8 Ağustos 2011 Pazartesi

simon bolivar venezüella gençlik orkestrası, öncü dalgalarıyla istanbul’da!




haftasonu akşamlarında galata meydanı rengarenkti. beyoğlu’ndan caracas’a, sulukule’den venezüella’ya gençler, engelli çocuklar, sosyal dezavantajlı gençler, barış için müzik yapanlar oradaydı, sahne onlarındı.

cumartesi-pazar akşamki bedava sokak etkinlikleri hem istanbul’daki müzik merkezli sosyal projelere daha fazla görünürlük sağladı, hem de bu akşam ve yarınki simon bolivar venezüella gençlik orkestrası konserlerinin reklamı yapılmış oldu. 3000 kişilik salonu ağustos ayında iki akşam doldurmak kolay olmasa gerek. gerçi, türkiye'deki herhangi bir televizyonda tek bir konserleri yayınlanmış olsa, biletlerin tükenmesi an meselesi olurdu, çünkü gerçekten de gençliğin verdiği bütün enerjiyi kullandıkları gibi, bu enerjiyi seyirciye de yansıtan, bir de bunun üstüne, yıllanmış bir avrupa orkestrası gibi incelmiş, yetkin icralara imza atan bir orkestra venezüella simon bolivar gençlik orkestrası.

konserlerinin ikinci yarısında, venezüella bayrağından yapılmış eşorfmanlarıyla sahneye çıkıp güney amerikalı bestecilerin yapıtlarını yorumladıkları enerji, neşe ve çoşku dolu performanslarıyla en zor beğenen avrupalı seyirciyi bile kabuğundan çıkarıp büyülemeleriyle tanınıyorlar.
programdan tahmin ettiğim üzere, pazartesi değil ama salı akşamki konserde bu manzarayı kesin bizler de birebir yaşacağız. salı akşamkinin unutulmaz, istanbul’u “sallayan” bir konser olacağı garanti!



haftasonuna geri dönersem; cumartesi akşamı sahneye ilk olarak beyoğlu belediyesi gençlik orkestrası çıktı. 15 dakikalık performansları, daha bir yıllık amatör bir orkestra için kabul edilebilir düzeydeydi.

ardından, isminin neden ingilizce olduğunu kavrayamadığım social inclusion band çıktı sahneye.
adını bilmediğim erkek solistin pesten falsettoya uzanan ses yelpazesi, karizması, rahat ve seyirciyi kavrayan tarzı sayesinde topluluk bizlere iyi vakit geçirttiler. dinmeyen alkışlara cevap vererek planlanandan daha uzun süre sahnede kaldılar. iyiydiler.



pazar akşamı barış için müzik grubuyla başladı program. boyları kadar akordeonları müthiş bir kıvraklıkla çalan yetenekli çocuklar bizleri bayağı bir ısındırdılar. yavaş yavaş yerimizde duramamaya, ritimlere eşlik etmeye başlamıştık ki, 15 dakikalık süreleri bitti.



venezüellalı orkestranın üyelerinden kurulu caracas brass ensemble ile daha da çoşacağız diye beklerken, biraz hayal kırıkığına uğradık.
bir yaz gecesi, açık havada ve sokaktaki bir etkinlik için pek uygun olmayan, ağır sakin ve komplike müzikleri, yapıtlar arasında had safhada yavaş tavırları ve peslerde gezinen neredeyse sessiz müzikleri ile tempoyu iyice düşürdüler.

nabucco uyarlaması ile canlanır gibi olduk. boğa güreşi arenalarının nefesli çalgılardan kurulu orkestralarının çaldığı pasadoble ile tam havaya girmişken, bu ritmler için bizleri neden bu kadar beklettiniz ki diye düşünmeye fırsat kalmadı, meğer son parçalarıymış, sahneden indiverdiler.





sulukuleli çocuk ve gençlerden kurulu sulukule çocuk sanat atölyesi, anlaşılan galata meydanı'nı dolduranların en heyecanla bekledikleri gruptu.
ön sırada konseri izleyenler arasında bulunan gustavo dudamel ile "el sistema"nın yaratıcısı jose antonio abreu sulukuleli gençler "döktürürken" sık sık birbirlerine bir şeyler fısıldadılar; kıvrak gençlerimizin doğaçlama darbuka sololarından bayağı etkilenmiş görünüyorlardı.



akşamı, yine venezüellalı orkestranın başka bir alt grubu atalaya percussion ensemble sonlandırdı. bizim sulukulellerin ardından atalaya’lıların müziği pek bir “bestelenmiş, tanımlı, ağır başlı” kaldı.
yetkinliklerine diyecek söz yok; hayran kalınacak kalitedeler; çalgılarına ve çaldıklarına son derece hakimler; ciddi ve profesyoneller. ancak doğrusu; venezüellalılardan, hele de televizyonda izlediğim farklı bir sürü mekandaki konserlerinin çoşkusunu düşününce; bir yaz akşamında, açık havada ve sokakta daha kolay algılanabilecek, ritmlerine eşlik edilebilecek, akılla birlikte bedene de hitap edecek müzikler dinlemeyi tercih ederdim.
saat 23.30’da etkinlik bittiğinde, galata meydanı’ndan çoşkuyla dolmuş olarak ayrılmak isterdim. olmadı.

venezüellalı gençler enerji, çoşku ve neşelerini, şefleri güleryüzlü, genç ve “yakışıklı” (kuzenime selam) gustavo dudamel yönetiminde verecekleri iki salon konserine sakladılar sanırım.
kaçırmamak lazım, hele de salı akşamkini!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder