(fotoğraf oyun başlamadan önce çekilmiştir.)
karagöz ustası cengiz özek'in düzenlediği istanbul kukla festivali bu yıl 20 yaşına bastı. hem özek'in hem kukla festivalinin değerinin farkında mıyız? zannetmiyorum. 1-bu şehirde, 2-her yıl, 3-arkada ciddi bir kurumsal destek olmadan uluslararası bir festival düzenlemek kolay mı; hiç değil. özek bunu başarıyor. özek'i sadece bu festivali düzenlediği için değil, bu festivali şehre yaydığı için de tebrik etmek lazım.
festivalin ilk yıllarından beridir alışveriş merkezlerindeki gösterilere hiç gitmedim; mekanı istiklal caddesi ve şişli çevresinde olan gösterileri takip ettim. şehrin çeperlerinde konumlanan özel okul ve alışveriş merkezlerindeki gösteriler hem çocuklara yönelik olduğundan hep gündüz saatlerinde hem de benim için ulaşması zor noktalarda olduğu için bana uymadı hiç. dolayısıyla oralardaki ilgi nasıldır, gösteriler kalabalık geçiyor mu; bilgim yok. ancak; kendi gittiğim mekanlardaki, yani buralardaki seyirci ilgisinden haberim var ve bu beni her sene üzüyor.
dünyanın dört bir yanından etkileyici kukla gösterileri şehrin en kolay ulaşılabilir, kültür-sanat ekseni kabul edilen istiklal caddesi üzerindeki mekanlara geliyor, ancak salonlar her seferinde tenha! bıraktım seyirciyi çünkü istanbul seyircisinin çoğunluğu nerede popüler bir şey varsa oradadır; meraklı değildir, maceraperest hiç değildir; keşfetmez, keşfedilip önüne getirilmesini ister; peki, tiyatrocular ve tiyatro eğitimi alanlar neden bu kadar ilgisiz bu festivale?
gösteri sanatları bir bütün; kukla da bunun en önemli parçalarından biri. kukla sanatının derininde ister oyuncu ister yönetmen ister sahne/ışık/müzik tasarımcısı bütün tiyatroculara gerek anlatı, gerek oyunculuk, gerek atmosfer yaratımı konularında müthiş dersler yatıyor. tiyatrocularımız bunun farkında değil mi? tiyatroculuk eğitimi veren kurumlar bunun farkında değil mi?
almanya'da son 5-10 yıldır, her ödenekli tiyatro kurumu kadrosunda en az bir kukla eğitimi almış yönetmen var; ve bu yönetmenler her sezon içinde kukla tekniklerinin kullanıldığı en az iki oyun sahneliyorlar. bunlar ne kukla tiyatrosu ne çocuk tiyatrosu örnekleri; bunlar, "kukla tekniklerinin kullanıldığı" yapımlar.
içinde yaşadığımız coğrafyanın kukla/gölge tiyatrosu açısından müthiş bir geçmişi, birikimi var. karagöz-hacivat diye burun bükerek olmuyor, olmayacak da! bu bağlamda bir kaç soru ve dilek:
mehmet ulusoy neden o kadar başarılıydı; nasıl oldu da kendini yurtdışında kabul ettirdi; hiç düşündünüz mü..
tiyatrotem'in müthiş ikilisi ayşe selen ile şehsuvar aktaş nereden besleniyorlar ve her yaptıkları iş nasıl bir öncekinden iyi oluyor; hiç düşündünüz mü..
semaverkumpanya ilk yıllarında olduğu gibi kukla tekniklerine neden daha fazla yer vermiyor oyunlarında..
belki kendi tercihidir sadece sahne-kostüm-mask tasarımcısı olarak üretmek ama candan seda balaban'ın düzenli olarak oyun yönetmesini de isterdim..
festivale geri dönersem;
geçen hafta meta zero isimli topluluktan bir obje tiyatrosu örneği izledim sahne pulcherie'de. topluluk rusya'dandı, ancak esinleri japonya'dan, kağıt katlama sanatı origami'den.
iki kişilik gencecik meta zero ekibi; tek kişilik bir orkestradan çıkan müzikler ve enfes efektler eşliğinde, tek bir kuklacının oynattığı objelerle "cesaret üzerine bir efsane" adlı 50 dakikalık yapımı sahneledi.
bir kağıdın katlanması kendi içide bir eylem; kağıdın katlanarak kendi varlığından farklı bir şeye dönüşmesi fikri ise müthiş bir illüzyon barındırıyor. dolayısıyla origami'den yola çıkarak bir obje tiyatrosu tasarlanmak bence çok heyecan verici ve cezbedici bir konsept.
meta zero ekibi maalesef katlama eylemini mizansenin bir parçası olarak kullanmamayı tercih etmiş; önceden katlanıp dönüşmüş kağıtlardan oluşan objeleri kullanmış. kağıtlardan dönüştürülmüş hayvanlar, deniz dalgaları, dağlar, karlar çok estetik ve şiirseller ancak katlamaların çoğu kendi içlerinde hareket potansiyeli bile barındırmıyorlar. dolayısıyla ağırlıklı olarak, kağıttan önceden katlanarak hazırlanmış objelerin elle tutularak oradan oraya taşınması üzerine kurulu bir sahneleme vardı karşımızda. ben daha "performatif" bir şey ummuştum, biraz hayal kırıklığına uğradım, ancak pişman olmadım; çünkü küçük kaplan yavrusunun annesini kurtarmak için üç coğrafyada (dağlarda, denizlerde ve karlarla kaplı kutuplarda) çıktığı yolculukta başından geçenleri; canlı ses efektleri ve müzikle desteklenen şiirsel görüntüler eşliğinde izlemekten keyif aldım.
20. istanbul kukla festivali'nin bitmesine daha bir hafta var. bir çok yabancı yapım bu bir hafta içinde şehrin çeperlerindekilerin yanısıra istiklal caddesi'nin üzerindeki mekanlarda olacak. çin'den, ingiltere'den, tavyan'dan, ispanya'dan kuklacılar şehrimizdeler. kaçırmayın..