29 Eylül 2013 Pazar

bahar ayini 100 / 7


"bahar ayini"nin 100. yılının kutlandığı 2013'ün en heyecanverici projelerinden biri romeo castellucci'nin sahneye koyacağı "bahar ayini" olacaktı herhalde.
"olacaktı" çünkü manchaster festivali, perm devlet operası ve ruhrtriennale'nin ortak yapımı olması planlanan castellucci projesi 1.5 ay önce iptal edildi.
iptal edilmemiş olsaydı yaklaşık bir ay önce manchaster'da, önümüzdeki haftasonu da ruhrtriennali'nde; genç ve enerjik orkestra şefi teodor currentzis'in yönettiği 100 kişilik orkestra eşliğinde, sahne sanatları alanında günümüz sanatçıları arasında en sıradışı olanlarından romeo castellucci'nin bu devrimci yapıta nasıl baktığına tanık olabilecektik.
iptal nedeni olarak, castellucci'nin hayal ettiği prodüksiyonun verili süre içinde gerçekleştirilemeyecek olması belirtildi; "bu yıl için" dendi.
castellucci belki önümüzdeki yıl "bahar ayini" projesini gerçekleştirir; izlemede kalalım..




almanya'nın ruhr bölgesindeki iki topluluk, bielefeld ve osnabrück devlet tiyatroları güçlerini birleştirip kasım 2013'te mary wigman'ın "bahar ayini"ni sahneleyecekler.
ilk duyduğumda beni saran heyecan, wigman'ın "bahar ayini"nin prömiyer yaptığı 1957 yılından beri hiç sahnelenmediğini öğrendiğimde daha da katmerlendi.

"ausdruckstanz"ın yaratıcısı mary wigman, modern dans tarihinde hakkı yenilmemiş olsa da, nazilere kesin bir tavır koymayıp ve hatta onlar için çalıştığı için pina bausch gibi onun tarzının mirasçısı olarak görülen koreograflar tarafından dışlanmıştı. berlin devlet operası için 1957'de sahnelediği "bahar ayini" ise meğer unutulmaya terk edilmişmiş; ta ki bu yıla kadar.
alman devletinin bir kurumu olan tanzfonds erbe'nin sponsorluğunda henrietta horn, susan barnett ve katharine sehnert bir yıldan süren bir çalışmayla kayıtlardan, fotoğraflardan, wigman'ın çizim ve eskizlerinden ve 1957'deki prodüksiyonda bizzat dans etmiş olanların tanıklıklarından faydalanarak wigman'ın "bahar ayini"nin rekonstrüksiyonunu hazırlamışlar.
25 dansçıdan kurulu topluluk provalara temmuz ayında başlamış. osnabrück'te 9 kasım'da, bielefeld'de 17 kasım'da ilk defa seyirci karşısına çıkacak rekonstrüksiyon haziran 2014'de bu sefer münih bavyera opera balesi tarafından sahnelenecek.

bielefeld & osnabrück ortaklığının "sacre" programda ayrıca iki dünya prömiyeri de var: bielefeld tiyatrosu koreografı gregor zöllig'in "rauschen" ve osnabrück tiyatrosu koreografı mauro de candia'nın arvo paert müziği eşliğinde tasarladığı "fiat lux" adlı işleri wigman'ın "bahar ayini"ne eşlik edecekler.


26 Eylül 2013 Perşembe

kafkas ozan: sergey parajanov



sergey parajdanov hakkında yazıyor olmamın nedeni marina abramovic'in yakın zamanda açıkladığı en çok beğendiği 10 film sıralamasında parajdanov'un "narların rengi" filminin birinci sırada olması değil.
eminim, bu açıklamadan sonra sanat camiasında, özellikle genç kuşakta, bir parajdanov merakı uyanmıştır.



1989 yılında, istanbul sinema günleri sırasında altın lale jüri üyesi nikita mikhalkov'un önerisiyle son dakikada istanbul'a davet edilerek özel bir ödül verilen büyük rus usta sergey parajanov'un bir filmini ben ilk defa 2008 yılındaki istanbul film festivali'nde izlemiştim; filmin adı "aşık garip"ti.

o zaman film hakkında günlüğüme oldukça heyecanlı şeyler yazmıştım; izlenimlerimi "parajanov sıradışı bir yönetmen; bir an önce bir yerlerden diğer filmlerini de bulmalı!" diye bitirmiştim.
parajdanov'un ulaşılabilecek diğer filmlerinin dvd'lerini edineli bayağı zaman oldu; onları sakin kafayla seyretmek ve kendime bir "parajanov ziyafeti" çekmek için ise ancak bu yaz fırsat bulabildim.




"aşık garip" (1988) dışında "unutulmuş ataların gölgeleri" (1965), "suram kalesi efsanesi" (1984) ve parajdanov'un başyapıtı sayılan "narların rengi" (1968) adlı filmlerini izledim.
ayrıca; artificial eye imzalı dvdlerde bol bol belgesel ve kısa film vardı. bunlardan en ilginciyse, çok yakın dost olan parajanov ile tarkovski'nin gerek sinemalarındaki gerekse de hayatlarındaki paralellikleri anlatan "adalar" adlı rus belgeseliydi.

belgeselde bir arkadaşının anlattığına göre, parajanov kiev'deyken tarkovski'nin "ivan'ın çocukluğu" adlı filmini o kadar beğenmiş ki, o hafta arkadaşlarını evine girmelerine ancak "ivan'ın çocukluğu"nu seyretmeleri şartıyla izin vermiş.
birbirinden zıt kutuplarda filmler çeken; biri bütünüyle dışadönük diğeri tamamıyla içe, bu iki rus sinemacının birbirlerini bu kadar iyi anlamaları, dost olmaları; parajanov hapisteyken tarkovski'nin uğraşması, tarkovski kanserden ölünce parajanov'un kahrolması, "aşık garip"i tarkovski'ye adayıp, filmin sonunda bir film kamerasına beyaz bir güvercin kondurarak kadim dostunu anması; ancak bu kadar benzersiz iki sanatçının paylaşacakları bir ilişki olabilir herhalde..


öncelikle kısaca hayatından bahsetmek iyi olur:
parajanov tiflis'te doğan bir ermeni. uzun yıllar kiev-ukrayna'da yaşamış ve yerevan'da vefat etmiş. çalkaltılı bir hayatı olmuş. filmleri yüzünden -ama gerçekliği kanıtlanmış başka nedenler (eşcinsel ilişki ve tarihi eser kaçakçılığı) kılıf olarak kullanılarak- hapse atılmış, 15 yıllık cezasını bitirmeye dört sene kala, uluslararası sanat camiasının büyük uğraşlarından sonra, louis aragon'un lenin nişanı almak üzere moskova'ya geldiğinde brejnev'den ricası üzerine hapisten çıkarılmış ama filme çekmesi engellenmiş; "narların rengi" ile "suram kalesi efsanesi" arasında tam 18 yıllık bir boşluk var.



parajanov tam da doğup büyüdüğü toprakların insanı. filmleri üç dilli: gürcüce, ermenice ve azerice. örneğin "aşık garip"i bütünüyle azerice çevirmiş; dolayısıyla hiç çeviri olmadan anlayabiliyorsunuz.

sadece çok dilli olması değil parajdanov'u kafkas yapan; temperamanı yüksek, çoşkulu, taşkın, çılgın, bol renkli, yaratıcı, cesur ve özgür!

aynı zamanda müthiş bir naiflik de sinmiş sinemasına parajanov'un; gücünü kafkas folkloründen alıyor.. ama sadece o değil; iran minyatürleri, ilkel duvar resimleri, antik tragedyalar, çin tiyatrosu, ortaoyunu, etnografik objeler, taş oyuntular, figüratif tablolar da parajanov'un sinemasının ilham perileri.












seyrettiklerimden biri ("unutulmuş ataların gölgeleri") dışındakilerin tiyatral etkisi çok güçlü; hep önden, frontal çekimler, yerleştirmeler; her bir görüntü bir tablo gibi, ama iki boyutlu.
"unutulmuş ataların gölgeleri" ise üç boyutlu; kamera adeta, tabloların içinde serbestçe hareket ediyor, dans ediyor; parajanov'un bu erken dönem filmi diğerlerinden de taşkın bir çoşkuya sahip, neredeyse "hayvani" olarak tanımlayabileceğim bir enerji de!










 
parajanov'un, abramovic'in de gönlünü fethetmiş olan "narların rengi" filmindeki mizansenler, özellikle de insanları statik veya çok yavaş haraketlerle kullanış şekli ve özellikle de makyajları robert wilson'ın dünyasını hatırlattı bana.







parajanov sadece film yönetmeni değil, müthiş bir ressam aynı zamanda; kolajları, karakalem ve çini eskizleri, binbir türlü malzemeyi kullanarak yarattığı tabloları var.
belgesellerin birinde hapisten eşine yazdığı mektupları gösteriliyordu; sadece yazmak, harfler yetmemiş parajanov'a, bazen sayfanın bir köşesine bazen tümüne yayılan çizimler yapmış, serbestçe, yazıların üzerine gelmesinden çekinmeyerek.. 



parajanov'un sineması masalları, efsaneleri anlatıyor; belgesellerin birinde svetlana shcherbatyuk'un dediği gibi:
"günlük hayatın ne kadar monoton, gri renkli olduğunu çok iyi biliyordu ve sanki dünyadaki misyonu günlük hayatı hiç sonu olmayan bir şölene/kutlamaya çevirmekti."