dışarda ince ince yağan kara ve üfürürcesine esen rüzgara rağmen; çimenlik bir alanın içinde tek başına duran çağdaş bir kaleyi andıran gri küp binaya ulaşıyorum. bileti giriş katında kesiyorlar, çanta ve palto gibi eşyaları vestiyere bıraktırıyorlar. sonra, asansörle birinci kata çıkılıyor. burası, yaklaşık yedi metre yüksekliğinde, binanın dış çeperleri sınırlarında devasa bir mekan; dört bir cephesinde farklı büyüklüklerde kare pencereler var, yeri duvardan duvara açık gri halı döşeli.
asansörden çıkıp da mekanın geniş boşluğuna dönüyorum, karşımda mekanın içinde dağınık halde yere oturan, ayakta duran insanlar; çoğu giyinikler, aralarında çırılçıplak olanlar var. giyinik olanlar seyirciler, çırılçıplak olanlarsa performansçılar. performansçılar dört ayak üzerinde hareket ediyorlar; elleri yumruk gibi içe dönük, her kol hareketini omuzlarını aşırı kıvırarak artiküle ediyorlar, yani sanki hepsi birer kaplan gibi davranıyorlar. bazıları mekanın ortasına doğru bir noktada adeta bir hayvan sürüsü gibi bir araya gelmiş birbirlerine kafalarıyla toslarken veya dayanırken, birbirinin üzerinden yuvarlanırken ya da koklaşırken, hatta bir ara hepsi uykuya dalmışken; bazen de bazıları etraflarına bir veya birkaç seyirci toplamışlar onlarla sohbet ediyorlar.
çekingence mekanın çeperlerinde dolanıyorum. duvar kenarlarına düzgünce katlanarak ve üst üste yığılarak bırakılmış kıyafetler ve ayakkabılar dikkatimi çekiyor. etrafı seyrederken, duvara dayalı oturan giyinik birisinin yavaş yavaş soyunmaya başladığını fark ediyorum. önce sweatshirt'ünü, sonra tişörtünü, sonra pantolonunu çıkarıyor, her birini özenle katlayıp üst üste koyuyor, en son ayakkabılarını çıkarıp, çırılçıplak kaldığında dört ayak formunu alıp diğerlerine doğru mekanın ortasına ilerliyor. biraz sonra, çıplak bir performansçının duvar kenarına yönelip, oradaki kıyafetleri yavaş yavaş giydiğini, tümüyle giyindikten sonra bir seyirci gibi ayağa kalkıp mekanı terk ettiğini de görüyorum.
o sırada yakınımda oturan bir kadına yaklaşan çıplak performansçı uzaktan ilk önce göz kontağı kuruyor, sonra adını söylüyor, kadın da kendi adını söylüyor. performansçı daha sonra "bir şey sorabilir miyim?" diyerek kadından olumlu yanıt alınca yanına geliyor, oturuyor ve onunla sohbet etmeye başlıyor. ilk sorusunu duyuyorum: "coğrafi olarak kuzeyden güneye seyahat ettiğinizde insan ilişkilerinde herhangi bir fark görür müsünüz?"
(fotoğraf: christian schuller)
(fotoğraf: christian schuller)
idans festivalleri sayesinde istanbul’da iki ayrı işini izleme şansına erdiğim fransız koreograf xavier le roy'un canlı -veya koreografik- yerleştirme olarak tanımlanan “temporary title 2015” (geçici başlık 2015) adlı işinden bahsediyorum. seyircinin, sergi mantığında, dilediği gibi girip çıkabildiği beş saatlik bir performans bu. çırılçıplak 13 performansçı tarafından icra ediliyor; toplamda 18 kişiler ancak münavebeyle performansa dahil oluyorlar.
"temporary title 2015"; performansçıların işe dahil olma ve işten çıkma dramaturjisiyle performansçı ile seyirci arasındaki sınırı esneten, hayvansı hareket eden çıplak performansçı ile giyinik seyircileri sohbet ettirerek hayvan-insan karşıtlığını müphemleştiren, insanın ve bedeninin; hayvanlar alemiyle ilişkisini, doğallığını, masumiyetini, kırılganlığını ama aynı zamanda düşünen, soru soran, sorgulayan bir varlık olduğunu ortaya koyan oldukça etkileyici bir iş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder