6 Kasım 2024 Çarşamba

istanbul'dan bir butoh gösterisi geçti

beklerken

ekim ayı sonunda istanbul’a olağandışı bir gösteri uğradı: ushio amagatsu’nun “utsushi”si. gösteriyi bence istanbul’a uğraması açısından olağandışı kılan, butoh dansı örneği olmasıydı. istanbul’a yurtdışından; alışık olunmayan, genelin dışında, pek bilinmeyen, kolay tüketilmeyen, zor anlaşılan ve zor ilişki kurulan dans gösterileri pek gelmiyor. varsa yoksa flamenko, arada sırada modern dans/bale icra eden tanınmamış topluluklar, çok ender de olsa NDT. 
istanbul’da en son ne zaman bir butoh gösterisi seyrettik mesela, hatırlayan var mı? neyse ki, bize hatırlamadığımız kadar uzun zaman geçiren boşluk, etkileyici bir temsille telafi edildi. bunda; japonya ile türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yılını kutlama vesilesiyle gösteriyi istanbul’a getiren japan foundation ile istanbul japonya başkonsolosluğu’nun büyük payı olsa gerek, yoksa türkiye’den hiçbir kurum bu kadar sıradışı bir gösteriyi istanbul’a getirmeye cesaret edemezdi. nitekim istanbul’da bundan önceki son butoh gösterisini, yani 2010 yılında garajistanbul’a konuk olan ko murobushi‘nin “dead 1” ve “quicksilver” yapıtlarını seyretmemizi sağlayan da, o yılın türkiye’de japonya yılı olmasıydı ve tabii ki yine japan foundation’ın işbirliği söz konusuydu. 
[ha sahi, garajistanbul’u hatırlayan var mı? hani kurulsun, açılabilsin, inşa edilebilsin diye bir sürü insan cebinden bağış yapmıştı, hani o bağışçıların adları giriş duvarına yazılmıştı. ne oldu garajistanbul’a? bağış miktarlarının geçerliliği 10 yıllık mıydı da, garajistanbul 2007-2017 arasında açıktı! neyse, konuyu dağıt mıyım, “utsushi”ye geri döneyim...]  

içinde bulunduğumuz yılın başlarında aramızdan ayrılan ushio amagatsu butoh’un ikinci kuşağının önemli iki isimden biri. diğeri de murobushi zaten. 
“utsushi”, amagatsu’nun 1978 ile 2000 yılları arasında ürettiği yapıtlarından parçalarla oluşturulmuş, retrospektif karakteri olan derleme bir gösteri. neyse ki amagatsu’nun bizzat kendisi bu derlemeyi tasarlamış. yani "utsushi" maurice béjart’ın ölümünden sonra gil roman’ın onun yapıtlarından parçaları bir araya getirdiği “béjart fete maurice” gibisinden “best of” bir gösteri değil.

adı japonca’da “kendine mal etme, öykünme, ilham alma, atıfta bulunma” anlamlarına gelen “utsushi”, adının imlediği bütün anlamları taşıyacak şekilde bir derleme gösteri de olsa, yapısı oldukça tanımlı ve güçlü. amagatsu dört, üç ve sonunda altı dansçının icra ettikleri hareketli ve görece hızlı bölümlerin aralarına iki kişilik, daha çok sakin ve yavaş icra edilen hareketlerden oluşan bölümleri yerleştirmiş. kalabalık ve hızlı bölümler genel olarak dinamik karakterleriyle görsel olarak göz alıcılar ve seyirciyi hemen etkiliyorlar. ara bölümler ise adeta birer haiku gibiler; kısa ve yalın.

ara bölümleri seyrederken, sakin ve yalın hareketlerin aynalanmasından oluşan koreografiyi icra eden iki dansçının seçiminin bilinçli olduğunu hissine kapıldım: biri genç diğeri yaşlıydı, birbirlerinin hareketlerini aynalıyorlardı; yani tek ve aynı figürün gençliliği ve yaşlılığı gibiydiler. aynalama mantığının getirdiği güçlü anlamlardan ve bende uyandırdığı etkili hislerden biri; bu bölümlerin ilkinde, genç olanın hareketleri icra ederken sırtını seyirciye, yüzünü yaşlı dansçıya dönüyor olması, yaşlı dansçının da yüzünü genç olana dönmesiydi; sanki genç olan geleceğe, kendi yaşlılığına bakıyordu, yaşlı olan da geriye, gençliğine… amagatsu’nun, yaklaşık beş dakikalık bu haiku-vari koreografisinde bize “zaman”ı anlattığı hissine kapıldım.
gösteri bitiminde broşürde yazan bölüm adlarına bakınca şaşırdım: tam da o bölümün adı “toki (zaman) - zamanın örgüsünde bir anı: izlemek, bakmak” imiş. iki dansçılı kısa bölümlerden bir diğeri de “hibiki (ses) – uzaklardan bir tını: paralel hareket” imiş. ilkinin adınnda “zaman”a, ikincisininkinde de “hareketlerin paralellikleri”ne işaret ediliyormuş zaten. gösterideki diğer bölümlerden ikisinin adları ise “kagemi (gölge-görüş) – ayna metaforlarının ötesinde”den “iki ayna” ve “yankılar” imiş. meğer benim seyrederken dikkatimi çeken ayna metaforu da bu bölümlerin içeriğinde, başlıklarına girecek kadar varmış. bölümlerin adları ile biçimleri arasındaki bu doğrudan ilişki; butoh dansının -hareketleri her ne kadar genel kanıda sıra dışı sayılsalar ve kolay iletişim kurulamıyormuş gibi gözükseler de, aslında insana dair çok temel temaları yalın bir estetikle sunmaları açısından- anlaşılır olduğunu fark etmemi sağladı. 

kalabalık kadrolu bölümler hem daha hızlı, kıvrımlı, artikule hem de daha figüratif hareketlerden oluşuyordu, dolayısıyla seyirci olarak bu bölümlerle ilişki kurmak; gerek gündelik bilgimizle gerekse de entelektüel birikimimizle bu bölümlerdeki hareketleri yorumlamak, daha kolaydı. belki bir çok seyirci gibi ben de bu bölümlerde; açan çiçekler, doğadaki seslerin kulaklara ulaşması, coşku, dehşet, ferahlık, sıkışma, karanlık ve kötücül ruhlar/enerjiler, popüler kültürde antik mısır danslarının el-kol figürleri, çanaklara düşen su damlaları, antik yunan heykellerinin postürleri gördüm…

tipik bir butoh imgesi olan bedeni bütünüyle beyaza boyalı saçsız erkek dansçılar bazı bölümlerde (özellikle gösterinin ilk ve son bölümünde) cennetsi yaratıklar gibiydiler, bazı bölümlerde ise -ki örneğin üçüncü bölümde- bu sefer cehennemvari bir ortamda var olmaya çalışan yaratıklara dönüşmüşlerdi. bu yorumlarımda bu bölümlerde kullanılan müziklerin etkisi olduğu gibi (örneğin üçüncü bölümde gürültülü endüstriyel müziğin içinde çığlıklar, haykırışlar duyuluyordu), kostümlerin ve dansçıların yüz ifadelerinin de büyük rolü var: ilk bölümdeki düz krem renkli, havalanan, hacimli eteklerin yerini üçüncü bölümde, pollock tablolarına benzeyen desenleri olan ve bedenin üst kısmını çıplak bırakan etekler aldı. ilk bölümde dansçıların coşkulu, mutlu, masum hallerini destekleyen kulaklarından sarkan sevimli beyaz toplar yerini üçüncü bölümde yüzlerini bütünüyle kaplayan açık kırmızı renkli, şekilsiz (deri kalkmış altından gelişigüzel damarlar gözüküyormuş gibi duran) maskelere bıraktı.
bu üçüncü bölümde özel olarak kullanılmış maskeler bir yana, diğer bölümlerde yüzlerin kendileri bütünüyle beyaza boyanarak adeta birer maske gibi kullanılıyordu; her bir mimik, ağızların açılış şekilleri, gözlerin kısılışı veya açılışı seyredende bir etki yaratmaya, bir his uyandırmaya yönelikti. her bir dansçının yüz halleri de birbirlerinden farklıydı, birisi daha mutlu, diğeri daha ciddi, başka biri ifadesizdi; dolayısıyla dansçılar tek bir ruh halinin veya hareketin aynısını unison şekilde yapmaktan çok, hallere ve hareketlere kendi yorumlarını, bireyselliklerini katıyorlardı.

alkışlarken

mimiklerin ve hareketlerin dansçılar tarafından bireyselleştirildiklerini gösteriyi birinci balkonun orta sırasından seyrettiğim ilk akşamda değil, parterin üçüncü sırasından seyrettiğim ikinci akşamda fark ettim. bu da bana “acaba o mekan bu gösteri için doğru seçim miydi?” diye sordurdu. oditoryumun kapasitesi ve boyutları, ve sahne-seyirci mesafesi aslında ağırlıklı olarak ticari gösteriler ve özellikle de müzikaller gözetilerek belirlenmiş olan o mekanda seyircinin bu kadar incelikli ve detaylara odaklanan bir yapıtla ilişki kurması ne kadar mümkün olabildi. iki akşamda da alkışların cılızlığı bu endişeme dair kaba bir fikir verdi bana.

“utsushi” izlenimlerimi yazarken biraz araştırma yaptım ve gösterinin üçüncü bölümünün son sekansında dansçıların seyircilere arkaları dönük, sahnenin sağ ön tarafından sol arka tarafına çaprazlama olarak ve bedenlerini kıvırarak ilerlerken, eteklerini popolarını açık bırakacak şekilde aşağıya indirdikleri video görüntüsüne ve örneğin iowa city’deki bir temsil sonrasındaki eleştiri yazısının içinde bu sahneyi betimleyen kısma denk geldim. halbuki dansçılar istanbul’daki temsilde o bölümde eteklerini indirmemişlerdi. aklıma; “utsushi” temsilinden bir hafta önce, yapı kredi kültür sanat’ın loca’sında “butoh’un gizemli dünyasına yolculuk” başlıklı sunumu yapan butoh dansçısı kae ishimoto’nun butoh örneklerinden gerek fotoğraf, gerek video klip gösterirken, gerekse de sunum sonunda bütün gösteri kaydı izletirken, bizim kültürümüze hassasiyet göstererek çıplaklık içeren sahneleri çıkardığını (veya özellikle çıplaklık içermeyen sahneler seçtiğini) belirttiği geldi. belli ki aynı hassasiyetle “utsushi”nin temsilinde de o sahne sansürlenmişti. 
bir zamanlar istanbul’da sasha waltz’in “körper”ini, ismael ivo’nun “othello”sunu, wim vandekeybus’un “blush”ını, dimitris papaioannou’nun “medea”sını seyredebilmiştik, istanbul devlet opera ve balesi yapımı richard strauss’un “salome” operasının her temsilinde ünlü yedi tül dansı bölümünün sonunda soprano zehra yıldız’ın atatürk kültür merkezi büyük salonu'nun sahnesinde anlık da olsa çırılçıplak kaldığına tanık olmuştuk; ama artık bir sanat yapıtının içinde bulunan çıplaklık, a.b.d.’nin muhafazakar bir eyaletinde bile sorun teşkil etmezken, ülkemizde, ülkemizin en çağdaş şehrinde, ülkemizin en çağdaş şehrinin en güncel sanat etkinlikleri düzenleyen kurumunun festivalinde saklanılan bir şeye dönüştü. dimitris papaioannou’nun yıllar önce amsterdam’da, istanbul’dan geldiğimizi söylediğimizde bana ve arkadaşlarıma “yapıtlarımın içerdiği çıplaklıktan dolayı istanbul’da bir kere daha gösteri sahneleyemem” demesinden hal-i pür melalimiz çoktandır ortada ve belli zaten ya, niye şaşırıyorum ki...

sahneden

amagatsu’nun yapıtlarının görsellerine veya video parçalarına baktığınızda fark ettiğim bir şey, mekan ve obje tasarımının onun işlerinde önemli bir yeri olduğuydu. örneğin “utsushi”de bölümlerini kullandığı “kagemi”deki havaya asılı beyaz çiçekler, “kinkan shonen”deki rölyefli arka duvar, “toki”deki monolitler yapıtların atmosferlerinin ayrılmaz parçalarıydı sanki. 
“utsushi” derleme bir gösteri olduğu için, sadece sahnenin üç köşesinde havadan asılı tartılar vardı; ağırlıklar kum (belki un, belki kül) dolu torbalarla dengelenmişti. dansçılar bunlarla çok anlamlı etkileşime geçmediler; ya da geçtikleri kadarını ben alımlayamadım.
sahnenin sağ arka köşesindeki hafif kaldırılmış sahne zemini ise bana göre sahne üzerinde gerçekleştirilen her şeyin aslında yapay olduğunu imliyordu; sakince, çok kalın bir şekilde altını çizmeden...

alkışlarken

son kertede; “utsushi” estetik seviyesi yüksek, minimal tarzıyla, şiirselliğin ön plana çıktığı, meditasyon seansı gibi bir gösteriydi. yine de ushio amagatsu’dan seyrettiğim ilk yapıtın, başta yazdığım gibi bizzat kendisi tarafından bir araya getirilmiş olsa da, böyle parçalardan oluşan bir derlemeden çok, kendi içinde bütünlüklü bir yapısı/anlatısı olan, baştan sona tek bir yapıt olmasını isterdim. 

[bütün fotoğraflar ve videolar: © mehmet kerem özel, 24-25 ekim 2024, istanbul]

06 KASIM


1999 haris alexiou ile sezen aksu'nun dost şarkılar başlıklı konserine gittim; lütfi kırdar kongre ve sergi sarayı'ndaydı

2003 sabahat akkiraz ile miam oda orkestrası konserine itü maçka g-anfisi'nde gittim

2010 murat ipek'in yazıp yönettiği, günay karacaoğlu'nun oynadığı muhteşem komedi basit bir ev kazası'nı akatlar kültür merkezi'nde seyrettim

2017 bu ve ertesi akşam işsanat carlos acosta'yı kendi topluluğu acosta danza eşliğinde sidi larbi cherkaoui, justin peck, jorge crecis ve goyo montero koreografilerinde seyrettim

2022 beykoz kundura sahne'de manuela infante'nin como convertirse en piedra adlı gösterisini seyrettim



5 Kasım 2024 Salı

05 KASIM



1882 bedřich smetana'nın má vlast adlı bestesinin dünya prömiyeri adolf čech yönetiminde prag'da žofín sarayı'nda gerçekleştirilmiş

1892 edvard munch'un ilk resim sergisi berlin'de açılmış; halk sergilenen tablolar karşısında şoke olduğu için sergi sadece bir hafta sonra kapatılmış

1955 ikinci dünya savaşı'nda tamamen yıkılan viyana devlet operası, beethoven'ın fidelio operası ile yeniden açılmış

2010 conny janssen'in koreografisi yaptığı vuil & glass'ı cemal reşit rey konser salonu'nda seyrettim



4 Kasım 2024 Pazartesi

04 KASIM


1876 johannes brahms'ın 1. senfonisi'nin dünya prömiyeri karlsruhe'de gerçekleştirilmiş

1922 howard carter krallar vadisi'nde firavun tutankamon'un mezarını (kv62) keşfetmiş

1948 t.s. eliot nobel edebiyat ödülüne değer görülmüş

1992 abdi ipekçi spor salonu'nda herbie hancock - wayne shorter - dave holland - wallace roney konserine gittim

1993 uçağa binmediği için atina'dan limuzinle gelen, konser sırasında sadece piyanonun üzerindeki mum ışığını bırakan efsanevi piyanist sviatoslav richter'i cemal reşit rey konser salonu'nda dinledim

2016 fennesz ve lubomyr melnyk konserlerine gittim; konserler zorlu performans sanatları merkezi, drama sahnesi'ndeydi

2021 pippo del bono'nun bir yapıtını istanbul'da seyrettim; zorlu pm drama sahnesi'nde la gioia



3 Kasım 2024 Pazar

03 KASIM


1992 whitney houston'ın, dolly parton'ın 1974 tarihli i will always love you şarkısının cover'ı the bodyguard: original soundtrack albümünden single olarak yayınlandı; şarkı 27 şubat 1993'te bir numaraya çıkıp 14 hafta kalarak abd'nin en uzun 1 numara hit'i rekorunu kırdı 

1999 francesco rosi'nin carmen filmiyle tanıyıp hayran olduğum mezzo soprano julia migenes'in cemal reşit rey konser salonu'ndaki konserine gittim

2015 gevher gökçe'nin msgsü fındıklı kampüsü'nden düzenlediği ölüm sanat mekan sempozyumu kapsamında sedad hakkı eldem oditoryumu'nda ilyas odman'ın oggi, niente... adlı gösterisi sahnelendi 

2023 theodoros terzopoulos'un yazıp, yönettiği ve aglaia papas ile oynadığı io'yu dasdas'da seyrettim



2 Kasım 2024 Cumartesi

02 KASIM



1903 tamamen elektrikli aydınlatmaya sahip ve bugün hala kullanılmakta olan ilk tiyatro binası lyceum tiyatrosu new york broadway'de açılmış

1979 peter shaffer'in amadeus oyununun dünya prömiyeri londra'da gerçekleştirildi

1983 michael jackson thriller single'ını yayınladı

1992 whitney houston'ın konserine gittim; abdi ipekçi spor salonu'ndaydı

1993 victoria mullova ile piotr anderszewski konserine gittim; cemal reşit rey konser salonu'ydı

2015 gevher gökçe'nin msgsü fındıklı kampüsü'nden düzenlediği ölüm sanat mekan sempozyumu kapsamında mimar sinan holü'nde mihran tomasyan'ın sen balık değilsin ki adlı gösterisi sahnelendi



1 Kasım 2024 Cuma

01 KASIM


1512 michelangelo'nun sistine şapeli'ndeki tavan freskleri açılmış

1604 william shakespeare'in othello oyununun dünya prömiyeri londra'da gerçekleştirilmiş

1611 william shakespeare'in fırtına oyununun dünya prömiyeri londra'da gerçekleştirilmiş

1756 giacomo casanova sabahın erken saatlerinde venedik'teki dükler sarayı'nın odalarından kaçmayı başarmış

1972 ilk gay temalı tv filmi that certain summer televizyonda yayınlandı; lamont johnson'ın yönettiği filmde hal holbrook ve martin sheen başrollerdeydi, film emmy ödülü aldı

1991 sezen aksu ile uğur yücel'in şovunu ailecek bostancı gösteri merkezi'nde seyrettik

1999 ferhan şensoy'un yönettiği zuhal olcay, haluk bilginer, melek baykal ve güven kıraç'ın oynadıkları steven berkoff'un yazdığı, oyun atölyesi yapımı dolu düşün boş konuş oyununu ortaköy afife jale sahnesi'nde seyrettim



31 Ekim 2024 Perşembe

31 EKİM


1887 nikolay rimski-korsakov'un capriccio espagnol adlı orkestra eserinin dünya prömiyeri st petersburg'da gerçekleştirilmiş

1987 sadık şendil'in yedi kocalı hürmüz müzikalini cüneyt gökçer rejisiyle ve benzersiz ayten gökçer'in hürmüz yorumuyla istanbul atatürk kültür merkezi büyük salon'da seyrettim; diğer rollerde çetin tekindor, serap aksoy ve ali sürmeli oynuyorlardı

2013 pina bausch'un başyapıtlarından biri olan nelken'i dokuz yıl sonra tekrar, bu akşamdan itibaren üç akşam üst üste wuppertal-barmen operası'nda seyrettim

2021 piyanist francesco piemontesi'yi ilk defa konserde dinledim; atatürk kültür merkezi büyük salon'daki konserde ona robin ticciatti yönetimindeki londra filarmoni orkestrası eşlik ediyordu



30 Ekim 2024 Çarşamba

kartpostal arşivinden 005



30 EKİM


1938 orson welles tarafından seslendirilen h. g. wells'in dünyalar savaşı adlı eserinin radyo yayınının kitlesel bir paniğe neden olduğu iddia edilmiş

1944 aaron copland'ın appalachian spring adlı bale eserinin dünya prömiyeri washington, d.c.'de yapılmış; eserde martha graham başrolde dans etmiş

1986 ancak uzun kuyruklar sonucu bilet bulunabilen lüküs hayat müzikalini harbiye muhsin ertuğrul sahnesi'nde seyrettim; yönetmeni haldun dormen'di, başrollerinde suna pekuysal, zihni göktay, alev gürzap ve sezai alptekin oynuyorlardı

1987 george michael'in ilk albümü faith yayınlandı

1987 kent oyuncuları'ndan athol fugard'ın bir çift kanat oyununu yıldız kenter rejisiyle seyrettim; yıldız kenter, şükran güngör ve mübeccel vardar oynuyorlardı

2007 tim'de pink martini konserine gittim

2010 garajistanbul'da özen yula'nın yala ama yutma! adlı oyununu melis tezkan & okan urun & ayça damgacı rejisiyle seyrettim

2012 crystal pite'ın the tempest replica aslı gösterisini münih gasteig'da seyrettim

2021 sekiz yıl sonra, yenilenmiş istanbul atatürk kültür merkezi'nde kamuya açık ilk gösteriyi seyrettim: istanbul devlet opera ve balesi yapımı, vincenzo grisostomi travaglini'nin sahnelediği hasan uçansu'nun sinan operası'nın bir akşam önce protokole sunulan dünya prömiyeri ardından ikinci gösterisi