21 Ocak 2010 Perşembe

insana eşeğini kaybettirip sonra yeniden buldurmak gibi bir şey değil mi bu!

harbiye muhsin ertuğrul sahnesi yıkılıp yeniden inşa edildi; geçen hafta görkemli bir açılış yapıldı, kırmızı kurdele kesildi. dün akşam da halka açık ilk gösteri sahnelendi.

biz, mevcut binalarımızı yıkıp yeniden inşa edecek kadar zengin bir ülke miyiz?
yıkıp yeniden yapacağımıza, yenisini yapsaydık; yenisini ama, herşeyiyle uluslararası standartta olanını. yoksa, şehirde "çok amaçlı kültür merkezi"nden geçilmiyor zaten!
hepsinin adı kültür merkezi, hiçbiri uluslararası normlarda "tasarlanmış" değil.

geçtiğimiz aylarda bir kaç kere cemal reşit rey konser salonu'ndan taksim'e yürürken yeni muhsin ertuğrul sahnesinin yanından geçmiştim.
ilk geçişimde tiyatroyu ayırt edememiştim bile; yeraltındaki kongre merkezinin girişi ve sirkülasyon şaftı ile karışmış, kaybolmuş, etrafını saran devasa, sevimsiz, çelik ve taş yığını arasına sıkışmış, kimliğini yitirmiş/bulamamış/oluşturamamış, şaşkın durmaktaydı!
bu yapı dış kütlesiyle, günümüz türkiye'sinde sanatın nasıl bir sığıntıya dönüştürüldüğünün en güzel göstergesi!

peki içi nasıl? onu da dün akşamki ilk halka açık gösteriye bilet alarak öğrenmiş oldum.
sahneye dair teknik olanaklar sanırım oldukça iyi: ağzı geniş, yüksekliği yerinde, reklamı yapıldığı gibi sahne asansörü de vardır eminim, seyirci koltukları rahat, salonun eğimi -eskisine nazaran daha- dik ve bu bakımdan da iyi.
bunların hepsi iyi de, salonda çok hayati bir yanlış var! ve bunu anlamak/bilmek için illa mimar olmaya da gerek yok. aynı yanlış -bu kadar vahim olmasa da- eskisinde de vardı, şehir tiyatrolarının başka yapılarında da (örneğin üsküdar musahipzade celal sahnesi) var:
seyirci kısmında sahneyi en iyi görecek, en "değerli" koltukların yerinde geniş bir merdiven ağzı duruyor!
olacak iş değil! temel bir kuraldır: tiyatro-sinema-konser salonu gibi mekanlarda sahneyi en iyi gören, akustiğin en iyi olduğu bölüm (tiyatrolarda kabaca 6. ile 12. sıralar arası, ve özellikle de bunların orta kısmı) sirkülasyon için harcanmaz!

yeni binanın ikinci en büyük sorunu fuayesinin küçüklüğü.
fuaye sosyal bir alandır, gösteri öncesi ve sonrası seyirciler burada toplanır, büfesinden bir kahve alıp sohbet eder, zaman zaman söyleşiler, hatta küçük çaplı konserler düzenlenir, oyun bile oynanır. yani, uygar ülkelerde salon ne kadar önemliyse, insanların karşılaştığı, iletişime geçtiği sosyal bir mekan olarak fuaye de o kadar önemlidir.
eski yapıda fuaye hem geniş, hem ferah, hem de doğal ışık içindeydi. yenisininki –afedersiniz- düdük kadar, karanlık ve basık!

bir de; eski yapıda bir cep tiyatrosu vardı. gencay gürün zamanında eklenmişti. burada yazar sohbetleri düzenlenir, okuma tiyatrosu yapılırdı.
o küçük mekanda birbirinden muhteşem oyunlar seyrettiğimi hatırlıyorum ("günden geceye", "iyi geceler anne", "meraklısına öyle bir hikaye"…). bu mütevazi ancak elverişli mekan da yenisinde yok.

herşeye rağmen; "yıkıldı, neyse ki yerine başka bir şey yapılmadı" diye düşünüp avunmamız mı gerekiyor?
herhalde...

...

gazetelere yansıdığı kadarıyla, açılış töreninde müjde verir gibi, açıkhava tiyatrosu'nu dört mevsim kullanılır hale getirmek için uğraştıklarını beyan etmişler!

gitsinler, bütün uygar akdeniz kentlerine baksınlar, hepsinin antik, çağdaş açık hava tiyatroları var. hiçbiri de, aman bunun üzerini kapatalım demiyor!
örneğin barcelona'nın en prestijli ve eski festivali "festival grec" adını, en fazla gösterinin gerçekleştiği açıkhava tiyatrosu teatre grec'ten alıyor, ve bu yunan tiyatrosu taklidi açıkhava tiyatrosu öyle antik falan değil, 20.yüzyılda inşa edilmiş bir yapı. aynı bizim açıkhava tiyatromuz gibi.

herşey bir yana, işin alaturka tarafı trajikomik olur: türkiye şartlarında o açılır kapanır tavan ilk kullanımda arıza yapar, kalır mıyız ilelebet kapalı başka bir "tanımsız" salonla başbaşa!

3 yorum:

  1. O kadar cok beceriksiz, beyinsiz adam var ki, isini bilmeyen, anlatsan da anlamayan..

    Butun kalbimle diliyorum ki bu adamlarin yerini kafasi acik, sanatdan anlayan, Avrupa standartlarinda mimarlik, egitim, sanat, moda, tasarim, taki, gazete, kitap, sergi.... her ne ise isini dogru duzgun yapabilen gencler gelsin..

    YanıtlaSil
  2. IZNINIZLE BU YAZINIZI PAYLASMAK ISTIYORUM!!!
    AYRICA SOFITANIN DA ALCALTILDIGINI EKLEMEK GEREK!

    YanıtlaSil
  3. Peki ben bir şey merak ediyorum, bu bina yapılırken işin içinde mimar(lar) olmuyor mu? En azından bir "müteahhit" yapıyorsa bir aklı selim çıkıp bir mimara danışsak demiyor mu?

    Açıkçası ben yıkıldığında ve yerine yenisi yapılacağını duyduğuma çok üzülmüştüm ve çünkü yenisinin kötü olacağı, ya da yıkılmasının hiçbir yenilik getirmeyeceğine inanıyordum ki yazdıklarınızdan sonra doğru olduğuna kanaat getirdim, gene üzüldüm.
    Sevgiler
    Billur

    YanıtlaSil