"... İnsanlar sorar, diye düşünüyorum, barakanızın içi nasıl?, sonra da barakaya girip oturur ve beni gözetlerler, diye düşünüyorum. Kamyoncu beni gözetliyor. İçini sürekli sıkan, diye düşünüyorum, çocuk sahibi olmama durumu. İnsanlar barakaya girip önce barakayı kirletirler, diye düşünüyorum. Soru sorduklarında tuzak kurarlar, sormadıklarında tuzak. Ama cevap verdiğimizde de tuzak kurarlar, cevap verince tuzağa düşmüş olurum. İnsanlar bana sorarlar ve muazzam önemli bir meselede beni tuzağa düşürmüşlerdir bile. Ama insanlar işi hep onları içeri almama kadar vardırırlar. İnsanları içeri buyur etmem gerektiğini düşünürüm, onlara kapıyı açarım, bir de oturmalarını söylerim. Koltuğa oturun, derim. Onlar orada otururken, benimle yiyip içerler ve tuzak kurarlar. Tuzakçılar, diye düşünüyorum. Nasıl, neyle ve ne sayede geçindiğimi vs. öğrenmek istiyorlar, bunun nasıl olduğunu, bekâr vs., en yakınım olan insanın kim ve nasıl olduğunu vs., ne cevap versek, bir, tuzağımız kurulmuştur, hiç cevap vermesem de, içine düştüğüm, düşmek zorunda olduğum tuzağım kurulmuştur. Sayısız tuzak, sussak da. İnsanlar bizi, onları davet ettiğimizde, koltuğumuza yerleştiklerinde, kendi uçurumumuza yuvarlarlar. Aklımızı eski zamanlara doğru çelerler, önümüze çocukluğumuzu, gençliğimizi, yaşlılığımızı vesaire koyarlar da bizi hanidir kurtulduğumuzu sandığımız yerlere yuvarlarlar. İnsanlar aklımızı her şeyden evvel eski zamanlara doğru çelerler. Duygularla yanaşırlar bize. İnsanlar bizi, beni yok etmek için aynı benim barakama geldikleri gibi evimize gelirler. Her halükârda bizi gülünç duruma sokmak için, tıpkı kamyoncunun son tahlilde sırf beni gülünç duruma sokmak için barakama gelmesi gibi. Kapıyı çalıp ölümcül bir alçaklık halinde meraklarını kafamıza geçirirler. ..."
- Thomas Bernhard
(Çeviren: M. Sami Türk)
Yapı Kredi Yayınları
aa bunu okumadım :(
YanıtlaSilçeviri, özellikle de "amras"ın çevirisi çok kötü :(
Silkeşke sezer duru veya fatih özgüven çevirseymiş..