21 Şubat 2010 Pazar

yeni bir mitsel kahraman





jacques audiard'ın filmlerini düzenli takip etmediğimi zannediyordum; herhalde benim seyrettiklerimin aralarında da filmler çekiyor ama ben rast gelmiyorum sanıyordum.
bu sabah if bağımsız filmler festivali'nde "un prophéte" (yeraltı peygamberi)'ni seyrettikten sonra imdb'ye girince gördüm ki, meğerse bu adam zaten çok ender film çekiyormuş, ve benim izlediklerim onun çektiklerinin hepsiymiş!
audiard'ın son üç filminin aralarında dörder yıl var, üçü de birbirinden iyi, her biri polisiye-suç-kara film türüne taze bakışlar getiren filmler: vincent cassel ve fransız filmlerinin tekinsiz kadın oyuncusu emmanuelle devos'lu 2001 yapımı "sur mes lèvres" (dudaklarımı oku), romain duris'li 2005 yapımı "de battre mon coeur s'est arrêté" (kalbim bir an durdu) ve 2009 yapımı "un prophéte".

"un prophéte" (yeraltı peygamberi) yaklaşık üç saat boyunca 19 yaşında eften püfen bir nedenle tutuklanan toy, okuma yazma bilmeyen, aile-din gibi kurumlarla da alakasını çoktan kesmiş (veya hiç kuramamış) müslüman arap asıllı fransız malik djebena'nın hapishanede geçirdiği 4-5 yılda nasıl gerçek bir suçluya ya da bir "kahine/peygambere" dönüştüğünün hikayesini anlatıyor.
audiard senaryosunu da yazdığı filmde masumiyet ile suçu, vicdan azabı ile nefreti, çıplak gerçek ile ruhaniyeti bıçak sırtı bir çizgide yanyana yaşayan, birinden öbürüne savrulan, delikanlıdan adama, toyluktan liderliğe evrilen karmaşık bir başkahraman yaratıyor.
malik djebena aynı "dudaklarımı oku"da suç dünyasına karışan kendi halindeki sağır-dilsiz kadın karakter veya "kalbim bir an durdu"da konser piyanisti olmaya karar veren suçlu gibi iyilikle kötülük arasında kalan sıradışı bir karakter.
tahir rahim, filmin neredeyse her karesinde gözüken ve duygusal olarak da oldukça çetrefilli bu rolün altından mükemmel bir şekilde kalkıyor.
başta tesadüf eseri "bir alet" olarak girdiği/sokulduğu/kullanıldığı suç dünyasında, zamanla kendi seçimleriyle palazlanan ve giderek liderliğe soyunan malik djabena'ya, tahir rahim'in incelikli oyunu, jacques audiard'ın usta senaryosu ve yönetimi sayesinde kızamıyorsunuz, kızmak bir yana sempati bile duyuyorsunuz; malik djebena'nın masum mu yoksa şeytan mı olduğuna karar veremiyorsunuz!
en güzeli de; filmin, brecht-weill ikilisinin tam da bu anlamda ikilemler üzerine kurulu başyapıtı "üç kuruşluk opera"da, aynı şekilde kızacağınızı mı yoksa seveceğinizi mi bilemediğiniz başkarakteri macheath'e adanmış "mack the knife" baladı ile sonlanması. bu şarkıya eşlik eden son sekans da tüyler ürpertecek kadar anlamlı.

sinema tarihi bu filmle yeni bir mit kahramanı kazanmış olabilir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder