26 Ağustos 2011 Cuma

l'inde fantôme / louis malle


"l'inde fantôme, réflexions sur un voyage" her biri 51 dakikalık yedi bölümden oluşuyor. louis malle, kameramanı étienne becker, sesçi jean-claude laureux ve bir de mihmandardan oluşan dört kişilik bir ekiple 1968 yılında beş ay hindistan'da dolaşıyor ve seyahat izlenimlerinden oluşan bu devasa belgesel ortaya çıkıyor.

yedi bölümün adları şöyle: la caméra impossible (imkansız kamera), choses vues de madras (madras'tan izlenimler), les indiens et sacré (hintliler ve kutsal), rêve et réalité (düş ve gerçek), regards sur les castes (kastlar hakkında), en marge de l'inde (hint toplumunun kıyısındakiler), bombay, l'inde future (bombay, hindistan'ın geleceği)

malle daha "imkansız kamera"nın ilk onbeş dakikasında bütün bir belgeselin fikrini, derdini ortaya koyuyor. bir kere; ingilizce bilen, çok konuşan, diğeri için en iyisinin ne olduğunu bildiklerini zanneden ve söyledikleri ona (malle'e) hiç de yabancı olmayan toplumun %2'sini ekrana taşımayacaktır bu belgeselde; derdi kırsaldaki, sokaktaki, kenardaki halk olacaktır. ve, baştan belirlenmiş, öngörülmüş bir omurga olmadan; karşılarına çıkanlara göre, tesadüflere göre çekecektir belgeseli.



ikincisi; hindistan'da izlenim edinmeye çalışırlarken aslında hep onlar (yani çekim ekibi) "izlenen"e dönüştü, çünkü halk onların varlığını hissettiği anda onları "seyreder" oldu. daha ilk çekim gününde bu durumdan kaçınılamayacağını/kurtulunamayacağını fark edince, bunun üzerine gitmeye ve onlara ilgi ve merakla bakan yüzleri olduğu gibi peliküle aktarma kararı veriyorlar. her bölümün başındaki bir dakikalık "l'inde fantôme" jeneriği de zaten sadece insan suretlerinden kurgulanmış.

malle'in üçüncü derdi ise; o bir yıl önce hindistan'da çekimlerini yaptığı görüntüleri şimdi (yani 1969'da) paris'te bir stüdyoda kurgulamaktadır ve ister istemez zaman ve mekan değişikliğinin onun bakış açısını yenilediğinin farkındadır. zaten, malle belgesel sırasında durmadan çekimleri yaptığı andaki "hisleri" ile o anda kurgularkenki "aklı arasında gider gelir. bence malle'in belgeselini biricik yapan en önemli özelliklerinden biri de bu.



ikinci bölüm madras sokaklarında açılır; 3-4 katlı bina yüksekliğinde ahşaptan kocaman bir araba yüzlerce insan tarafından çekilmektedir; binlercesi de sokaktadır. kentte her sene yapılan hindu festivalinde bu araba kapaleeshwar tapınağından çıkarılıp kentin içinde beş saat süren bir yolculuk yapılmaktadır. malle ve ekibi kah sokaktan, kah arabanın insan boyu yüksekliğindeki tekerlerinden birinin dibinden kah bina çatılarından yaptıkları çekimlerle aktarırlar bu ritüeli. malle bir yandan da üst ses olarak açıklamalar yapar. liz taylor'ın "cleopatra" filminde kleopatra'nın roma'ya giriş sahnesini fersah fersah geçen etkileyicilikte sahneleri büyülenerek izlerken, malle'in yaptığı bir yorum bir anda bizi hayranlıkla seyrettiğimize yabancılaştırır; mesafe yaratır.
malle film boyunca bunu hep yapar. dalıp gitmemize, egzotik olana kapılmamıza bir türlü izin vermez.



aynı şey, yine aynı bölümün yarısını kaplayan kalkashetra konservatuvarı çekimlerinde de "başımıza" gelir. malle büyülenmiş şekilde, bunu üst ses olarak da ifade ederek, okuldaki geleneksel bharatanatyam dans derslerini kaydetmektedir; son 10 dakika sadece iki mükemmel genç kız öğrencinin ders sırasındaki danslarını izleriz. tam, hiç bitmese keşke diye düşünürken, malle okulun hocaları tarafından gitmelerinin istendiğini üst ses olarak söyler önce. biz de seyirci olarak biraz sinirlenir, üzülürüz. malle ise ardından konuşmaya devam eder ve seyirci olarak kendimizi kaptırmış olan bizi de hizaya çeker: "şimdi düşününce hocalara hak veriyorum. biz orada onların kutsal anlarına tecavüz etmiş haydutlar gibiydik!"
altı saatlik belgeselin tek bir konuya/mekana ayrılmış en uzun sekansıdır dans okulu bölümü. ve genel olarak etkileyici olan belgeselin en samimi, en güzel, en derin, ve sanırım herşeyden önemlisi en "saf" görüntüleridir onlar.




her ne kadar "hintliler ve kutsal" başlıklı üçüncü bölüm inançlara ayrılmış olsa da, sözkonusu hindistan olunca kültler, kutsallık ve ritüeller belgesel bütününe hakimdir.
bu bölümde malle'in dili sivrilir; hindu rahiplerinin para ile olan ilişkisinden girer, veda'larda adı geçmeyen şiva'nın fallik kültünden çıkar.
bu bölümün en etkileyici sekansı, devasa madurai tapınağının loş iç mekanlarında ve kutsal havuzunda inançlıların ibadetlerinin kaydedildiği sahnelerdir.




"hayal ile gerçek" başlıklı dördüncü bölüm kerala kentinin ortasında bir kaç ağacı mesken tutmuş (ve halkın dokunmadığı) yarasa sürüsü, ıssız bir yolda masasıyla birllikte bir singer dikiş makinasını iterek götüren bir hintli gibi şaşırtıcı görüntüler içerir.
rüyayı andırırcasına absürd ve şiirsel olan, malle ve ekibinin bizzat şahit oldukları durumlara ayrılan bölümün özellikle ilk yarısı "l'inde fantome" belgeselinin bütününde en güzel görüntülerine sahip sekanstır.
belgeselin gerek gerçekleştirilme mantığına gerekse de görüntü tercihine damgasına vuran cinema vérité tarzı bu sekansta bir kenara bırakılmıştır; estetik, epik görüntüler, contre lumière fotoğraflar malle ve ekibi kadar bizleri de esir alır.
bölümün ikinci yarısı ise hindistan'daki komunist partilerin anlayışları hakkındadır ve bizi yıldırım hızıyla gerçeğe geri döndürür.



hindistan'daki ırk, dil, din çeşitliliği arasında, kıyıda kalmış, yok olmaya yüz tutmuş kabileleri, tarikatları konu edinen altıncı bölüm, belgeselin en ilginç, en ansiklopedik kısmıydı. bilmediğim pek çok şey öğrendiğim gibi, biter bitmez internete koşup, belgeselde konu edinilen toplulukların günümüzde ne halde olduklarına dair araştırma yapma isteği uyandırdı bende. 40 yıl önce 800 kişi kalmış olan toda kabilesi hala 800-900 kişi civarındalar. barışcıl ashram tarikatının, 40 yıl önce sadece bir anıt dikili auroville kent projesi ise bayağı bir almış başını yürümüş; bir sürü bina inşa edilmiş.
conchin'deki sadece 100-200 nüfuslu yahudiler, kerala'daki hıristiyanlar ve bondo kabilesi de hindistan'ın kıyısında kalmış diğer topluluklar olarak ele alınmış.



hindistan'daki kast sistemini bütünüyle delhi yakınlarında bir köyü örnek alarak anlatan beşinci bölüm kendi içinde en derli toplu, tek bir konu ve yere odaklanmıştı. malle ve ekibi bu köye seyahatlerinin en başında gelmişler. seyahatlerinin son durağı ise, aynı zamanda belgeselin de son bölümü oluşturmuş: bombay.
tek bir kenti konu edinmesine rağmen, beşinci bölümdeki parçalı yapı burada da hissediliyor. müslümanlar ve gel-gitde deniz ortasında kalan cami, küçük ve zengin bir zümre oluşturan farsiler, hindistan'ın başka hiç bir yerinde rastlanmayan, sadece bombay'a özgü red light bölgesi ve sona doğru bombay'daki farklı siyasi görüşe sahip genç politikacılar ve ekonomistlerle yapılan söyleşi ve malle'in yine üstses olarak hindistan'ın ruhuna ve geleceğine dair yaptığı çok kısa bir yorum ile belgesel noktalanıyor.



bütün belgeselin en çarpıcı izlenimlerinden biri malle'in beş aylık seyahatleri boyunca hindistan'da bir erkek ile bir kadını elele, öpüşürken veya sarılmış olarak hiç görmemiş olduklarını belirtmesiydi. tek bir istisna dışında; onu da kameraya almışlar. bombay'da genç bir kız ile erkek, sanki bina çatılarının arasında bir terasta, dar bir mekanda, karşılıklı duvarlara dayanmış olarak yatar vaziyette oturmuş sohbet ediyorlar; belli ki flört ediyorlar; ancak bu kadar masumane olabilir.
iki genç kızın bharatanatyam dansı yaptıkları sekans ile birlikte bu kısacık çekim, benim için bu devasa belgeselin en unutulmaz, en mutluluk verici anlarından biriydi.

...

bu yazı için internette görsel ararken the film sufi adlı bir bloga rastladım. sinemayla ilgilenenlere tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder