"Var, ama henüz karışık. Bu sayfaları okurken, bu sözcüklerin bazılarını daha önce okumuşum gibi geldi bana; başka bir yerde gördüğüm buna benzer cümleler geldi aklıma. Öte yandan, bu sayfa, şu birkaç gün içinde konuşulmuş bir şeyden sözediyor gibi görünüyor bana... Ama be olduğunu anımsamıyorum. Düşünmeliyim. Belki başka kitaplar da okumam gerekecek."
"Nasıl olur? Bir kitabın ne demek istediğini anlamak için başka kitaplar mı okunmanız gerekir?"
"Bazan öyle olabilir. Kitaplar çoğu kez başka kitaplardan sözederler. Çoğu kez bir kitap, tehlikeli bir kitapta çiçeklenen zararsız bir tohum gibidir; ya da tam tersine, acı bir tohumun tatlı meyvesidir. Alberto'yu okurken, Thomas'ın ne söylemiş olabileceğini anlayamaz mısın? Ya da Thomas'ı okurken, İbni Rüşt'ün ne söylemiş olacağını?"
"Doğru," dedim, beğenerek. O zamana dek, her kitabın nesnelerden sözettiğini sanırdım; kitapların dışında kalan insancıl ya da kutsal nesnelerden. Şimdi, kitapların oldukça sık başka kitaplardan sözettiklerini ya da sanki kendi aralarında konuştuklarını farkediyordum. Bu düşüncenin ışığında, kitaplık bana daha da tedirgin edici bir yer gibi göründü. Uzun, yüzyıllar süren bir mırıltı, bir parşömenle bir başka parşömen arasında görünmez bir söyleşiydi demek ki kitaplık; canlı bir nesne, bir insan zihninin yönetemeyeceği güçlerin barınağı, birçok zihinden çıkmış, onları üreten ya da iletenlerin ölümünden sonra da varlığını sürdüren bir gizler hazinesi.
"Ama o zaman," dedim, "kitapları saklamak neye yarar, mademki herkese açık olan kitaplardan gizlenmiş olanlara ulaşabiliyoruz?"
"Yüzyıllarca sonra hiçbir yararı yok bunun. Yıllar ya da günlerle ölçülen zaman aralığında belli bir yararı olabilir. Görüyorsun, nasıl şaşkın durumdayız."
"Öyleyse bir kitaplık gerçeği dağıtma aracı değil, onun ortaya çıkmasını geciktirme aracı mıdır?" diye sordum, hayretten donakalmış.
"Her zaman, ille de öyle olması gerekmez. İçinde bulunduğumuz durumda öyle."
-Umberto Eco
Can Yayınları
(Çeviri: Şadan Karadeniz)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder