perdesi yukarı kalktığında günümüzdeki bir endüstriyel mutfak mekanıyla karşı karşıyayız; burası ya bir otelin, ya bir lokantanın ya da bir yemekhanenin mutfağı olmalı. Yüksek tavanlı bu mekandaki çelik tezgahlar ve dolaplar arasında, önlüklü mutfak işçileri harıl harıl hazırlık yapmaktalar. Halbuki seyretmeye başladığımız yapıt, yani George Frederich Händel'in Theodora adlı dramatik oratoryosu, dördüncü yüzyıl Antakya'sında geçmektedir ve Hıristiyanlığı seçmiş olan Prenses Theodora ile ilgilidir.

Händel’in 1749’da yazdığı, 1750’de Londra’da prömiyeri yapılan oratoryonun librettosunu kaleme alan Thomas Morell, hikayeyi Robert Boyle'un 1687’de yazdığı “The Martyrdom of Theodora and of Didymus” adlı kısa romana dayandırmış, Corneille'in aynı konu üzerine yazdığı oyundan da öğeler kullanmış. Tarihsel bir gerçeklik olarak, İmparator Diocletian döneminde yaşamış Antakyalı bir soylu kadın olan Theodora, Hristiyanlığa geçmiş ve 304 yılında şehit edilmiştir. Oratoryoda ise, imparatorun onuruna düzenlenen bir pagan ritüeline katılmayı reddeden Prenses Theodora hapse atılır ve tapınak fahişesi olarak hizmet etmeye mahkum edilir. Ona olan aşkından dolayı gizlice Hristiyanlığa geçen Roma askeri Didimus, Theodora’yı kurtarmak için hapishaneye sızar. Kıyafetlerini değiştirirler, böylece Theodora hapishaneden kaçar ama sevgilisini geride bırakmaya gönlü elvermeyince geri döner ve ikisi de yakalanırlar. Oratoryo, Theodora ile Didimus'un şehit olmayı beklemeleriyle sona erer.

İngiliz tiyatrosunun “yaramaz çocuk”larından Katie Mitchell hikayeyi, başta belirttiğim gibi, günümüz zamanına taşımış. Kitapçıktaki bir cümlelik sinopsise göre Roma Büyükelçisi Valens'in elçilik konutunda çalışan köktendinci Hıristiyanlar gizlice elçiliği yok etmek için planlar yapmaktadırlar. Direnişçilerin başını çeken de, Händel’in aslında metanetli ve pasif olarak tasvir ettiği Theodora’dır. Dolayısıyla, Mitchell’in feminist anlatısında Theodora bir din şehidinden çok köktendinci bir devrimcidir; Theodora, ikinci perdede diğer direnişçilerle birlikte mutfak tezgahında bir bomba hazırlar, yakalanınca gösterişli bir peruk ve göz alıcı dar bir kıyafet giydirilerek, meğer elçiliğin içinde kadınların kilit altında tutulduğu bir genelev vardır, oraya, yanında pol dansı yapan kızlarla birlikte, fahişe olarak çalıştırılmak üzere kapatılır. Mitchell’in yorumunda Theodora ile Didimus, oratoryonun özgün hikayesinin sonunda olduğu gibi şehit de edilmezler, Septimus tarafından donsunlar diye kondukları buzhaneden İrene tarafından kurtarılırlar ve ardından Theodora tabancayla Valens’i öldürür.
Kitapçıktaki sinopsiste mekan açıklaması olmasa, bir elçilik konutundan çok, mafyanın işlettiği bir otelde geçmesi daha muhtemel ve tutarlı olacak Mitchell’in anlatısı, müzik tarihçileri tarafından; dini bağlılığı ve insani asaleti samimi ve kişisel bir düzeyde konu edindiği, müzikal olarak ise bestecinin önceki oratoryolarından farklı olarak dinginlik ve huzur duygusu barındırdığı ve aryaların güzelliğinin yanı sıra tefekkür niteliğine sahip koro partileri de içerdiği belirtilen bu yapıtı, heyecan ve merakla izlenen bir aksiyon-gerilim filmi atmosferine büründürmüş. O kadar ki Mitchell, aynı gerilim filmlerindeki can alıcı sahnelerin yavaş çekimle gösterilmesi gibi, bazı kilit sahneleri, oyuncuları yavaş hareket ettirerek oynatıyor.

Anlatının geçtiği binadan yatay bir kesit alınmış gibi, bazılarının aralarındaki koridor ve holler ile birlikte, beş ana mekanın yan yana dizilmiş olduklarını, yapımın ilerleyen dakikalarında fark ettiğimiz Chloe Lamford imzalı ilginç ve işlevsel sahne tasarımı; sahne ağzından oditoryuma o sırada olayın geçtiği mekanı gösteriyor, eğer aksiyon yan mekana geçiyorsa dekor da o yöne yavaş yavaş kayarak yan mekanı görünür kılıyor, bazen birbirleriyle bağlantılı olaylar yan yana iki mekanda ve aralarındaki koridor veya holde gerçekleşiyorsa, onların hepsini birden görünür kılarak eş zamanlı sahnelemelere de imkan sağlıyor, dolayısıyla bu yan yana dizilmiş mekan serisinin sağa veya sola kaydırılması anlatının kesintisiz bir akıcılıkla ilerlemesini sağlıyor. Anlatı bu anlamda, yani sadece içerik olarak değil biçimsel olarak da sinemasallaşıyor, çünkü yapım sahne tasarımı olarak, bir filmde kameranın pan (kesintisiz yatay harekette çekim) yapmasına benzer şekilde, sinemanın biçimsel estetiğini kullanıyor.

alkışlarken

2022’de, oratoryonun 1750’daki prömiyerinden sonra Londra’daki Kraliyet Operası’nda (Royal Opera House) ilk seslendirilişi olarak sahnelenen bu yapım, ortak yapımcısı olduğu Madrid’deki Teatro Real (Kraliyet Operası)’nda ise 2024 yılının Kasım ayı boyunca seyirci karşısına çıktı. Bu, oratoryonun İspanya’da ilk sahnelenmiş versiyonu olmasının yanı sıra, Katie Mitchell’ın da Teatro Real’de sahnelediği ilk yapımdı. Madrid’deki kadro Londra’dakinden dört şan sanatçısını içeriyordu: Theodora rolünde soprano Julia Bullock, Theodora’nın yakın arkadaşı İrene rolünde mezzo-soprano Joyce DiDonato, zalim Romalı komutan Septimus rolünde tenor Ed Lyon ve haberci rolünde tenor Thando Mjandana. Madrid kadrosunda ayrıca, Didimus rolünde kontrtenor İestyn Devies ve Valens rolünde bas Callum Thorpe sahneye çıktılar. Kraliyet Operası Orkestrası ve Korosu’nu, kurumun aynı zamanda müzikal direktörü olan İvor Bolton yönetiyordu.

İki ara dahil yaklaşık 3.5 saat süren yapımda şef Ivor Bolton orkestradan abartıya gerek duymadan, hassas ve sıcak renkli, ölçülü ama ağırbaşlı olmayan, tempolu ve titiz bir icra çıkarmayı başardı. José Luis Basso yönetimindeki koro, seyirciyi parlak bir sonla memnun etmekten uzak; sakin ve ince bir ninni gibi olan ikinci ve üçüncü perdeyi sonlandıran koro partilerinin yanı sıra yapımın genelinde sıcak tonda, yumuşak ve dengeli bir icra sundu. Julia Bullock, aslında oldukça yabancılaştırıcı, dikkat dağıtıcı ve şancı için hareketli bir mizansene sahip bu yapımda, Theodora’yı kırılganlık ile içsel güç arasında huzursuz ama ideal bir dengeyi tutturmaya çalışarak yorumlamasına rağmen, vokal açıdan genel olarak yorgun, donuktu ve özellikle tiz seslerde sorunluydu. Yine de Bullock’un Didimus’u canlandıran kontrtenor İestyn Devies ile olan ses uyumu sayesinde, onunla olan düetlerindeki performansı doyurucuydu. İkilinin elektriği özellikle oratoryonun sonundaki “Streams of Pleasure Ever Flowing, Thither Let Our Hearts Aspire!” düetinde doruğa ulaştı. Ayrıca Devies, güçlü sesi ve partilerine yaptığı zarif süslemelerle yapımın başarılı icracılarındandı. Tenor Ed Lyon ve bas Callum Thorpe da güçlü ve dolgun sesleriyle kulaklarımıza hitap ettikleri gibi, fiziki görünüşleri ve oyunculuklarıyla canlandırdıkları komutan ve vali karakterlerinin acımasız iktidarı temsil eden taraflarını başarıyla yorumladılar. Joyce DiDonato ise berrak ve canlı sesi, nüanslar içeren ses rengi ve diksiyonunun saflığıyla, sadece “As with rosy steps” ve “New scenes of joy” gibi çokça bilinen değil, icra ettiği her aryada dinleyicileri mest etti ve her partisinin sonrasında seyircilerden alkış aldı.

alkışlarken

1750’deki prömiyeri, gerek konusunu Eski Ahit’ten almaması ve sonu trajik bir şekilde biten bir Hristiyan erdemi hikayesi anlatması, gerekse de hemen öncesinde Londra’da gerçekleşen hafif depremler nedenleriyle az seyirci gelmesinden dolayı ilgi görmeyerek halk nezdinde başarısızlığa uğrayan, ancak uzmanlar ve müzisyenlerin yanı sıra Händel’in kendisinin de en önemli oratoryosu olarak gördüğü, hatta yazdığı en iyi koro partisinin “Messiah”sındaki ünlü “Hallelujah” değil, bu yapıtında ikinci perdeyi kapatan “He saw the lovely Youth” olduğunu bile iddia ettiği “Theodora”, çağdaş zamanlarda 1996’da yönetmen Peter Sellars ile orkestra şefi William Christie ikilisinin Glyndebourne Festivali için bir araya geldikleri, başrolünde Dawn Upshaw’ın olduğu yapım ile tekrar seyircinin ve opera evlerinin radarına girmişti. Katie Mitchell’in yönettiği ve Joyce DiDonato’nun yıldızlaştığı, Londra ve Madrid’in Kraliyet Operaları’nın bu ortak yapımı ise, “Theodora”ya güncel bir soluk vererek, onu yeni seyircilere ve ileriki nesillere taşıyor.

[Bu yazıdaki fotoğraflar ve videolar Mehmet Kerem Özel'e aittir; 15 Kasım 2024 tarihinde çekilmişlerdir]

 [Bu yazı Andante dergisinin Aralık 2024 tarihinde yayınlanan 218. sayısında, gösteriden fotoğraflar ile yayınlanmıştır.]

20 ARALIK


2015 paris'te odeon - theatre de l'europe'da romeo castellucci'nin orestie, une comedie organique? adlı aşiklos uyarlamasını seyrettim

2015 aynı akşam palais garnier'de elina garanca resitaline gittim



19 Aralık 2024 Perşembe

19 ARALIK




1686 daniel defoe'nun kurgu karakteri robinson crusoe, 28 yıl mahsur kaldıktan sonra adasını terk eder

1732 benjamin franklin, richard saunders takma adıyla poor richard's almanack'ı yayınlamaya başlamış; sonraki 25 yıl boyunca her yıl bir sayı çıkarmış

1843 charles dickens'ın a christmas carol adlı kitabı yayımlanmış, 6.000 kopya satılmış

1979 robert benton'ın yönettiği ve dustin hoffman ile meryl streep'in başrollerinde oynadıkları kramer kramer'e karşı gösterime girdi

1980 martin scorsese'nin yönettiği ve robert de niro'nun başrollerinde oynadığı raging bull gösterime girdi

1980 colin higgins'in yönettiği, dolly parton, jane fonda ve lily tomlin'in başrollerinde oynadıkları 9 to 5 gösterime girdi

2001 istanbul-harbiye'de muhsin ertuğrul sahnesi'nde istanbul şehir tiyatroları yapımı, başar sabuncu'nun anton çehov'dan uyarladığı ve yönettiği herkes aynı bahçede adlı oyununu seyrettim; başrollerde aliye uzunatağan, bennu yıldırımlar, erol keskin ve engin alkan oynuyorlardı 

 2015 ilk defa bir dv8 gösterisi seyrettim; paris'te grande halle de la villette'de llyod newson'ın sahneye koyduğu john

2015 aynı gün matinede annem ve babamla theatre du chatelet'de robert carsen'in sahneye koyduğu arthur freed'in müzikali singing in the rain'i seyrettik



18 Aralık 2024 Çarşamba

18 ARALIK

1938, haber (akşam postası)

 

1892 peter ilyiç çaykovski'nin fındıkkıran balesinin ve isolanta operasının dünya prömiyerleri st. petersburg'da gerçekleştirilmiş

1892 anton bruckner'in 8. senfonisi'nin dünya prömiyeri viyana musikverein'da hans richter yönetimindeki viyana filarmoni orkestrası eşliğinde gerçekleştirilmiş 

1963 blake edwards'ın yönettiği, peter sellers ve david niven'in başrollerinde oynadıkları, tema müziğini henry mancini'nin bestelediği the pink panther filmi gösterime girmiş 

1976 frank pierson'ın yönettiği ve barbra streisand ile kris kristofferson'ın başrollerinde oynadıkları a star is born filminin ikinci yeniden çevrimi gösterime girdi; ben bu filmi annem, ayla teyze ve natali ile pangaltı'daki inci sinemasında seyrettim; sevişme sahnelerinde utandığımı hatırlıyorum 

1994 istanbul-harbiye'de cemal reşit rey konser salonu'nda philippe genty ile mary underwood'un yazıp yönettikleri ne m'oublie pas adlı gösteriyi seyrettim

1998 istanbul istiklal caddesi'nin üzerindeki st. antuan kilisesi'nde sema'nın noel şarkıları konserine gittim

2002 michael cunningham'ın romanından uyarlanan ve başrollerini meryl streep, julianne moore ve nicole kidman'ın paylaştıkları, stephen daldry'nin yönettiği the hours gösterime girdi

2009 james cameron'ın avatar filmi gösterime girdi

2015 paris'te annem ve babamla opera garnier'de ballet de l'opera de paris topluluğundan pina bausch'un le sacre du printemps adlı yapıtını seyrettik; programda ayrıca wayne mcgregor ve christopher wheeldon'ın yapıtları vardı

2022 iskoç profesör genevieve warwick, külkedisi'nin cam ayakkabısının, charles perrault'un fransız kralı 14. louis'nin ayakkabı sevgisi ve versailles'ın aynalı salon'u ile dalga geçtiği esprili bir edebi şaka olduğunu açıkladı





17 Aralık 2024 Salı

17 ARALIK



1865 franz schubert'in bitmemiş senfonisi'nin dünya prömiyeri, ölümünden 37 yıl sonra viyana hofburg'un büyük redoutensaal'ında gerçekleştirilmiş

1938 eric knight, haftalık the saturday evening post dergisinde lassie adlı kısa öyküsünü yayınlamış; iki yıl sonra kitap olarak basılan öykü kısa sürede en çok satanlar listesine girmiş

1951 arne mattsson'un yönettiği hon dansade en sommar filmi isveç'te gösterime girmiş; filmdeki çıplak banyo sahnesi dünya çapında olay yaratmış



16 Aralık 2024 Pazartesi

16 ARALIK

1938, cumhuriyet

 



1967 jacques tati'nin yönettiği playtime gösterime girmiş

1969 gene kelly'nin yönettiği barbra streisand ve walter matthau'nun başrollerinde oynadıkları hello dolly filmi gösterime girmiş

1970 erich segal'in romanından uyarlanan, arthur hiller'in yönettiği ve ryan o'neal ile ali mcgraw'ın başrollerinde oynadıkları love story filmi gösterime girmiş

1985 alice walker'ın romanından uyarlanan, steven spielberg'in yönettiği, başrollerinde whoopi goldberg ve danny glover'ın oynadıkları the color purple filmi gösterime girdi

1992 günter demnig'in kaldırımlara yerleştirdiği stolperstein (tökezleme taşı)'nın ilki köln belediye binası önündeki kaldırıma yerleştirildi; bu taşların üzerinde, yerleştirildikleri kaldırımlara cephe veren evlerde yaşamış ve toplama kamplarına sürülerek öldürülmüş olan yahudilerin isimleri, doğum ve ölüm tarihleri yazılı; bu ilk taşın üzerinde heinrich himmler'in sınır dışı emri bulunur

1993 istanbul cemal reşit rey konser salonu'nda barbara hendricks konserine gittim

2023 brüksel havalimanından yürüyerek 30 dakikada ulaşılan zaventem köyündeki cc factorij'de fc bergman'ın sahneye koyduğu the sheep song'u seyrettim



15 Aralık 2024 Pazar

15 ARALIK


1893 antonín dvořák'ın yeni dünyadan başlıklı 9. senfonisi'nin, dünya prömiyeri olarak açıklanan 16 aralık'tan bir gün önce düzenlenen halka açık ilk icrası new york'taki carnegie hall'da gerçekleştirilmiş; içeri girmek için salonun dışında sağanak yağmur altında uzun bir kuyruk oluşmuş

1939 victor fleming'in yönettiği ve clark gable ile vivien leigh'in başrollerinde oynadıkları gone with the wind gösterime girmiş

1970 robert wilson'ın, new jersey'de tesadüfen tanıştıktan sonra yasal olarak evlat edindiği işitme engelli bir çocuk olan raymond andrews'un fikirlerine dayanan deafman glance adlı müzikal tiyatro yapıtının dünya prömiyeri iowa city'deki center for new performing arts'ta gerçekleştirilmiş

2023 antwerp'teki opera antwerp'te opera ballett vlaanderen yapımı, fc bergman'ın sahneye koyduğu georges bizet'nin les pecheurs des perles adlı operasını seyrettim; bu operayı ilk defa canlı seyrettim



14 Aralık 2024 Cumartesi

14 ARALIK


1918 giacomo puccini'nin il tabarro, suor angelica ve gianni schicchi adlı üç tek perdelik operasının dünya prömiyeri new york'taki metropolitan operası'nda gerçekleştirilmiş

1925 alban berg'in wozzeck operasının dünya prömiyeri berlin'de staatsoper unter den linden'de gerçekleştirilmiş

1928 d. h. lawrence lady chatterley's lover adlı romanını yayımlamış

2008 berlin'de matinede berliner ensemble yapımı, peter stein'ın sahneye koyduğu, klaus maria brandauer'in başrolünde oynadığı heinrich von kleist'ın der zerbrochene krug adlı oyununu, suarede volksbühne am rosa-luxemburg platz'da dimiter gottscheff'in sahneye koyduğu alfred jarry'nin ubukönig oyununu seyrettim



13 Aralık 2024 Cuma

kartpostal arişivi 006



 

13 ARALIK


1895 gustav mahler'in 2. senfonisi'nin onun tarafından yönetilerek ilk tam seslendirilişi gerçekleştirilmiş 

1928 george gershwin'in paris'te bir amerikalı adlı senfonik şiirinin dünya prömiyeri new york carnegie hall'da gerçekleştirilmiş

2009 bugün berlin'de matinede theater am schiffbauerdamm'da berliner ensemble yapımı, robert wilson'ın sahneye koyduğu shakespeares sonnette adlı müzikli oyunu seyrettim

2023 antwerp'te bourla stadschouwbourg'da fc bergman'dan ne mobliez mie adlı yapıtı seyrettim





12 Aralık 2024 Perşembe

12 ARALIK


1920 maurice ravel'in la valse adlı bale müziğinin dünya prömiyeri paris'te gerçekleştirilmiş

1977 john travolta'nın başrolünü oynadığı, bee gees'in müziklerini yaptığı saturday night fever filmi gösterime girdi

1998 istanbul atatürk kültür merkezi büyük salon'da bir yıl önce hayatını kaybeden soprano zehra yıldız anma gecelerinden ilki düzenlendi

2009 bu ve ertesi akşam berlin'de haus der berliner festspiele'de wuppertal tanztheater pina bausch topluluğundan pina bausch'un bertold brecht - kurt weill akşamı die sieben todsünden'i seyrettim; anna 1 ve anna 2 rolünü julie shanahan canlandırıyordu, şarkıları mechthild grossmann söylüyordu. 
aynı gün matinede volksbühne am rosa-luxemburg platz'da dimiter gottschef'in prometheus adlı oyununu seyrettim



11 Aralık 2024 Çarşamba

11 ARALIK



2010 bu ve ertesi akşam berlin'de haus der berliner festspiele'de sidi larbi cherkaoui'nin babel adlı gösterisini seyrettim

2016 paris'te matinede richelieu tiaytrosu'nda comedie française'ten eric ruf'un sahneye koyduğu romeo ve juliet'i, suarede la colline tiyatrosunda lithuanian national drama theatre yapımı, krystian lupa'nın sahneye koyduğu thomas bernard'ın didvyriu aikste adlı oyununu seyrettim



10 Aralık 2024 Salı

10 ARALIK


1896 alfred jarry'nin, daha sonra sürrealistler ve dadaistler tarafından çok sevilen ve birçok dile çevrilen oyunu kral ubu, paris'teki dünya prömiyerinde skandala neden olmuş

1907 rudyard kipling nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş

1908 alexander scriabin'in le poème de l'extase adlı orkestra eserinin dünya prömiyeri new york'ta gerçekleştirilmiş

1909 nobel edebiyat ödülü ilk defa bir kadına layık görülmüş; selam lagerlöf'e

1910 david belasco'nun aynı adlı oyunundan uyarlanan giacomo puccini'nin la fanciulla del west operasının arturo toscanini tarafından yönetilen dünya prömiyeri new york'taki metropolitan operası'nda gerçekleştirilmiş

1911 maurice maeterlink nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş

1913 rabindranath tagore nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş

1925 george bernard shaw nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş

1930 luis buñuel'in sürrealist sesli filmi altın çağ'ın fransa'da gösterilmesi yasaklanmış; yasak 1981 yılına kadar sürdü

1946 hermann hesse nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş

1978 richard donner'ın yönettiği ve christopher reeve, marlon brando, gene hackman ile margot kidder'in başrollerinde oynadıkları superman: the movie gösterime girdi

1981 kaydını tuttuğum ilk konser: atatürk kültür merkezi'nin konser salonu'nda idil biret konserine gittim

1985 isak dinesen'in kitabından uyarlanan, sydney pollack'ın yönettiği ve meryl streep ile robert redford'un başrollerini paylaştıkları out of africa gösterime girdi

2016 arkadaşım ayşe draz'la paris'te iki gösteri seyrettik; önce theatre des bouffes du nord'da peter brook ile marie-helene estienne'nin yazıp yönettikleri kathryn hunter, marcello magni ve pitcho womba konga'nın oynadıkları the valley of astonishment, ardından theatre du rond point'ın salle renaud-barrault salonunda la compagnie du hanneton yapımı james thierrée'nin yazıp yönettiği la grenouille avait raison



9 Aralık 2024 Pazartesi

09 ARALIK


1905 richard strauss'un salome operasının dünya prömiyeri dresden'de gerçekleştirilmiş

2008 berlin'de theater am schiffbauerdamm'da berliner ensemble yapımı, robert wilson'ın george büchner'in leonce und lena adlı oyunundan herbert grönemeyer'ın müziklerini kullanarak uyarladığı müzikali seyrettim

2005 ang lee'nin yönettiği, heath ledger ve jake gyllenhaal'un oynadığı, annie proulx'un öyküsünden uyarlanan brokeback mountain gösterime girdi

2017 bir akşam önce seyrettikten sonra bir kere daha seyretmek için hollanda'nın en güneyindeki heerlen'e gittim ve NDT 1 topluluğundan gabriela carrizo ile franck chartier'in tasarladıkları side b: adrift adlı üçlemeyi (the lost room, the missing door, the hidden floor) seyrettim; ertesi sabah 5:00'te kalkıp, 3.5 saatlik tren yolculuğudan sonra karlı amsterdam'dan uçağa binerek istanbul'a döndüm



8 Aralık 2024 Pazar

08 ARALIK



1813 beethoven'ın 7. senfonisi'nin dünya prömiyeri, kendisinin yönetiminde viyana'da gerçekleştirilmiş

1978 michael cimino'nun yönettiği ve robert de niro, christopher walken ile meryl streep'in başrolleridne oynadıkları the deer hunter gösterime girdi

1982 alan j. pakula'nın yönettiği ve başrollerini meryl streep ve kevin kline'ın paylaştıkları sophie'nin seçimi gösterime girdi

2008 berlin'de iki gösteri seyrettim; önce annem ve babamla komische oper'de andreas homoki'nin sahneye koyduğu puccini'nin la boheme operasını, ardından theater am schiffbauerdamm'da berliner ensemble'dan martin wuttke'nin yönettiği ve tek oyuncu olarak oynadığı george tabori'nin pffft oder der letzte tango am telefon

2016 paris'te üç gösteri seyrettim; önce cite de la musique - amphitheatre'da les compagnons de pierre menard yapımı nicolas fagart'ın sahneye koyduğu goupil'i, ardından theatre silvia monfort'da stereoptik yapımı dark circus'u ve son olarak odeon - theatre de l'europe'da teatr polski - wroclaw yapımı krystian lupa'nın sahneye koyduğu thomas bernhard'ın wycinka holzfaellen'i



7 Aralık 2024 Cumartesi

07 ARALIK

1732 londra covent garden'daki kraliyet opera binası william congreve'in the way of the world adlı oyunu ile açılmış

1742 georg wenzeslaus von knobelsdorff'un tasarımını yaptığı staatsoper unter den linden, carl heinrich graun'un cleopatra e cesare oyunu ile açılmış 

 1842 new york filarmoni orkestrası ilk konserini vermiş

1972 mürettebatın dünya'nın ünlü “mavi mermer” fotoğrafını çektiği son insanlı aya iniş görevi için apollo 17 fırlatıldı

2008 berlin'de staatsoper unter den linden'de staatsballett berlin'den mario bigonzetti'nin koreografisini yaptığı caravaggio adlı balenin dünya prömiyerini seyrettim; başrolde vladimir malakhov dans ediyordu 

 2016 paris'te opera garnier'de opera national de paris yapımı, krzysztof warlikowski'nin sahneye koyduğu gluck'un iphigenie en tauride operasını seyrettim

2017 gabriela carrizo ile franck chartier'in NDT 1 topluluğu için tasarladıkları side b: adrift adlı üçlemeyi (the lost room, the missing door, the hidden floor) ilk defa seyrettim; eindhoven'daki parktheater eindhoven'da



6 Aralık 2024 Cuma

Meryl Tankard’dan 46 yılı ilişkilendiren bir yapıt: “Kontakthof – Echoes of ’78”


Wuppertal- Barmen Operası'nın girişinde “Kontakthof – Echoes of ’78” ve “Kontakthof"un afişleri

biletlerim

“Kontakthof – Echoes of ’78”i beklerken

“Kontakthof – Echoes of ’78” alkışlarken

Gösteri sonrasındaki dansçılarla söyleşiden 

Pina Bausch’un (1940-2009) 1978 yılında ilk defa sahnelediği “Kontakthof”, onun başyapıtlarından biridir. Birebir kelime anlamı “Temas Alanı” olan “Kontakthof”, Avrupa toplumunun geleneksel olarak tanışmak, buluşmak ve dans etmek için, genellikle Pazar günleri bir araya geldiği, başka amaçlar, örneğin müzik-tiyatro-sinema gösterileri için kullanılmak üzere bir sahnesi de bulunan, yüksek tavanlı, geniş ve ferah bir toplanma mekanında, bir dans/balo salonunda geçer. [Kontakthof’u, şehirlerin genelev muhitlerinde hayatkadınlarının müşterilere kendilerini sundukları salon şeklinde yorumlayan yazarlar da var.]

“Kontakthof”un sahne ve kostüm tasarımı, Bausch’un Tanztheater Wuppertal topluluğunun ilk yıllarından itibaren yaratmaya başladığı biçim ve estetiğin, onunla birlikte en belirleyici figürlerinden biri ve Bausch’un o dönem hayat arkadaşı olan Rolf Borzik’e ait. Borzik’in müzik seçiminde ve başka birçok alanda da yapıta dahil olduğu biliniyor. 

“Kontakthof” ileriki yıllarda Bausch’un yapıtlarının ana izleklerini kuracak olan sevgiye ve sevilmeye duyulan özlem, sevilmek için bazen sakince bazen isterikçe icra edilen oyunlar, bir yandan karşı taraftan yakınlık ve şefkat arayışı, diğer yandan bunları tam anlamıyla bulamamaktan kaynaklanan kırılganlık ama aynı zamanda karşı tarafı incitme dürtüsü gibi temaları içeriyor.
20 kişilik kalabalık bir kadroya sahip yapıt, kadın-erkek bütün dansçıların teker teker sahnenin en önüne dikilip, bütün sahne ağzını kaplayan bir sıra yaptıktan sonra; kendilerini önden, arkadan, profilden duruşlarla, kollarını öne uzatarak, dişlerini göstererek, elleriyle saçlarını arkaya itip yüzlerini daha belirgin hale getirerek sundukları bir sekansla başlar. Bu sekans Bausch tiyatrosunun ikonik sahnelerinden biridir. 
Pina Bausch hayattayken, dans eğitimi almamış Wuppertalliler ile, “Kontakthof”un iki versiyonunu yapmıştır: 1999’da “Kontakthof. Mit Damen und Herren ab “65”” (Kontakthof. “65” üstü Hanımlar ve Beyler ile) ve, ölümünden bir yıl önce, 2008'de “Kontakthof. Mit Teenagern ab “14”” (Kontakthof. “14” üstü Gençler ile). 
Bausch’un ölümünün ardından Wim Wenders’in çektiği “Pina” filminin en ilginç bölümlerinden biri, yukarıda anlattığım ikonik sahnenin üç ayrı yaş dilimindeki kişilerle icra edilen versiyonlarından kısa anların, birbirini takip edecek şekilde arka arkaya montajlandığı sekanstır. O dönemki Tanztheater Wuppertal dansçılarının, 65 yaş üstündeki amatör hanımlar ile beylerin ve 14 yaş üstü amatör gençlerin adeta birbirlerinin gençlikleri, yetişkinlikleri ve yaşlılıklarıymış gibi alımlanabilecek bu sekans; Bausch’un ortaya koyduğu, sıradan insanın doğasına dair, yaştan bağımsız ve farklı dozlarda da olsa, değişmeyen ve değişmeyecek olan “kendini diğerlerine sunma/beğendirme” ritüelini çok etkili bir şekilde sunar ve bence Wenders’in, yakın dostu Bausch’u ve onun sanatını ne kadar iyi tanıdığının ve anladığının mükemmel bir göstergesi, bir okumasıdır.

Şimdilerde “Kontakthof”un yeni bir versiyonu sahnede: İlk sahnelenişinden tam 46 yıl sonra, bu sefer, o ilk sahnelenişinde rol almış olan dansçılar ile bir versiyon.
Bausch’un ölümünden sonra oğlu Salomon Bausch’un kurduğu Pina Bausch Foundation (Pina Bausch Vakfı), Londra’nın dans mabedi Sadler’s Wells ve Tanztheater Wuppertal Pina Bausch’un bir yapımı olan “Kontakthof – Echoes of ’78” (Kontakthof – ’78’in Yankıları), dünyanın dört bir köşesinden ortak yapımcılara da sahip: Amare (Lahey-Hollanda), LAC Lugano Arte e Cultura (Lugano-İsviçre), Festspielhaus St. Pölten (Avusturya), Seongnam Arts Center (Güney Kore) ve Shanghai International Arts Festival (Çin).
“Kontakthof – Echoes of ’78” konsepti ve mizanseni, “Kontakthof”un ilk sahnelenişinde oynamış ve 1978-1984 yılları arasında Bausch’un yapıtlarında önemli roller yaratmış ve üstlenmiş olan Avusturalyalı dansçı ve koreograf Meryl Tankard’a ait. Salomon Bausch’un Tankard’a telefonuyla başlayan projede, ilk sahnelenişte görev alan 20 dansçıdan günümüzde hayatta olan 14’ünden, bizzat Tankard’ın da dahil olduğu 9’u tekrar sahneye çıkması kabul etmiş. Yaşları 69 ile 81 arasında değişen bu dansçılar, alfabetik sırayla: Elisabeth Clarke, Josephine Ann Endicott, Lutz Förster, John Giffin, Ed Kortlandt, Beatrice Libonati, Anne Martin ve Arthur Rosenfeld.

Pina Bausch hayattayken "Kontakthof"u 30. yılında, ilk sahnelenişteki dansçılarla tekrar sahneleme fikrini etrafındakilerle paylaşmış ancak 2008'de bu proje gerçekleşmemiş. 
Tankard, Salomon Bausch’un kendisine yaptığı kadronun eksiklerini genç dansçılarla karşılayarak, “Kontakthof. “65” üstü Hanımlar ve Beyler ile”de olduğu gibi, yapıtının tamamını birebir sahneleme önerisinden farklı bir yola sapmayı tercih etmiş: Bausch’un, ara dahil üç saatlik süresiyle de devasa formatlı işlerinden biri olan bu yapıtı, birebir tekrar sahneye taşımak yerine, yapıttan bazı sahneleri/sekansları seçerek, ara dahil iki saatlik bir versiyon ortaya çıkarmış. Bu tercih; dansçıların yaşlarının, bedenlerinin ve yapabilirliklerinin dikkate alınmasının yanı sıra, Tankard’ın yorumunun “Kontakthof”dan bağımsızlaşan özgün anlamlara imkan vermesini de sağlıyor.

Kendi yapıtlarında sıklıkla film projeksiyonunu kullanan ve aynı zamanda film yönetmenliği diplomasına sahip Tankard, “Kontakthof – Echoes of ’78”i bütünüyle, 1978’deki ilk gösterimlerin Rolf Borzik tarafından kayıt edilmiş siyah-beyaz video görüntülerinden seçtikleri ile sahnedeki canlı icra arasındaki temas üzerine kurmuş. Dokuz dansçı, özgün “Kontakthof”un sahne tasarımı içerisinde, 1978’deki rollerinin aynılarını; birinci bölümde sahne ağzını bütünüyle kaplayan transparan perde üzerine, ikinci bölümde ise mevcut dekorun içerisindeki sinema perdesine ve yan duvarlarına yansıtılan arşiv görüntüleri ile eşzamanlı olarak icra ediyorlar. Bir yandan görüntüler akarken, dansçılar o görüntülerle senkron bir şekilde sahnede 46 yıl önce hangi sandalyeye oturdularsa, ona oturuyorlar; sahnenin hangi kısmında hangi hareketi yapmışlarsa onu yapıyorlar. 1978’de herhangi bir durumu veya hareketi beraber icra ettikleri dansçılar şu anda sahnedekilerden biri değilse, o dansçılar sanki varmış gibi pozisyon alıyorlar, örneğin sarılma hareketi ise, birisine sarılıyormuş gibi yapıyorlar. Tankard bu mizansen tasarımıyla sahnede, var olan dokuz dansçının yanı sıra, boşluklarını görünür kılarak olmayanları da var ediyor.
Diğer yandan, sahnede bulunan dansçıların -miş gibi yapmaları, özgün “Kontakthof” ile de konuşuyor; çünkü onda da bazı sahnelerde dansçılar karşılarında veya yanlarında bir partner olmadan bir sevgi/şefkat/ilgi gösterme pozisyonuna (örneğin, karşı tarafın belini kavramak gibi) girip, birinin gelip o pozisyonu doldurmasını beklerler.
Ancak, Tankard’ın bu seçimi yapıtın sonundaki bir sekansta; “Kontakthof”un bir diğer ikonik sekansı olan; pembe geceliği içinde gözleri kapalı ayakta durmakta olan kadına, giderek kalabalıklaşan siyah takım elbiseli erkekler güruhu tarafından gösterilen ve zamanla işkence ve tacize dönüşen şefkat ve ilgi sahnesinde, çok ilginç ve ikircikli bir sonuç vermiş. Tankard bu sekansta sahnedeki üç erkek dansçıyı da kullanmamayı tercih etmiş, dolayısıyla kadın sahnede tek başına, kaynağı görünmeyen müdahalelere maruz kalıyormuş gibi belli belirsiz hareket ediyor. Kadını taciz eden erkekler, doğal olarak, arkaya yansıtılan görüntüde gözüküyorlar ama hiçbiri sahnede fiziki olarak yok. Özgün versiyonda da kadının gözleri kapalı olduğu için bu sekans bu haliyle; kadın ya var olmayan dolayısıyla hayali kaynakların, yani kendi muhayyilesinde yarattığı varlıkların müdahalesine maruz kalıyormuş gibi yorumlanabilir, ya da geçmişte kalan anıların -ki o anılar tam da arkaya yansıtılan görüntüler olabilir- etkisiyle o durumu yaşıyordur. Bu noktada, özgün “Kontakhof” anlatısına göre ciddi bir anlam kayması olma ve bütünüyle farklı bir anlatının kurulma tehlikesi söz konusu.

Tankard’ın, Bausch’un özgün “Kontakthof”una eklediği tek bir sahne var, ama o da aslında özgün yapıtın bir sahnesinden esinlenme taşıyor. Özgün “Kontakthof”ta sahne ağzına dizdikleri sandalyelere oturan dansçılar, yaşadıkları hüsranla biten bir aşk hikayesini anlatırken, aralarından biri teker teker onlara mikrofon tutarak, hikayelerin o andaki kısımlarını duyulur kılar. Yani seyirci 19 farklı anı parçası dinlemiş olur. Tankard, birinci bölümün sonunda dokuz dansçıyı sahnenin ağzına oturtuyor ve onlara, gösteri sonrasındaki soru-cevap seansında dansçılardan birinden öğrendiğimize göre Tankard’ın “Kontakthof – Echoes of ’78”in yaratım aşamasında onlara yazılı olarak sorduğu bazı soruların cevaplarını tekrarlatıyor. Mikrofonu elden ele dolaştırarak; adlarını, yaşlarını, nereli olduklarını, neyi en çok özlediklerini, neyi en çok sevdiklerini söylüyorlar. Bu sekans, tam ara öncesinde, sahnedekiler ile bizler arasında daha samimi bir bağ oluşturuyor; bir anda onları bize daha da yaklaştırıyor. Onlara dair birinci ağızdan öğrendiğimiz bilgilerle araya çıkıyoruz. Ara bitip salona döndüğümüzde, sahneye tekrar mesafeliyiz, ama bu sefer de onları bizden ayıran şeffaf perde kalkmış; özgün yapıtta olduğu gibi sahnenin ön kenarına, dibimize kadar gelebiliyorlar.

Tankard video projeksiyon kullanımı yoluyla “Kontakthof – Echoes of ’78”in iki bölümünde iki ayrı görsel estetik ve anlam yaratıyor; ilk bölümde dansçılar devasa boyutlarda ve ön plandaki siyah-beyaz görüntülerin arkasında renkli ama küçük kalırken, ikinci bölümde arşiv görüntüleri, bu sefer sahnedeki mevcut sinema perdesine ve yan duvarlara yansıtıldığı için, dansçıları sarıyor ve ön plana çıkarıyor. Bana göre; estetik ve anlamsal açıdan ilk bölüm daha güçlü, çünkü üst üste binen görüntüler sayesinde ilk bölümde geçmiş ile şimdi arasındaki temas görsel olarak daha sıkı bir şekilde kuruluyor. Sahne ağzını bütünüyle kaplayan devasa perde üzerinde siyah-beyaz görüntülerde hareket eden figürler, adeta sahneye sinmiş hayaletler gibiler. haliyle görüntülerde günümüzde hayatta veya o anda sahnede olmayan dansçılar var. Hepsi video görüntüleri sayesinde geçmişten bugüne konuşuyor, bakıyor ve dans ediyorlar; bazılarının karşılığı şimdide var, onları bizzat sahnede görüyoruz zaten, ama bazılarının karşılıkları yok. Gösteri sanatları tam böyle bir şey değil mi; Haldun Taner’in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı oyununu bitiren Fasulyeciyan’ın o ünlü repliğindeki gibi: “Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virjinya’nın bir diyalogu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar.” İşte, Tankard’ın “Kontakthof – Echoes of ’78”inde de, 1978 yılının artık sahnede olmayan dansçıları; hareketleri, replikleri ve halleriyle sahne duvarlarının yüzeylerinde, kıvrımlarında, pervazlarında dolaşıyorlar…

“Kontakthof – Echoes of ’78”, 26 Kasım – 1 Aralık 2024 tarihlerinde Wuppertal’de Tanztheater Wuppertal Pina Bausch’un geleneksel mekanlarından biri olan Barmen Operası’nda sahnelendi. Aynı tarihlerde Tanztheater Wuppertal Pina Bausch topluluğu da “Kontakthof”un yeniden sahnelenmiş versiyonuyla programdaydı. Hatta 30 Kasım, Cumartesi ve 1 Aralık, Pazar günlerinde seyircilere matinede (14:00’te) “Kontakthof”u, suarede (19:30’da) “Kontakthof – Echoes of ’78”i, yani “Kontakthof”un iki versiyonunu arka arkaya seyretme imkanı sunuldu.

“Kontakthof”u beklerken

“Kontakthof”u alkışlarken

Tanztheater Wuppertal Pina Bausch topluluğunun sahnelediği “Kontakthof”, 20 kişilik kadrosunda Pina Bausch zamanından beri toplulukta olan Julie Shanahan, Michael Strecker, Andrey Berezin, Daphnis Kokkinos ve Nayoung Kim’in bulunması sayesinde, Bausch yapıtlarının atmosferini hala barındıran bir sahneleme olarak tatmin ediciydi. İki yıl önce topluluğun başına Fransız koreograf Boris Charmatz’ın getirilmesinin ardından, Bausch’un ölümünden sonra topluluğa giren genç ama aradan geçen zamanla Bausch’un tarzını sindirmiş dansçılar ayrıldı ve dansçı kadrosu ciddi bir değişime uğradı. Neyse ki topluluk, bünyesinde az da olsa Bausch döneminden kalan dansçıları barındırması sayesinde hala nitelik çıtasını yüksek tutabiliyor. Bunda genç dansçılardan Emily Castelli, Taylor Drury, Çağdaş Ermiş, Julian Stierli, Christopher Tandy ve Tsai-Wei Tien’in çabalarının da rolü olduğunun altı çizilmeli.

"Kontakthof”u alkışlarken

"Kontakthof – Echoes of ’78” benzersiz sekiz dansçısını alkışlarken

2024-25 sezonunda; “Kontakthof” Haziran’da Aarhus ve Kopenhag’a turne yapacak, “Kontakthof – Echoes of ’78”in bundan sonraki ilk gösterimlerinin tarihleri ise belli değil, ama 2025’te Londra Sadler’s Wells’ten başlayarak iki yıl süreyle dünya turnesine çıkacağı planlanmış; yaşlarından dolayı dansçıların sağlıkları el verdiğince. Nitekim “Kontakthof – Echoes of ’78”in benim seyrettiğim 30 Kasım 2024 tarihli dördüncü gösteriminin ilk yarısında Meryl Tankard kalçasını incitti (ilk yarının sonundaki mikrofon sekansında bunu samimi bir şekilde belirtiği için seyirciler olarak haberimiz oldu) ve ikinci yarıda rol almayı planladığı bütün sekanslara ve de selama çıkamadı. Dolayısıyla “Kontakthof – Echoes of ’78” çok narin bir gösteri; tasarlandığı ilk haliyle ve planlanan şekilde iki yıl turne yapabilecek mi, şüpheli. O yüzden, eğer merak ediyorsanız ve imkanınız varsa, ilk fırsatta seyretmeye gayret edin...

Söyleşi bitiminde dansçıları alkışlarken

[Bu yazıdaki bütün fotoğraflar Mehmet Kerem Özel tarafından 30 Kasım 2024 tarihinde Wuppertal-Barmen Operası'nda çekilmiştir.]

[Bu yazının “Kontakthof – Echoes of ’78” gösterisinden fotoğraflarla olan versiyonu 4 Aralık 2024 tarihinde Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır.]

06 ARALIK

1912 alman arkeolog ludwig borchardt, mısır'daki tell el-amarna'da yaptığı kazılar sırasında akhenaten'in eşi nefertiti'nin 3.000 yıllık büstünü bulmuş

2013 düsseldorf'da ballett am rhein yapımı, martin schlaepfer'in koreografisini yaptığı gustav mahler'in aynı adlı senfonisinin müziğinin kullanıldığı 7'yi seyrettim



5 Aralık 2024 Perşembe

05 ARALIK



1996 ilk defa madrid'de bir gösteri seyrettim; teatro de la abadia'da shakespeare'in on iki gecesi'ni 

 2008 bu ve ertesi akşam, sidi larbi cherkaoui'nin sutra'sını berlin'de haus der beliner festspiele'de annem ve babamla seyrettim

2013 bonn'da theater bonn yapımı, alexandra szemeredy ile magdolna parditka'nın yönettikleri george benjamin'i nwritten on skin adlı operasını seyrettim



4 Aralık 2024 Çarşamba

04 ARALIK


1926 modernizmin sanat, tasarım ve mimarlık okulunun walter gropius tarafından tasarlanan yeni bauhaus binası almanya'nın dessau kentinde açılmış

1930 erich maria remarque'ın aynı adlı romanından uyarlanan im westen nichts neues filminin dünya prömiyeri berlin'de nollendorfplatz'daki mozartsaal'da yapılmış ve hemen ardından pasifist filme karşı büyük bir nasyonal sosyalist kampanya başlamış



3 Aralık 2024 Salı

on soruluk sohbetler 117: simone de jong

© kamerich & budwilowitz - eyes 2

2016 yılından beri Dünya Çocuk Hakları Günü olan 20 Kasım’ın etrafında İstanbul’da düzenlenen, Türkiye’nin bebekler ve çocuklar için ilk ve tek uluslararası sanat festivali Atta’nın bu yıl altıncı edisyonu gerçekleşiyor. Bugüne kadar yurt dışından birçok topluluğu ağırlamış olan festival, 0-3 yaş arası bebekleri, 3-18 yaş arası çocukları, gençleri ve onların beraberindeki yetişkinleri ile 3-18 yaş arası engelli çocukları ve gençleri tiyatro, dans, müzik, film ve sergilerin yanı sıra interaktif içeriklerle buluşturuyor. Bu yıl da festivalin programında bebekler için operadan, 7 yaş ve üzeri seyirciler için dansa, tiyatrodan pop-up performansa birçok gösteri yer alıyor.

On Soruluk Sohbetler dizimizde festival topluluklarından Simone de Jong’u ağırlıyoruz. 2015 yılında Amsterdam’da “hareket, müzik ve hayal gücüne dayalı yapıtlar üretmek” üzere kurulan Simone de Jong Company’nin sanat yönetmeni Jong, modern mim/fiziksel tiyatro ve müzik tiyatrosu alanlarında eğitim almış. Profesyonellere (Mısır, Belfast, Münih, Arnhem ve Amsterdam'da) ve çocuklara dersler veren sanatçı, çocuklar için iki romanın da yazarı. Öğretme, sahneye koyma ve yazma arasındaki etkileşime güçlü bir şekilde inanan Jong, çocuklarla buluşmanın yaratıcılığın yakıtı olduğunu düşünüyor. 

Alan Kadıköy, Kadıköy Belediyesi ve Das Das’ın iş birliğiyle, Hollanda Kraliyeti’nin katkılarıyla İstanbul gösterimleri gerçekleşen Simone de Jong’un 2016 tarihli gösterisi Hermit (Münzevi), 7 Aralık Cumartesi günü Alan Kadıköy’de, 8 Aralık Pazar günü Das Das’da ikişer seans olarak sahnelenecek.

Sizce performansın özü nedir?
Enerji. Bağlantı. Dikkat. Bir gerçeği paylaşmak.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz, ne şekilde?
Yaratıcı olursanız ve hayal gücünüzü kullanmayı öğrenirseniz daha iyi bir insan olacağınızı düşünüyorum. Çünkü bu şekilde diğer insanların gördüklerini ve hissettiklerini hissetmeyi ve görmeyi öğrenirsiniz. Ve bu durum ara sıra hayal dünyasında kaybolmanızı sağlar. Sanat beni yükseltiyor, bana umut veriyor, dünyayı başka birinin bakışından görmemi sağlıyor. Avutuyor...

Bir yapıt üzerinde çalışırken, hangi kaynaklar size ilham veriyor? Çalışmalarınızda rüyalar rol oynuyor mu?
Bir çocuğun bakış açısından günlük yaşamdan sahneler. Kitaplar, çocuklara tiyatro öğretirken deneyimlediğim şeyler. Anılar. Kendi rüyalarımı uyanır uyanmaz unutmaya meyilliyim. Gösterilerde rüya sahneleri yapmayı seviyorum, çünkü o sahnelerin kendilerine has garip bir mantıkları var. Biz yetişkinler genellikle her şeyi bilinçli zihnimizle yapmak isteriz, oysa bilinçaltı da çok önemlidir.

Üzerinde çalıştığınız bir yapıta, eğer halihazırda bir ismi yoksa, ne zaman bir isim vermeye karar veriyorsunuz?
Mümkün olduğunca geç karar veriyorum.

Sanatınızı en çok etkilediğini düşündüğünüz sanatçı ya da kişi var mı? Eğer varsa, kim?
Bir kişi deği. Laurie Anderson, David Lynch, Federico Fellini, Josephine Baker, Janelle Monáe, De Jeugd van tegenwoordig, Rosalía, bir sürü harika koreografi ve tiyatro, flamenko, Roald Dahl, Studio Drift, yeni müzikler, sevdiğim insanlar...

Sohbetin devamını okumak için tıklayın.